Dünya kamuoyunun dikkati başka noktalara kaymış olsa da, Suriye'de yıllardır devam eden iç savaştan muzdarip,Yermuk kampındaki 18 bin kadar Filistinlinin tecriti aynen sürüyor. Silahlı çatışmalar ve gökten yağan bombaların dışında yemek, su ve ilaç gibi birincil ihtiyaçları karşılanamayan Yermuk sakinlerinin, evlerini terketmeleri durumunda nereye sığınabilecekleri meçhul.
Al Jazeera'nın haberine göre elektrik kesintilerinin sık sık yaşandığı kampta insanlar akülerle ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor; jeneratörler için yakıt sağlamak hem zor, hem de pahalı. Vaziyetin vahim boyutlara ulaşmasıyla Birleşmiş Milletler uyarılarını artırmış durumda.
Bir deri bir kemik kalmış çocukların görüntüleriyle geçen sene gündeme gelen Şam'ın Yermuk kampında değişen fazla bir şey yok; kışla birlikte bastıran soğuk bir yana, insanlar açlıktan ve kötü beslenmeden ölmeye devam ediyor.
Uluslararası Dubai Film Festivalinde yarışan Letters From Al Yarmouk (Yermuk'tan Mektuplar - رسائل من اليرموك) Filistinli yönetmen Rashid Masharawi'nin konuya hassasiyetle eğildiği son belgeseli.
İnsanlık ayıbı
Sığınmacı statüsüne kavuşabilmek için Almanya'da bulunan genç kadın Lamis Yermuk'ta kalmış olan arkadaşı Niras Said''in fotoğrafları ve video görüntülerini değerlendirmesi için Masharawi ile temasa geçiyor. Konu hakkında daha önce Lübnan, Ürdün ve Suriye'de filmler çekmiş olan çekirdekten yetişme sinemacı meseleye eğilmekte gecikmiyor.
Yönetmenin ikamet ettiği Ramallah ile Yermuk arasında yapılan Skype görüşmeleri belgeselin omurgasını oluştururken Masharawi, Ramallah'taki şair Mahmoud Darwish müzesinde Niras'ın fotoğraflarından oluşan bir serginin düzenlenmesine de önayak oluyor. Masharawi sergiye gelen nezih topluluğun siyasi sorumluluklarını bir şekilde yerine getirdiğini ifade ederken aslında yaşanan insanlık trajedisine ne kadar mesafeli durulduğuna dair vicdani bir muhasebeye, kendi dahil olmak üzere, herkesi davet ediyor.
Yermuk'ta birçok insan herhangi bir besleyici gücü olmamasına rağmen bir şekilde mideyi sakinleştiren baharatlı su çorbasına talim ederken, yemek için çöp bidonlarını karıştıranların veya çöpten topladıkları boş yoğurt kaplarını yalayanların görüntüleri de içler acısı. Yardımın gelmesini veya şartların değişmesini beklemekten başka çaresi olmayan çocuklar da insanın içini burkuyor.
Öldürülmek için sebep arama
Yermuk sokaklarında piyano tınılarıyla Filistinlilere moral vermeye çalışan müzisyen Ayham'a da rastlıyoruz. Madeni bir el arabasıyla 350 kiloluk piyanoyu bombalanmış sokaklar arasından taşıyarak kampın muhtelif noktalarında konserler veriyor; korkunç vaziyetin yeni besteler için kendisine ilham kaynağı oluşturmasına da tanık oluyoruz. Sular kesilince aynı el arabası su dolu bidonların mahalleden mahalleye yetiştirilmesinde kullanıldığından piyano tınıları bir süre duyulmaz oluyor.
Almanya'da memleketinden ve sevdiklerinden uzak kalan Lamis ise mültecilik bürokrasisiyle boğuşuyor; Suriye'den geldiği için evraklarda Suriyeli olduğunu yazmaya meyilli olan memurlar, Lamis ısrarla Filistin mültecisi oluğunu belirtince “haymatlos” diye yazıyorlar, ne de olsa onlar için Filistin bir ülke değil.
Niras'ın abisi nişancılar tarafından öldürülünce, Masharawi hangi sebepten dolayı vurulduğunu soruyor, "İnsanlar bu coğrafyada herhangi bir sebep olmadan öldürülür" şeklinde cevabını alıyor.
2014 yılının Şubat ile Kasım ayları arasında Yermuk'tan Mektuplar çekilirken Gazze'de İsrail saldırısı başlıyor; kampta yaşanan insanlık dışı duruma rağmen Yermuklu Filistinliler anavatanlarıyla dayanışma halinde protesto yürüyüşleri düzenliyorlar, Masharawi ve akrabalarının durumu hakkında tasalanıyorlar.
Esasen Filistinlilerin kendi topraklarında ve tüm coğrafyadaki sürgün hali devam ettikçe Orta Doğu'nun yatışmayacağı kesin.
Tecrübeli sinemacı bir ara Niraz ve Lamis'in Filistin'deki köklerine doğru bir yolculuğa da çıkıyor. Uzun zaman önce sürülmüş olsalar da, Filistinliler'in memleketlerine bağlılığı nesilden nesle aktarılıyor; belki sadece bir fotoğrafta görmüş olsalar da, ailenin geride bıraktığı coğrafyaya dönmek gençlerin içinde asla sönmeyen bir ateş. Lamis ailesinin bir şekilde eski halini koruyan Nahef'ten olmasından dolayı şanslı, oysa Niras'ın köklerinin bulunduğu Awlam köyünün yerinde artık yeller esiyor. Masharawi
işbirliği halindeki genç meslektaşına bu bilgiyi vermemeyi tercih ediyor, çünkü ümidinin kırılmasını istemiyor.
Geleceğin daha iyi olacağına dair ümidimizi korumaktan ve mücadeleyi sürdürmekten başka çaremiz var mı zaten?
Mevzubahis coğrafya konusunda hararetle tavsiye edebileceğim bir diğer yapım Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) liderlerinden Elias Shoufani hakkında, kızı Hind Shoufani'nin çektiği Trip Along Exodus (Rihla Fee Al Raheel). Akademisyen yazar ve solcu entelektüel kimliğiyle öne çıkan E.Shoufani El Fetih'te de etkin rol almasına rağmen hayatının sonuna kadar Arafat'a muhalif çizgisinden ayrılmamıştı. 2014 Uluslararası Dubai Film Festivalinde gösterilen 120 dakikalık samimi belgeselde, Filistin siyasetinin son 70 yılı hakkında birbirinden ilginç yorumların yanı sıra Shoufani ailesinin çok özel anlarını da paylaşıyoruz.
The Wanted 18 (Aranan 18'ler) ise birinci İntifada sırasında İsrail güvenlik kuvvetleri tarafından "Milli güvenliğe tehdit" olarak damgalanan bazı ineklere odaklanıyor. Abu Dhabi Film Festivalinden ödüllü belgeselin mizah dozu yüksek olsa da, Kudüs'ün doğusundaki Hıristiyan ağırlıklı Beit Sahur'un direnişine ve mücadele sırasında kaybedilenlere yönelik saygıda asla kusur edilmiyor. Paul Cowan ve Amer Shomali'nin yönettiği 75 dakikalık yapım, bir zamanlar devletin empoze ettiklerini ustalıkla bertaraf eden Beit Sahur sakinlerinin, siyasi entrikalar sonucunda gelinen noktadan pek memnun olmadıklarını gösteriyor, bölgede bir şeylerin çoktan değişmesi gerektiği her halükarda belli değil mi? (MT/EKN)