Çeviren: Özde Çakmak, Fotoğraf: Hamilton Hodell oyunculuk ajansı
İsveç’te doğup büyüyen Kürt kadın oyuncu Evin Ahmad ile tanışmanın film endüstrisindeki kurumsal ırkçılığı anlamamda bana güçlü ve yeni bir bakış açısı kazandırabileceğini düşünmüştüm. Yanılmamışım.
Şimdi 30 yaşında olan Evin Ahmad, oyunculuk kariyerine 15 yaşındayken sorunlu bir ergen mülteci rolüyle başladı. Her ne kadar gerçek tutkusu olan oyunculuğu profesyonel anlamda sürdürmesini sağladığı için bu role minnettar olsa da, rolün Avrupa’daki göçmen toplulukların basmakalıplaşmış imgesinin bir temsili olmasını da eleştiriyor.
Yılda bir kez gerçekleştirilen resmi İsveç film ödülleri Guldbagge Ödülleri’nde iki kez en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında aday gösterilen Evin eğitimin, kendini geliştirmesinin ve entelektüel düşünce yapısının onu klişelere yer veren rollerden uzak durması gerektiğini bildiği bir aşamaya getirdiğini söylüyor.
Bu durum özellikle Kürt olduğu ve dolayısıyla namus cinayetleriyle ilişkililendirildiği için geçerli, zira Fadime Şahindal (1975-2002) davası bütün Kürt-İsveç toplumunu son derece derin ve zararlı bir şekilde etkiledi.
Bu dava fazla sorgulanmadı, Şahindal cinayetinin namus adına Kürt toplumuyla özdeşleştirilmesi neredeyse 20 yıl sonra bile yankılarını sürdürüyor. Evin Kürtlerin bu tür suçlarla özdeşleşmesini tersyüz etmek için namus cinayetleriyle bağlantılı kadınları içeren rolleri bilerek reddediyor.
2019'da Evin ile ilk görüşmemizde asıl amacım, yaratıcı bir sektörde ikinci-kuşak bir göçmen, iyi eğitimli genç bir kadın olarak yaşadığı deneyimleri anlamaktı. Beyaz olmayan kadın oyuncular hakkındaki yaygın görüşe rağmen, başrolde olmamak Evin için bir sorun değil. Onun bize anlatacak farklı bir hikayesi var.
Kendi hikayesi şöyle başlıyor Evin’in: Babası Irak Kürdü, annesi Suriye Kürdü, 1990’da İsveç’in başkenti Stockholm’de doğdu. Oyunculuğa 15 yaşında İsveç kanallarında gösterilen dizilerle başladı, 2015’te Stockholm Drama Okulu’nda oyunculuk üzerine eğitimini tamamladı. Danimarka, İsveç ve Fransız TV ve film yapımlarında ve İsveç’in birçok ulusal tiyatrosunda sergilenen oyunlarda sahne aldı. Geçtiğimiz Nisan ayında Netflix’in Snabba Cash (Kolay Para) dizisiyle isminden çokça söz ettirdi.
Evin film sektöründeki beyaz ayrıcalığa ya da ırksal ayrımcılığa rağmen, yeteneği ve kararlılığıyla İsveç (örn: Ring Mamma, Beyond Dreams) ve Danimarka (örn: The Rain dizisi) prodüksiyonlarında çok sayıda başrolde yer aldı.
Determinizm
Fotoğraf: Oyunun yazarı ve yonetmeni olan Mattias Andersson'in kisisel sitesinden. Evin Ahmad oyun arkadasi Alexander Salzberger ile birlikte. "Determinism" isimli oyunla Swedish Royal Dramatic Tiyatro'sunda oynadı. (2020)
Onu İsveç Kraliyet Dramatik Tiyatrosu’nda ünlü yönetmen ve senaryo yazarı Mattias Andersson tarafından yazılan Determinism adlı oyunda Alexander Salzeberg ile birlikte başrolü paylaştığı muhteşem performansıyla izleme onuruna da eriştim. Ahmad, İsveç’in dört bir yanında edebiyat eleştirmenlerinden ve okurlardan oldukça iyi eleştiriler alan One day I will build a castle of money (2017) adlı bir roman yazdı. Onun sorunu başrol alıp alamamanın ötesindeydi.
Evin’in özellikle Amerikalı film prodüktörü Harvey Weinstein’a yönelik cinsel istismar suçlamaları sonrasında sessizliğin bozulmasına ve film endüstrisindeki cinsel istismara dair o güne dek bastırılmış çok sayıda hikayenin günyüzüne çıkmasına yol açan “me too” hareketi bağlamında cinsel taciz örnekleri verdiğini duyduğumda şaşırmadım.
Bununla birlikte, onun “me too” kampanyasında yer alışı, Avrupa’da ve ABD’de film endüstrisindeki cinsel saldırı ve taciz deneyimlerini ortaya seren kadınlardan oldukça farklıydı.
Evin’in endişesi, rollerinin etnik geçmişine bağlı olarak “cinsellikten arındırılması”ydı. “Oynadığım sahnelerde bedenim cinsellikten arındırılıyor. Büründüğüm rollerdeki karakterler nadiren aşık oluyor, sevişiyor ya da herhangi bir sevişme sahnesinde yer alıyor.” İsveçli olmayan, beyaz olmayan, sarışın olmayan kadın aktörlerin oynadığı roller hakkında biraz araştırma ve analiz yaptıktan sonra aynı örüntüyü -“cinsellikten arındırma”- gördü.
Evin şöyle devam ediyor konuşmasına: “İsveç’teki hepsi birbirinden güzel Hintli, siyah, Ortadoğulu kadın oyunculara bakıyorum. Hiçbiri film ya da TV standartlarına göre çekici sayılmıyor. Sete geldiğimde 'Çok güzelsin' diyorlar ama makyaj odasına oturduğumda, 'Senin oynadığın karakter makyaj yapmıyor,' diyorlar. Bizim için seçtikleri kıyafetler, doğru düzgün elbiseler bile değil. Elbise bile denilemeyecek çirkin kıyafetler sadece. Bedenimiz canlandırdığımız her karaktere dönüşebilir. Karmaşık bir bedene sahibiz. Seksi olabiliriz, romantik olabiliriz, öfkeli olabiliriz, korkmuş olabiliriz. Oysa canlandırdığım karakterler her seferinde aynı. Erotik ya da romantik sahnelerde çekilmiyorlar.”
“Beyaz olmama”nın bıktırıcılığı
Fotoğraf: press-international.sfstudios.se Evin Ahmad, Leya adında başrol kadiın rolünde. Swedish Netflix serisi Snabba Cash (Kolay Para, 2021)
“Makul Dişilik,” beyaz olmak ya da bir başka ifadeyle biraz daha zorlamayla İsveçli, Nordik ve hatta Avrupalı olmaktır. Daha da önemlisi, Evin zayıflık, gençlik, heteroseksüellik ve beceri bağlamında toplumsal olarak kabul edilen “güzellik” standartlarını karşılasa da, “içselleştirilmiş ırkçılık”ın[1] - İsveç’teki film endüstrisinde sarışın olmayan ve beyaz olmayan kadın oyunculara yönelik kusurlu ya da hoşa gitmeyen feminenlik üretimi - güzellik standartlarının tümünü yerine getirebilmek beyaz “eril bakış” adına “makul dişilik”in kurumsal tahakkümünü sürdürmek demektir.
Ortadoğulu olan, hatta İsveç’te doğan ya da yetişen ikinci kuşak göçmenlerden olan Evin, hala teninin rengi yüzünden İsveçli sayılmıyor. Evin “eril bakış” için uygun özellikleri taşımıyor. Bu özellikler yalnızca güzel ya da çekici olmakla sınırlı değil artık; ırksal kökenle, beyaz ya da beyaz olmamakla ilişkili. Evin’in durumu bize İsveç’teki film ve medya endüstrisindeki ırkçılık ve cinsiyetçiliğin gidişatını gösteriyor.
Bu gidişat Evin’den ve daha genel anlamda ekrandaki “ötekinin antropolojik modeli” kadınların imgelerini kontrol ederek onlara bir dizi davranış ve tutum dayatıyor. “Örneğin, yönetici film ekibi (prodüktör, yazar, yönetmen) Evin’e uygun makyaj yapmayı (makyaj yapmamayı) ya da giysi giymeyi dayatmakla kalmıyor, ondan belli mimik ve jestler de talep ediyor, tıpkı diğer beyaz olmayan ya da İsveçli olmayan kadın aktörlerden talep ettiği gibi.
Sözgelimi, İskandinav prodüksiyonlarında Ortadoğu kökenli kadın oyunculardan özgüvenli, kaygısız, özgür ruhlu ya da dışadönük olmaları beklenmiyor. Bu onun beyaz olmayan teninin temsil ettiği bölgeye kültürel olarak uygun olmak için yapılıyor. Bu yüzden Evin’in “eksik” ya da “kusurlu” dişiliği kökenleri bağlamında “varsayılan” toplumsal cinsiyet rollerinin kültürel ve patriyarkal uygunluğuna da denk düşmeli.
Aldığı rollerde dişiliğinin ve cinselliğinin baskıcı silinişi ve performansının doğası ile ilgili beklentiler yoluyla, İskandinavya bağlamında belli bir kültürel-politik bağlamın ve ilişkili olduğu varsayılan kültür içerisindeki kendine özgü toplumsal dinamiklerin bir ürünü haline geliyor.
Ekranlara yansıtılan Evin gibi beyaz olmayan kadın oyuncuların “kusurlu dişiliği” göçmen geçmişe sahip olanlar için çizilen çeşitli basmakalıp kimlik kategorileriyle ilişkili. Sözgelimi, ikinci kuşak olsa da Ortadoğu kökenli olan Evin’den Ortadoğu’daki her politik değişiklikten haberdar olması bekleniyor.
Bu beklenti yetenekli bir oyuncu olarak ona duyulan ilgiye odaklanılmasına zarar veriyor. “Filmlerim ya da oyunculuk kariyerim hakkında konuşmak için gazetecilerle ya da basın temsilcileriyle buluştuğumda yalnızca Suriyeli bir Kürt olduğum için sürekli IŞİD ile ilgili sorular soruyorlar. Bana baktıklarında bir belgesel görüyorlar,” diyor.
Suriyeli Kürt geçmişinin oyunculuğundan daha fazla dikkat çekmesi Evin’in kariyerini gölgelemekle kalmıyor, film eleştirmenleri ve gazeteciler tarafından damgalanmış ve ötekileştirilmiş bir şekilde gösterilmesine de yol açıyor.
“Kusurlu dişilik”ten “makbul dişilik”e
Bir yıl sonra, Şubat 2020’de onunla tekrar görüştüğümde, cinsellikten arındırılmış rollere direnmeye ve beyaz olmayan göçmen bir kadın oyuncudan beklenen özselleştirilmiş “güzellik” anlayışına ve tutumlara meydan okumaya daha da hevesliydi.
Buna uygun olarak, birkaç ay sonra Nisan 2021’de gösterime giren Snabba Cash (Kolay Para) dizisinde -senaryo yazarı Oskar Söderlund ve çoksatar yazar Jens Lapidus tarafından kaleme alınan İsveçli yeni Netflix dizisi. Snabba Cash Lapidus’un yazdığı üç uzun metrajlı filme uyarlanan Stockholm Noir üçlemesinin ilk kitabıdır- başrol oynadı. Snabba Cash’in prodüksiyonunu büyük başarı getiren ve son derece iyi eleştiriler alan Snabba Cash film üçlemesinin orijinal prodüktörü SF Stüdyoları yaptı.
Evin Ahmad, Leya başrolünde eril-tahakkümlü suç dünyasında tehlikelere bakmadan istediğini almaya kararlı bekar bir anneyi canlandırıyor. Evin, Leya’yı hayallerindeki rol olarak tanımlıyor. Koyu tenli güçlü, modern dış görünüşü önceki filmlerde olduğu gibi dişiliğini gizlemek için bir örtü olarak görülmüyor.
"Irksal sınıfları aştı"
Bu Netflix dizisiyle, Evin beyaz kadın oyuncu belirleyicileri (arzu edilebilir, cis-beyaz kadın, çekici, kendine güvenen, dışadönük, feminen, cesur) taşıyarak sabit sınırları ihlal ediyor.
Feminenliğinin ve güçlü, zeki kişiliğinin direniş içerdiği seksi ve baş döndürücü bir başrol bu. Beyaz olmayan, yerli olmayan ve göçmen kadın oyuncuları kusurlu dişiliğe sahipmiş gibi gösterme biçimi hakkında dönüştürücü bir etki yaratıyor. Leya rolünü üstlenirken Evin’in oynadığı karakterlerin tüm damgalanmış niteliklerini ve gıyabında kendisine yüklenen “ırksal sınırları aştığını” [2] düşünüyorum.
Bu yazıda Evin’in Leya rolüyle “ırksal zulüm”den kaçmak için ne beyaz kimliği üstlendiğini ne de beyaz davranışlar benimseyerek sömürgeciyi taklit ettiğini öne sürüyorum. Bunun yerine, yerli İsveçli kadın oyuncuların gerçekte bu doğrultuda hareket etmeseler de halihazırda sahip oldukları beyazlığın gıyabi ayrıcalıklarına meydan okuyor ve hatta değiştirmeye teşebbüs ediyor.
Zira bu ayrıcalıklar beyaz bedenlerin somatik normlar haline geldiği (ya da yukarıda bahsedilen “makul dişilik”) kurumsal beyaz tahakküm ve değerler tarafından çoktan inşa edilmiş durumda.
Evin örneği ilk dili İsveççe olsa ve İsveç kültürünü ve toplumunu tüm kalbiyle benimsese de, doğal beden renginin beyazlıkla birleştiğini gösteriyor.
Televizyon ve film sektörlerindeki belli ırksal türler arasındaki ikilikler ve hiyerarşilerin doğallaştırılması çerçevesinde, beyaz olmayan erkek oyuncuların da başrolden ziyade yardımcı roller üstlendiklerini öğrenmek şaşırtıcı olmayacaktır. Erkek bedenlerinin de beyaz tekelcilik ideolojisini sürdürmeye razı olarak “makul erkeklik”e karşılık gelecek biçimde çerçevelenip çerçevelenmediği ya da tasvir edilip edilmediği ise merak konusu.
"Kürdistan'dan Avrupa'ya" projesi hakkındaİngiltere, Belçika, Almanya, İsveç ve Fransa gibi Avrupa’nın beş ülkesinde siyasi, sanat ve kültürel alanlarda öne çıkan Kürt göçmen kadınları kapsayan 'Kürdistan'dan Avrupa'ya: Kürt kadın entellektüellerinin sanatsal, kültürel ve siyasi aktivizmi' isimli araştırma projesi, Avrupa Komisyonun desteği ile Oxford Üniversite’sinin Antropoloji bölümünde Dr. Özlem Belçim Galip tarafından yürütülüyor. Bu yazı da da bu araştırma çerçevesinde yazıldı. |
(ÖBG/NÖ/EMK)
[1] Speight, Suzette. L. 2007. “Internalized Racism: One More Piece of Puzzle.” The Counselling Psychologist 35 no. 1: 126-34.
[2] Kennedy, Randall. 2001. “Racial Passing.” Ohio State Law Journal 62: 1144-1193. https://kb.osu.edu/bitstream/handle/1811/70462/OSLJ_V62N3_1145.pdf (Accessed 5 April 2021).