*Fotoğraf: Boğaziçi akademisyenleri
Boğaziçi Üniversitesi’nde 20 yıllık öğretim üyesiyim. Araştırma alanlarımdan biri Türkçenin yabancı dil olarak edinimi. İki dillilik kuramları çerçevesinde çocuk ve yetişkinlerin Türkçeyi öğrenme süreçlerini araştırdığım için Türkçeye gönül vermiş birçok akademisyenle yollarım sık sık kesişir. Bu sayede, yıllar içinde dünya görüşleri birbirinden çok farklı akademisyen ve araştırmacılarla tanışma fırsatım oldu. Birkaç yıl önce, bir konferansta Türkçenin farklı anadilli yetişkinler tarafından edinimi üzerine bir çalışmamı sundum. Bilmiyorum neden ama o günkü sunum özellikle ilgi çekti ve bitince tanışmak ve tebrik etmek isteyen birçok akademisyen oldu. Onlardan birinin söylediği şu sözler bende şok etkisi yaptı: “Hocam, Boğaziçi’nde sizin gibi hocalar var mıymış, çok şaşırdım, Türkçeyi de çok güzel kullanıyorsunuz”. Hemen sonra bana Avrupa’daki göçmen çocukların Türkçe edinimi üzerine bir kitap hediye etti. Bu şekilde konu kapandı ve bu yapılan yorumu irdeleyecek fırsat olmadı. Ancak Türkiye’de çalışan bu akademisyenin Boğaziçi’ne bakışı beni çok şaşırtmıştı. Bu olayı hiç unutmadım.
Sanırım sırf ilk kuruluşu Amerikalılar tarafından gerçekleşti ve eğitim dili de İngilizce diye Boğaziçi Üniversitesi’nin, Türkiye’den ve değerlerinden kopuk olduğuna dair toplumda oluşmuş veya kasıtlı olarak oluşturulmuş bir algı var. Bu tuhaf algı, 2021 yılı başında Ankara ve İstanbul’daki bazı mevki sahipleri tarafından hayata geçirilen Boğaziçi Üniversitesi operasyonu hakkında kamuoyunu etkileme sürecinde de kullanıldı. Evet, sözde amaç, bir bakanın tabiriyle “derebeylik kurduğu” iddia edilen Boğaziçi’ni yerli ve milli yapmaktı. Bu yazının amacı, Boğaziçi’nin yerli ve milliliğini ispatlamaya çalışmak değil, asla. Türkiye’de işini iyi yapan bir üniversitenin ve özellikle de Boğaziçi Üniversitesi’nin böyle bir ispata ihtiyacı olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Bu tür algı operasyonlarına rağmen gerçeğin peşinde olanların, bu üniversitenin bir kamu üniversitesi olarak ülkeye kazandırdığı katma değeri görmeleri aslında hiç zor değil. Boğaziçi Üniversitesi’nin elli yıldır yetiştirdiği mezunlara bir bakmaları, fen, mühendislik, sosyal ve beşeri bilimler alanlarında çalışan öğretim üyelerinin özgeçmişlerine bir göz atmaları bile yeterli.
Dünyadaki iyi üniversitelerle rekabet edecek şekilde kendini konumlandırmış olan Boğaziçi Üniversitesi’nin doğal olarak birkaç yabancı dil bilen ve bunları iyi bilen öğretim üyeleri, öğrencileri ve mezunları var. Her biri kendi alanlarında evrensel düzeyde katkılar sunan bilim elçileri olarak en az diplomatlar kadar bu ülkenin temsiline ve görünürlüğüne fayda sağlamış öğretim üyeleri ve araştırmacılardan bahsediyoruz. Böyle bir üniversiteye “yerli ve milli değerlere katkınız yok” demek asla kabul edilebilir bir yorum olamaz.
Evrensel olmadan yerel olamazsınız. Evrensel olmadan, küresel bağlamda yerinizi bulamaz, yerelde sahip olduğunuz, olmadığınız değerleri bilemez, göremez, bütünüyle algılayamazsınız. Bu ana dili için de böyledir. Ancak başka dilleri de öğrenince, ana dilinizi çözümleyip, dil farkındalığınızı geliştirebilirsiniz. Başka kültürleri tanımadan kendi kültürünüzü de gerçek anlamda anlayamaz, değerlendiremezsiniz. Kendinizi, ancak başkalarını anlayabildiğiniz ölçüde anlayıp, tanıyabilirsiniz. Toplumdaki genel kanının aksine, farklı dil ve kültürlere aşina olmak, aslında kendi dilini ve yerel değerlerini kavramak için gerekli bir önkoşuldur. Akış evrenselden yerele doğrudur; tersi değil. Bu bağlamda bir Boğaziçi Üniversitesi mensubu olarak Türkçe üzerine Türkçe verdiğim sunumun şaşkınlık yaratması da toplumdaki bu yanlış algının belli kesimlerde bile ne kadar yaygın olabileceğinin şaşırtıcı bir göstergesi.
Başta dediğim gibi bu yazının amacı, Boğaziçi’nin belki de yerli ve milli değerlere en fazla katkı yapan üniversite olduğunu kamuoyuna ispatlamak değil; yerli ve milli sıfatlarını parsellemiş gibi görünenlere bir çift söz iletmek.
Boğaziçi Üniversitesi’nin haberi ve onayı olmaksızın hukuksuz şekilde yeni fakülteler açıp, liyakat temelli süreçlerle buraya öğretim elemanı olarak asla kabul edilemeyecek eş, dost, akrabaları tek imza ile üniversiteye sokmaya çalışmak değildir, yerli ve milli olmak.
Bahaneler üretip haksız, hukuksuz şekilde üniversitenin seçilmiş dekanlarını görevden almak, seçilmiş olanların atanmasını engellemek değildir, yerli ve milli olmak.
Son bir buçuk yıldır kan kaybeden bu yaralı üniversiteye, normal şartlarda hak ederek gelemeyeceğini bildiği halde “fırsat bu fırsat” deyip dekan veya müdür olarak dışarıdan kapağı atmak değildir, yerli ve milli olmak.
“Uluslararası hukuk alanında eksiklikleri doldurması için kuruldu” denilen Hukuk Fakültesinin dilinin sadece yüzde 30’unun İngilizce olabileceğine dair koşul getirmek değildir, yerli ve milli olmak.
Hiçbir ilgisi, katkısı ve emeği olmadığı halde, üniversitede yürütülen başarılı araştırma projelerini kendine mal etmeye çalışıp, yüksek teknoloji ürünlerinin tanıtımında en baş köşede yer alıp kurdele keserek fotoğraf vermek değildir, yerli ve milli olmak.
Dışarıya böyle görüntü verirken, üniversitenin, çalışmaları resmi devlet kurumları tarafından desteklenen araştırma merkezlerini, izinsiz ve habersiz, eşyalarını çöp torbaları içine koyup karga tulumba ofislerinden atmak değildir, yerli ve milli olmak.
Türki Cumhuriyetlerin adı sanı duyulmamış üniversiteleriyle Boğaziçi Üniversitesi arasında değişim programları imzalamayı büyük bir başarıymış gibi sunmak değildir, yerli ve milli olmak.
İntihalli tezleri yazanları savunmak değildir, yerli ve milli olmak.
Bu üniversiteye yıllardır emek vermiş yetkin ve deneyimli idari personeli hak etmedikleri kıdemsiz pozisyonlara yollarken yerlerine vasıfsız kişileri getirmek değildir, yerli ve milli olmak.
Düşünce ve kanaatlerini açıkladılar diye öğretim elemanlarını işten atmak ve haklarında soruşturma açmak değildir, yerli ve milli olmak.
Yapılanlara seyirci kalmadığı için barışçıl protesto hakkını kullanan ülkenin en başarılı gençlerini disiplin soruşturmalarıyla yıldırmak, hapse attırıp korkutmak değildir, yerli ve milli olmak.
Öğrenci ve çalışanlarını cinsel tacizcilere karşı savunmasız bırakmak değildir, yerli ve milli olmak.
Yapılan tüm hukuksuzluk ve haksızlıkları yerlilik ve millilik ile özdeşleştirmek ise hiç değildir, yerli ve milli olmak.
Yerli ve milli olmak...Nedir burada aslolan o zaman?
Direnmektir 14 aydır, haksızlıklara, hukuksuzluklara.
52 yıldır olduğu gibi, bu ülkenin gençlerine evrensel düzeyde eğitim sunabilmek için yılmamaktır zorluklardan.
Tüm ülkenin bir değeri olan Boğaziçi Üniversitesi’ni özgürlükçü ortamında tekrar işler hale getirmek için mücadele etmektir, aslolan. (AG/RT)