Bask / Gernika'daki Guernica murali. (Fotoğraf: Wikimedia Commons)
İstanbul Taksim'de 13 Kasım'da yaşanan patlama, ülkenin batısında yaşayan bizleri yıllar sonra tekrar kamusal alanda kitlesel saldırı gerçeği ve bu gerçeğin beraberinde getirdiği tedirginlikle karşı karşıya bıraktı.
İstiklal Caddesi'nde altı kişinin yaşamını yitirdiği patlama, "normalde" hiç düşünmeden, yılların getirdiği aşinalık ve alışmışlıkla çoğu zaman etrafımıza bakmadan yürüyüp geçtiğimiz yollara travma, acı ve endişe duygusunun birbirine karıştığı bir hafıza katmanı daha ekledi.
Özellikle yolu hemen her gün İstiklal Caddesi'nden geçenler için 13 Kasım öncesi ve sonrası Taksim ya da İstiklal aynı yer değil artık.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Taksim'deki patlamaya yanıtı ise kuzey Suriye ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) topraklarına yönelik bir dizi hava saldırısı, yani daha fazla ölüm oldu. Buna verilen yanıt da yine daha fazla saldırı ve daha fazla ölüm...
Öte yandan, meydana gelen patlama, zaman geçip sular durulmasa da bize - ya da en azından bazılarımıza - bir gerçeği daha hatırlattı: Bizim 13 Kasım günü İstiklal'de yaşadığımız "münferit" acı olayın benzerleri dünya çapında milyonlarca insanın günlük hayatının bir parçası.
Bunu elbette İstiklal'de ve sonrasında olanları önemsizleştirmek ya da acıları karşılaştırmak için söylemiyorum. Her insanın bir hayat, bir dünya olduğu, dünyanın herhangi bir yerindeki bir insanın ya da bir canlının dünyanın bir başka yerindekiler kadar değerli olduğu tabii ki tartışılmaz.
Fakat bu vesileyle dünyada devam eden çatışmalara ve bu çatışmaların başta çocuklar ve dezavantajlı gruplar olmak üzere siviller üzerindeki etkilerine bakmak, kendi acımızı önemsizleştirmek için değil, dünyanın dört bir yanındaki insanların neler yaşadığını daha iyi anlamak ve belki de daha büyük bir sorumluluk duygusu duymak adına yerinde olacak.
TIKLAYIN - Dünya haberleri, iyilik halimiz için neden önemli?
Dünya çapında 27 çatışma ve 2023 öngörüleri
Bu bağlamda, Dış İlişkiler Konseyi'nin (CFR) hazırladığı Küresel Çatışma Takip haritasına baktığımızda, Amerika, Asya, Avrupa ve Avrasya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ve Sahra Altı Afrika olmak üzere dünyanın yedi kıta ve bölgesinde çatışma ve istikrarsızlığın sürdüğünü görüyoruz.
Haritada listelenen 27 çatışma bölgesinin arasında, Taliban'ın 20 senenin ardından yönetimi yeniden ele geçirdiği Afganistan, Tayvan adasının siyasi statüsü ve Kuzey Kore sorunsalı sebebiyle gerilimin yüksek olduğu Uzak Doğu, Rusya'nın işgaliyle başlayan savaşın sürdüğü Ukrayna, Dağlık-Karabağ ve "silahlı Kürt gruplarla çatışmalar" dolayısıyla Türkiye de var.
Dominic Ziegler'ın The Economist için kaleme aldığı "2023'te nerelerde çatışmalar alevlenebilir?" başlıklı yazısında da altını çizdiği üzere, 2022'nin sonuna yaklaştığımız bu günlerde, dünyanın özellikle bazı yerlerinde çatışmaların tırmanabileceğini ön görmek maalesef çok da zor değil.
Gazeteciye göre, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin Ağustos ayındaki resmi ziyareti sonrası tekrar dünya gündemine gelen Tayvan, kıtalararası balistik füze denemelerinin ve nükleer faaliyetlerin hız kazandığı Kuzey Kore ve çevresi, Hindistan ve Pakistan'ın sınırlar konusunda anlaşmaya varamadığı Himalayalar ve 2021'deki askeri darbenin ardından siyasi kargaşa ve istikrarsızlığın sürdüğü Myanmar 2023'te çatışmaların yaşanabileceği yerlerin başında geliyor.
25 yıl içinde yeni bir dünya savaşı mı?
İnternet ve sosyal medya sayesinde dünyanın dört bir yanında olup bitenlerden - hatrı sayılmayacak bir dezenformasyonla da birlikte - anbean haberdar olabilen insanlar da bu gelişme ve öngörülerin ışığında dünya çapında bir çatışma ihtimalinden gittikçe daha çok tedirgin oluyor.
Ipsos araştırma şirketinin 33 ülkeden 32 milyonun üzerinde kişiyle, Halifax Uluslararası Güvenlik Forumu için yaptığı anketin sonuçlarına göre, katılımcıların yüzde 73'ü önümüzdeki 25 yıl içinde "süper güçler" arasında daha önceki iki dünya savaşına benzer bir çatışma olmasını bekliyor.
Bundan daha da endişe verici olan ise şu: 23 Eylül - 7 Ekim tarihleri arasında düzenlenen Ipsos anketine katılanların ortalama üçte ikisi ya da yüzde 64'ü "dünyadaki tehlikeler göz önünde bulundurulduğunda, hükümetlerinin askeri güce daha fazla para harcaması gerektiği" görüşünde.
Bu, bir önceki yıla göre yüzde 13'lük bir artış demek.
Diğer bir deyişle, yıllık tüketici enflasyonunun ABD'den aralarında İngiltere ve Almanya'nın da olduğu Avrupa kıtasına kadar pek çok ülkede son on yılların zirvesine çıktığı bir dönemde, insanlar günlük hayatlarında doğrudan doğruya karşı karşıya kaldıkları hayat pahalılığı krizine rağmen hükümetlerinin silahlanmaya daha fazla bütçe ayırmasını destekliyor.
Yemen'den İran'a çatışmalar, sivil ve çocuk ölümleri
Peki, şüphesiz silah firmalarının ekmeğine yağ sürmeye devam edecek olan bu artan destek ve beraberinde getirdiği silahlanma, çatışma gerçekliği ile yaşamak durumunda olan sivillerin hayatını nasıl etkiliyor?
Bu sorunun yanıtını ülke ve çatışma bazında cevaplamak maalesef bu yazının sınırlarını aşıyor. Fakat uluslararası sivil toplum kuruluşlarının ve hak örgütlerinin dünya çapında paylaştığı veriler, durumun vehametini sayılar üzerinden yüzeysel bir şekilde de olsa ortaya koymaya yetiyor.
Save The Children (Çocukları Kurtarın) vakfının paylaştığı verilere göre, yerleşim yerlerinde kullanılan patlayıcılar sebebiyle hayatını kaybeden ya da yaralanan kişilerin yüzde 90'ını siviller oluşturuyor.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu'nun (UNICEF) 20 Kasım Dünya Çocuk Günü öncesinde paylaştığı veriler de şiddet, çatışma ve kargaşanın 2022 yılının başından bu yana Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da 580'e yakın çocuğun ölümüne sebep olduğunu ortaya koyuyor.
Bu, bu yılın başından beri her hafta 10'dan fazla çocuğun şiddet ve çatışma nedeniyle hayatını kaybettiği anlamına geliyor.
UNICEF'in de altını çizdiği üzere, kuzey Suriye'deki El-Hol mülteci kampında öldürülen iki kız çocuğu, Yemen'de ateşkesin ardından yaşanmaya devam eden çocuk ölümleri, protestoların devam ettiği İran'da hayatını kaybettiği tahmin edilen 50 çocuk ve son olarak Filistin'de öldürülen 14 yaşındaki bir Filistinli kız çocuğu söz konusu can kayıplarından yalnızca birkaçı.
BM'ye göre, yalnızca 2021 yılında Suriye'deki çatışmalarda yaklaşık 900 çocuk hayatını kaybetti. Bu, savaşın başladığı 2011 yılından bu yana ülkede 13 bine yakın çocuğun yaşamını yitirdiği anlamına geliyor.
Benzer şekilde, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'nin verileri, 21 Kasım itibariyle Ukrayna'daki savaşta 415'i çocuk 6 bin 595 sivilin öldürüldüğünü, 755'i çocuk 10 bin 189 sivilin yaralandığını gösteriyor.
ABD'nin Brown Üniversitesi'nin derlediği veriler ise ABD'nin 11 Eylül 2001 sonrası dönemde Irak, Afganistan, Yemen, Suriye ve Pakistan'da başlattığı ve/veya müdahil olduğu savaşların Eylül 2021 itibariyle toplam 387 bin 72 sivilin ölümüne sebep olduğunu ortaya koyuyor.
Öncelik, yaşamı korumak olmalı
Altını ne kadar kalın kalın çizsem de eksik kalacağı düşüncesinin verdiği rahatsızlıkla tekrar tekrar hatırlatmak istiyorum:
Burada sayılar ile ifade edilen her bir kişi, sizin gibi, benim gibi, hepimiz gibi içine doğduğu coğrafyada her şeye rağmen, acısıyla tatlısıyla, sevdikleriyle yaşayıp giden birer insan, birer hayat, birer dünya.
Savaş ve çatışmaların burada - nispeten ayrıntıyla - bahsedilenden başka coğrafyalardaki insanlarda, hayvanlarda, doğada, yani dünyayı dünya yapan her şeyde onulmaz yaralar açtığı, bu yaraların fiziksel olduğu kadar ruhsal, sosyal ve ekonomik etkileri de olduğu ise bir gerçek.
Bu yüzden olacak aralarında Türkiye'nin de olduğu 80 devlet, 18 Kasım'da İrlanda'nın başkenti Dublin'de BM ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) yetkililerinin de katıldığı bir konferansta "Sivilleri Yerleşim Yerlerinde Patlayıcı Silahlardan Koruma" deklarasyonunu kabul etti.
Peki, açıklanan deklarasyonlar, imzalanan bildirgeler, çoğu zaman uluslararası hukuk ihlal edilerek, sivil altyapı ve yerleşim yerleri hedef alınarak sürdürülen savaşlarda sivilleri korumaya yeter mi?
Keşke yetse. Keşke bizi yöneten yerel, ulusal ve uluslararası yönetici ve otoritelerin önceliği yaşamı korumak olsa.
Ama değil. Bu kadar ölümün olduğu bir dünyada, anlaşılan değil...
Daha az öldüğümüz, yaşamanın hayatta kalmaktan daha fazlası olduğunu birbirimizin yüzündeki renkte, gözündeki ışıkta gördüğümüz ve bunu sadece kendi ülkemizden ya da "milletimizden" insanlar için değil, dünyanın dört bir yanındaki herkes için istediğimiz bir dünya dileğiyle...
Yeryüzü yaşamın yüzü oluncaya dek...
Dünyadan kısa kısa...Bir hatırlatma: Afganistanlı kız çocukları 428 gündür eğitime erişemiyor
Afganistanlı-Avustralyalı gazeteci Yalda Hakim, Taliban 20 yılın ardından yeniden ülke yönetimini ele geçirdiğinden beri Twitter hesabından bir hatırlatma yapıyor. Biz de kendisi aracılığıyla buradan hatırlatalım: "[22 Kasım itibariyle] Taliban, genç kızların okula gitmesini yasaklayalı 428 gün oluyor. Afgan kız çocukları, dünyanın çoğunlukla sesi çıkmıyorken örgün eğitimsiz bir hayat tasavvur etmeye zorlanıyor. Afgan kızların okumasına izin verin." Bir twit: Donald Trump mı? Yine mi?
Larry the Cat'i belki bilirsiniz. İngiltere Başbakanlık Ofisi 10 Numara'nın kadrolu "Baş Avcı Kedisi" (Chief Mouser)... Larry'nin 2011 yılından bu yana kendi adına açılmış bir de Twitter hesabı var. Burada başta 10 Numara'nın sürekli değişen sakinleri olmak üzere ülke ve dünya siyasetinden isimler hakkında siyasi hiciv mesajları paylaşılıyor. Hâl böyle olunca, Larry ABD eski Başkanı Donald Trump'ın yeniden başkan adayı olmasını kaçırmamış ve şöyle demiş: "Dünyanın geri kalanı adına konuşmak gerekirse: Yine mi bu adam?" Bir araştırma: COVID-19 bize ne yaptı?
Dünya, neredeyse üç yıldır yeni tip koronavirüs (COVID-19) pandemisi ile birlikte yaşıyor. Virüsün bize bireysel ve toplumsal düzeyde ne yaptığı ise araştırılmaya devam ediyor. Araştırmalardan biri de bu hafta Avrupa Birliği'nin (AB) istatistik ofisi Eurostat'tan geldi. Buna göre, AB ülkelerinde 2019 yılında 81,3 olan doğumda beklenen yaşam süresi COVID-19 pandemisinin etkisiyle 2020 yılında 80,4'e düştü. |
(SD)