Bu akşam Lütfi Kırdar'da 4. Yeşilçam Ödülleri verilecek. TÜRSAK Vakfı'nın, TC. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Beyoğlu Belediyesi desteğiyle yaptığı ödül töreninden kareler yansıyacak yarın gazetelere.
Yine geçen yıl olduğu gibi Antalya 4. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 'hakaret ve kasten yaralamaya teşebbüs' suçundan 13,5 ay hapis cezasına çarptırdığı TÜRSAK başkanı Engin Yiğitgil, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ve Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'ın yan yana olacağı fotoğraflar...
Engin Yiğitgil malum bu cezayı dört yıl önce Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde birlikte çalıştığı Nimet Demir'e tokatlı küfürlü şiddet eylemi dolayısıyla aldı.
Bu şiddeti haber yapan tüm gazetecilere olduğu gibi kınadığımız ve kendisini istifaya çağırdığımız için Filmmor ve Uçan Süpürge'ye, alacağı tazminatı Hayvanları Koruma Derneği'ne bağışlayacağını beyan ettiği tazminat davaları açtı.
Ceza davaları için de girişimde bulundu ama hiçbir savcı ceza davası açmadı. Tazminat davaları da kaybedileceği anlaşıldığı noktada, mahkemelere katılmayarak düşürüldü yani hiçbir davayı kazanamadı.
Kadının beyanını esas almayanlara delil diye demiyorum bunları tabi, özetle bir kadına yönelik şiddeti mahkeme kararıyla da sabit bir vakıf başkanı söz konusu.
Ve yıllardır Engin Yiğitgil'in yanında övgülerle yer alan bir Kültür Bakanı! "Balkanlarda yaşanan iç savaş sırasında sadece kendi halkının duyarlılıklarına karşı değil, savaş konusunda da ortak insanlık dünyasının benimsediği değerlere karşı olumsuz, anlamsız bir tavır" alan Emir Kusturica'nın katılımına tepki olarak son Antalya Film Festivali'ne katılmayan bir Kültür Bakanı!
Oysa bir kadına gösterdiği şiddetten dolayı hapis cezası alan biriyle aynı karede yıllardır ve muhtemelen yarın da bize gazetelerden gülümseyecek bir Kültür Bakanı!
Ve diğer yanda günlerdir gözümüze sokulan bir başka fotoğraf! Sebahat Tuncel'in malum tokat fotoğrafı. Günlerdir verilen tepkiler, o tokatla yerle bir olan devlet "onuru" söylemleri filan malumunuz...
İki yanlış bir doğru etmez elbet, bu durumda yanlışların mukayesesi bile abes de olsa, Sebahat Tuncel iyi ki atmış o tokadı diyeceğim nerdeyse, zira bu sayede siyasetten medyaya herkesin bir anda şiddet karşıtı oluverdiği fantastik bir film izler gibi olduk. Geçmişte şiddete karşı aldıkları ya da almadıkları tavra dair bir özür duymasak da herkesler yarışıyor adeta bu "şiddeti" en sert dille kınamak için...
Oysa Engin Yiğitgil'in tekme tokatları sonrası ne denmişti:
- Devletten, hükümetten birileri, kültür bakanı filan hiçbir şey dememişti!
- Diyenlerin çoğu da kadının -ve tanıkların- beyanına zinhar itimat etmemiş, inanmamışlardı zira " Engin Yiğitgil klasik müzik dinlerdi", "evinde hayvan besleyen bir havyan severdi", "üstelik tam bir beyefendiydi"!
Sorsam ki Sebahat Tuncel klasik müzik dinlemediği, muhtemelen "evinde hayvan beslemediği" ya da "beyefendi" olmadığı için mi bunca tepki görüyor acep, haksız ve yersiz mi olacak şimdi?
Neyse ki çokça söyleyen, yazan oldu ya, bence de o fotoğrafta tokat yemesinin ve hatta daha fazlasının haber değeri dahi olmayan Kürt bir kadının tokadı atıyor olmasıydı bu kadar infial yaratan...
Ve dahası, egemen siyasetin diline tercümesi olmayan sorular kaçınılmaz: Üniformalı ve silahlı ve erkek vatandaşları tokat yiyince bu kadar sarsılan devlet onuru kadınlar festival, sokak ortasında tokat yerken hiç mi zedelenmez?
Ya günbegün göz göre göre savcılıklardan döndürülüp öldürülen onca kadının fotoğrafı neden hiçbir infial yaratmaz?
Yarın gazetelerdeki fotoğraf da hiçbir infial yaratmayacak. Üstünde bile durulmayacak korkarım. Oysa şiddet karşıtlığı önce şiddeti anlayarak mümkün olabilir, en azından anlamaya çalışarak.
Süre giden şiddet sarmalını, şiddet mekanizmasını görmezden gelip, hoşa gitmeyen her şeye şiddet diyerek alınacak yol bir arpa boyu olmaz, yolun sonu daha çok şiddete varır en çok.
Bir mekanizma olarak şiddete dair Filmmor'un Engin Yiğitgil'i yeniden istifaya çağırdığı açıklamadan bir bölüm aktarmak isterim -ki her tür şiddete de uyarlanabilir-:
"Kadınlara yönelik şiddet, kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsiz koşullar, erkekler lehine biriken güç ve egemenlikten kaynaklanır ve beslenir. Her sınıf, etnisite, dil, din, siyasi görüşten erkek, kadınları sindirmek için bu yöntemi kullanabilir. Arabesk, caz ya da klasik müzik sevmek kadınlara yönelik şiddetin bir yöntem olarak kullanılıp kullanılmayacağını belirlemekte ayırt edici bir unsur değildir.
"Benzer durumlarda hiçbir bahane aramaksızın kadının beyanı esas alınmalıdır. Unutulmamalıdır ki, genellikle gücün ve tahakkümün devamlılığı ve pekiştirilmesi için kullanılan bir araç olarak şiddet, genellikle güçsüz olan üzerinde uygulanır ve güçsüz olanın açıklaması ve karşı çıkması zor olur.
"Çünkü bu güç ilişkileri içinde inkar edilmesi, üstünün örtülmesi daha kolay mümkün olur. Bir kadının bütün bu eşitsiz koşullara rağmen bu şiddeti ifşa ettiği durumda beyanı esas alınmalı, hiçbir şekilde şiddete uğrayan kadını yargılayan, zihinsel ve duygusal bütünlüğüne bir kez daha zarar verecek eylem ve söylemler içinde bulunulmamalıdır."
Açıklama "bundan sonra ilgili herkesin, kadınlara yönelik şiddet söz konusu olduğunda şiddetten yana değil şiddete karşı konum almasını bekliyoruz" diye bitiyor ama bugünkü ve muhtemelen yarınki fotoğraf yine tersi yönde olacak...
Bu fotoğrafın manevi ağırlığı kadar, kadın filmleri festivalleri ve bu alanda üretmeye çalışan kadınların payına kültür bakanlığı bütçesinin binde biri düşerken bu fotoğraftaki desteğin maddi kısmı da unutulmamalı elbette.
Dahası da var ya demem o ki, 'kadının beyanını esas almamaya' sığınmak da imkansız zira hukukun kararı da ortada iken bir kültür bakanı ve bir belediye başkanı, kadınlara yönelik şiddettin suç ve gayrimeşru sayılmamasının delili olan o fotoğrafta nasıl yer alabilir?
Sormam o ki: siz bu fotoğrafın tüm "aktörleri" hangi fotoğrafta yer aldığınızın farkında mısınız gerçekten?
Siz gündem, manşet yaratanlar için dönüp kendi şiddet fotoğrafınıza bakmanız, kadınların yaşadığı şiddeti "münferit", öfkelerini "densizlik" olarak gören kendi fotoğrafınızla yüzleşmeniz zor biliyorum ama biz o fotoğrafın tümünü görüyoruz, gördüğümüzden çok kaygılı ve öfkeliyiz, biliniz isterim sadece... (ME/EÖ)