DÜNYA Sağlık Örgütü'nün "dünyanın sağlık durumu"nu ortaya koyduğu raporda "Türkiye"nin yerinin neresi olduğunu göstermeyi bu hafta da sürdürelim. Çünkü buradaki göstergeler "sağlık hizmeti" ile ilgili yaşadıklarımızı ve önümüzdeki süreci doğru değerlendirmemizi sağlayacak.
* * *
Sağlıkla ilgili bir başka çok önemli gösterge "Anne ölüm oranı"dır. Doğum öncesi, doğum sırasında ve sonrasında annelerin yitirilmesini DSÖ "küresel bir sorun" olarak tanımlıyor ve bunu "ihmal edilmiş ve yersiz sosyal bir trajedi olarak" değerlendiriyor.
Bir yaşamı "yaratma ve var etme" sürecinde yaşamın önlenebilir bir nedenle yitirilmesi gerçekten de bir "trajedi"dir. Üzerinde daha az durulan ve daha az konuşulan bir gerçeklik ise ölüm sayısının yaklaşık "on" katı oranında saptanan "yaşamları boyunca taşıyacakları çeşitli kalıcı hastalıklara ve bozukluklar"dır.
Dolayısıyla bu iki boyutuyla dikkate alınması gereken bu sorunun düzeyini ortaya koyan DSÖ verileri şöyledir. En az ölüm yüzbinde "1" anne ölümü ile İrlanda'dadır. Onu Danimarka, Yunanistan, İtalya ve İsveç "3" ile izlemektedir. Türkiye ise "44" anne ölümü ile Gürcistan(66)'ın hemen önünde yer almaktadır.
Burada yine iki noktayı vurgulamakta yarar var: Bunlardan ilki, daha önce de söz ettiğimiz kır-kent ve doğu-batı arasındaki farklı durumdur. "Kır"da ve "doğu"da bu sayı "kent" ve "batı"ya oranla 3-4 kat daha fazladır. İkinci nokta ise yukarıda belirttiğimiz "görünmeyen gerçek"tir. Ortalama sayıyı veri aldığımızda her yıl "500" kadın "anne" olayım derken hasta olmakta ya da sakat kalmaktadır.
Kuşkusuz bunun temelinde toplumun tüm bireylerine "koruyucu sağlık hizmetleri"nin gerektiği gibi götürülememesi yatmaktadır. Bunu ortaya koyan veri de "Sağlık personeli eşliğinde doğum yapma (%)" durumudur. Bu konuda da ülkemiz, kolayca öngörüleceği üzere pek çok "eski" doğu bloku ülkesinden de, gelişmiş batı ülkelerinden de çok daha geridedir.
Türkiye ortalama olarak annelerin yüzde "17"si kendi başlarına ya da sağlık personeli olmayan insanların desteği ile doğumlarını gerçekleştirmektedir. Bu konuda da "kır-kent", "doğu-batı" arasında derin uçurumların olduğunu söylememize gerek yok.
DSÖ'ünün önemli göstergelerinden birisi de doğurganlık çağındaki kadınların istemleri dışında gebe kalmalarını önleyen doğum kontrol yöntemlerini kullanma/kullanabilme durumlarıdır. Bunların içinde önemli ölçütlerden birisi olan "doğum kontrol hapı kullanma (%)" oranı bakımından "yüzde 71"le Türkiye yukarılarda yer alsa da, bunun sürekli ve düzenliliği konusunda net veri sunulmadığı için buradan yola çıkarak net bir değerlendirme yapmak da olanaklı değildir.
Bir başka gösterge de, yaşadığımız ciddi sorunlardan birisini ortaya koymaktadır. "Ergenlerde yani '15-19' yaş arasında doğum oranı" kıyaslama yapılan pek çok ülkenin çok ilerisinde ve "binde 51" düzeyindedir.
Bunların önemli bir bölümünün çocuk sayılan yani 18 yaş altı dönemde olması, bu çocukların yaşadıkları mağduriyetlerin büyüklüğünü ortaya koyması bakımından da çok önemlidir. Kıyaslama için bazı verileri sunarsak; San Marino 1, Hollanda ve İsviçre 4, Belçika, Almanya ve Lüksemburg 10, Bosna- Hersek 16,
Beyaz Rusya, Macaristan 20, Rusya Federasyonu 28, Bulgaristan 38, Azerbaycan 44 olduğu söylenebilir.
Ölümlerin ve sorunların koruyucu hizmetlerle ilişkisini ortaya koyan "doğum öncesi bakım (en az 1-4 ziyaret ve kontrol)" konusunda da Türkiye'nin, eskiden olana göre daha yüksek bir noktada (%92) olsa da, henüz tüm anne ve bebeklerin düzenli izlemesinin yapılamadığı anlaşılmaktadır.
Söz konusu raporda sunulan diğer bazı önemi göstergeler arasında "15-49 yaş arası erişkinlerde HİV prevalansı" ülkemizde "%6"; "Sıtmadan ölüm oranı" yüz bin kişide "0.1"den az; "HİV-negatif kişilerde veremden ölüm oranı" yüzbinde "3,2"; "Sağlıklı su kullananlar" yüzde 99; "Sağlıklı tuvalet kullananlar" yüzde 90 olarak sunulmuştur.
* * *
Sonuç olarak yalnızca tanı ve tedavi hizmetlerini önceleyen bir sağlık hizmet organizasyonu modelinin, ülke insanını yeterince sağlıklı kılamadığı ve kılamayacağı ortadadır. Birinci basamak sağlık hizmet modeli olarak getirilen "aile hekimliği sistemi" de bu sorunları aşacak nitelikte ve örgütlenme düzeyinde değildir. Dolayısıyla doğum gibi "doğal" olaylarda bile ciddi sorunlar yaşayan bir ülkeyiz ve daha yapacak çok şey var. (MS/EÖ)
Kaynak: http://www.who.int/whosis/whostat/EN_WHS10_Part1.pdf