26 eylül çarşamba günü "15'inci 101 film belgesel film festivali" başlıyor.
bu kadar uzun soluklu bir geçmişe sahip olan bu organizasyonun bu noktaya gelmesinde çok sayıda insanın ve kurumun çaba, emek ve katkısı var. bunu inanç ve inatla sürdüren "belgesel sinemacılar birliği"ne ve onun çatısı altında örgütlenen "bağımsız belgesel sinemacılara" ne kadar teşekkür etsek az.
geçen yıl yapılan festivali yaklaşık 12 bin kişi izlemiş. bu yıl beş ayrı mekanda bir hafta sürecek festivalde gösterime sunulacak 16'sı yerli, 60'ı yabancı olmak üzere 76 filmi daha çok izleyicinin izlemesini dileyelim.
sorunları birlikte konuşmak ve çözmek
festivalle ilgili olarak 18 eylülde yapılan basın toplantısında söylenenler bağımsız belgesel sinemanın varlığı ve sorunlarına dair daha çok konuşulup yazılması gerektiğini gösteriyor.
belki dünyanın başka yerlerinde de öyledir ama ben sıkça yaşadığım için bize dair bir "gerçeklik" olarak adlandırdığım bir konuya burada dikkât çekmek istiyorum.
bu ülkede her "sorun alanı", hemen hemen yalnız o sorunu yaşayanlarca adeta bir "iç sorunmuş" gibi ele alınıp çözümlenmeye çalışıyor. ekonomik, siyasi, kültürel, akademik, medya, sağlık, eğitim, hukuk vb. hangi alanda hangi soruna bakarsak bakalım, bu gerçekle karşılaşıyoruz.
örneğin cezaevlerindeki sorunları oralarda yaşayanlar, yakınları orada olanlar ve bu konuyu seçmiş sivil örgütlenmeler ele alıyor, tartışıyor, taleplerini yalnız kendi çevrelerinden insanların katıldığı eylemlerle ve faaliyetlerle dile getiriyor.
medyanın sorunları da öyle, sağlığın da, sinemanın da öyle!..
peki bu alanlardan -ki çoğu hizmet alanlarıdır- "hizmet almak", "yararlanmak", "katılımcı/izleyici olmak" gibi bir noktada duran toplum kesimleri, yığınlar bu sorunların muhatabı, yaşayanı, sıklıkla da mağduru olmalarına karşın neden bu süreçlere dahil olmaz, bu tartışmaların içine girmezler?
"neden" sorusunun iki boyutu olduğunu biliyorum. birincisi "muhatap" konumunda olanların bunlara yeterince ilgi göstermesi. ikinci boyut ise bu kesimlerin çağrılıp, ya da katılımlarına ses çıkarmayıp, onların değerlendirme, düşünce, görüş ve önerilerinin alınıp alınmaması, ya da önemsenip önemsenmemesi.
her iki boyut da bu ülkede "her şeyi dert edinen, her konuya 'maydanoz' olan birisi" olarak sıklıkla karşılaştığım somut durumlar.
ama yine de benim izlediğim kadarıyla daha çok ikinci boyut. yani onların bu tartışmalara çağrılıp onların da düşünceleri, görüş ve önerileri dinlenmemesi ya da daha açık söyleyeyim "kaâle alınmaması" daha ağır basıyor. bunda yeterince bilgi sahibi olmayanların, akıllarına öyle geldiği için söylediklerinin de rolü var kuşkusuz.
yine de burada belirleyici olanın hemen daima "güce ve konuma dayalı bir erk" olduğunu düşünüyorum.
kesişme noktalarında ortaklaşa iş yapmak
tabii bir de her alanın kesiştiği diğer alanlarla ilişkisindeki sorunlar var. bu noktada da aynı ilişki içinde olmak, aynı ortam ve çevrelere katılma, sorunları birlikte düşünüp ve tartışarak ortak çözümler bulma ve her kesimin kendi üzerine düşeni eşgüdümlü bir şekilde yapma kültürüne ve yaklaşımına sahip olması seyrek rastladığımız gerçeklerden.
bu durumlarda taraflar genellikle aynı sorunu sadece kendi içinde tartışmaya ve kendi gözünden bakarak çözüm bulmaya çalışıyor bu ülkede.
çünkü hep bir araya gelmek, ortaklaşa düşünmek ve tartışmak bizim en az yeğlediğimiz yöntemlerdendir.
sorunların ortaya konulup, çözüm önerilerinin tartışıldığı panellere, yuvarlak masa toplantılarına bir bakalım gördüğümüz tablo budur. daha geniş toplantıları yani "forum"ları da katayım; -ki onlar da nedendir bilmem daha az oranda düzenlenir- onlarda da sorunların muhatapları ve yaşayanlarından çok o alanın resmi, yarı resmi ya da "sivil" yapılarıyla, sıklıkla uygulayıcılarından oluşan taraflar çoğunluk olduğu için onlar konuşurlar.
çözümleri de onlar belirlerler, sıklıkla da uygulanan çözüm onların belirledikleri değil, "gücü elinde bulunduranların" dedikleri olur.
biz demokrasinin bu kadarını bilir, bu kadarını uygularız. bizde her şey gibi demokrasi de "temsili"dir çünkü!
film festivali kapsamında "avrupa'da belgesel pazarı" ve "kim bu belgeselciler" başlıklı iki de panel gerçekleştirilecek. bakalım bu panellere katılım ve tartışmacılar kimler olacak.
belgesel sinemanın sorunları
söz konusu basın toplantısında belgesel sinemacılar birliği başkanı sayın hasan özgen konuşmasında belgesel sinema alanıyla ilgili iki temel soruna değindi.
içerden bir bakışla dile getirilen ve birbiriyle bağlantılı bu iki sorundan ilki belgesel filmlerin üretim aşamasında gerekli olan "kaynak", ikincisi de yapılan belgesel filmlerin alıcısına/izleyicisine ulaşma noktasında yaşanan "satış olanakları ve destek" sorunuydu.
basın toplantısının diğer konuşmacısı aynı zamanda belgesel film festivali'nin sponsoru durumunda olan "beyoğlu belediyesi"nin başkanı sayın ahmet misbah demircan'dı.
o konuşmasını yaparken bu kesişme noktasından bakarak alanı düşündüm. "ben onun konumda olsaydım neler yapabilirdim, neleri yapmak isterdim" diye aklımdan geçirdim.
tabii bunları belgesel sinemaya meraklı, bu çevreyi birazcık tanıyan, bu alanda olan bitenden haberdar olmaya çalışan, yapılanları ve üretilen belgeselleri de elimden geldiğinde düzenli olarak izlemeye çalışan birisi olarak belgeselci ama bu belediye alanında yaşamını sürdüren birisi olarak düşündüm. ona oy vermesem de yönetimi için oy verdiğim bir alanın belediye başkanıydı.
yerel yönetimlerin yapabilecekleri
ilk aklıma gelen iş belediye olarak sunulan hizmetler, yapılanlar ve belediye alanı içindeki insan, mekan ve olayların geleceğe kalmasını sağlayacak bir "belgesel sinemacılık faaliyeti" için alan açmak olurdu. bir birim oluşturur, hem sürekli olarak "belgesel sinemacılar" istihdam ederdim, hem de yapılan projeler bağlamında sözleşmeli olarak belgesel üretecek "sinemacılar"la sözleşmeler yapardım. eldeki kaynaklara göre belirli sayıda belgesel üretiminin bir çeşit "işvereni" olurdum. kuşkusuz buradaki üretimin bir "emirle ve benim istediğimin çekileceği" belgeseller olmayacağını, tümüyle belgesel sinemacının mesleki bilgi ve deneyimleriyle "bağımsız" olarak üreteceği yapıtlar olmasını da sağlardım.
ikinci olarak yine belediye sınırları içinde yaşayanlara, özellikle de gençlere yönelik olarak bu alanın hem izleyici, hem de üretici/sanatçı olarak kendilerini geliştirmelerini sağlayacak "eğitim / atölye çalışmaları" açmayı düşünürdüm. böylelikle belgeleme ve belgeselciliğin öneminin toplum tarafından daha iyi anlaşılmasına yine olanaklar çerçevesinde katkıda bulunmayı sağlardım. bunun belgesel sinema alanının sivil örgütlenmeleri ve akademik yapılarıyla işbirliği içinde gerçekleşmesi için elimden geleni yapardım. bu da aynı zamanda belgeselcilere somut kaynak üretimi açısından yararlı olabilecek bir olanak olurdu.
üçüncüsü ise belediye alanın içinde ve mevcut olanakları kullanarak, türkiye ve istanbul'da şu anda olmayan "düzenli belgesel gösterme/izleme" mekânı/sineması yaratmak olurdu. tıpkı kurgu filmleri oynatan sinemalar gibi bu mekânda sürekli olarak belgesel filmler oynatılabilirdi. üstelik bu gösterimleri "ücretsiz" ya da "çok düşük/sembolik ücretle" sergilenmesini sağlar, ama gösterilen filmler için yapımcılarına birlik tarafından saptanacak belirli bir karşılığı ödemeyi taahhüt ederdim.
yanıtlanmayan sorular
ben bir yandan bunları düşünürken bir yandan da belediye başkanının söylediklerini dinledim.
o da belgesel sinemanın önemine ve bir yerel yönetim olarak bu alanda yaptıklarını sıraladı. dinlediklerimden oldukça çok, önemli ve olumlu işler yapıldığı, ama bunların sistemli olmadığı, çoğunlukla da "başka partnerlerle" (özellikle de kaynağa sahip özel şirketler ve kurumlar) yapılan işler olduğunu gördüm. dolayısıyla bunlar bir sürekliliği ve düzenliliği olmayan faaliyetler olarak sıralandı.
başkanın özellikle kaynak konusundaki önerisi de bu faaliyetlerini yaparken benimsediği mantığın bir uzantısı ve yansımasıydı: özel ve çeşitli işler yapan ticari kuruluşların yaptıklarını belgelemek gibi bir "çalışma/iş alanını" belgeselcilere önerdi.
bu yolla da belgesel yapılabileceğini, sıklıkla yapıldığını biliyorum. ama bu tür yapımların "reklam ve/veya tanıtım amaçlı" belgeseller olarak, hem "bağımsız belgesel sinema"nın kendisini var edeceği bir alan olmadığını da biliyorum.
diğer yandan belgesel izleyicisi olarak da bu alanın yeterince görmeyeceğini söyleyebilirim. bir belgeselci aklına gelen konuyu işlediği bir belgeseli yapmayı ister. ama ondan daha fazla, yaptığı belgeselin izlenmesini ister.
dolayısıyla bu öneri belki "yol açıcı" ama yeterli bir öneri değildi.
basın toplantısının sonunda da aklıma gelen yukarıda anlattığım düşüncelere denk düşen sorular sordum. sayın belediye başkanı verdiği uzun yanıtta bu soruları cevaplamak yerine alana dair düşüncelerini ifade etti.
sayın ahmet misbah demircan'a toplantı sırasında sorduğum sorularımı bir de buradan yineliyorum:
- * kentsel dönüşüm / 'soylulaştırma' uygulama ve faaliyetleri sırasında, yıkımların öncesinde, yıkım sürecinde ve sonrasında sinema yöntem ve araçlarıyla belgeliyor musunuz? bunlar kimler tarafından gerçekleştiriliyor? aralarında gerçekten sinemacılar, belgeselciler var mı?
- * bu faaliyetleri konu alan ve bağımsız belgesel sinemacılar tarafından yapılan belgesel ve film örneklerine yönelik değerlendirme ve tepkileriniz nedir?
- * beyoğlu belediyesinin bütçesinde belgesel sinema konusuyla ilgili olarak ayrılmış bir pay var mı? ne kadar? (miktar ve oran olarak)
- * bu festival için salon tahsisi dışında, maddi kaynak olarak desteklediniz mi? miktarı ne kadar? (*)
- * bu festivalde gösterilecek olan filmlere yönelik "maddi katkılarınız / destekleriniz" var mı?, hangi filmler ve ne kadar?
- * bu festivalden sonra belediyenin kontrolündeki film gösterilebilecek mekanlarda düzenli ve sürekli olarak belgesel gösterimi yapmak ve belgeselcilere bu gösterimlerin karşılığı olarak belirli meblağları ödemeyi düşünüyor musunuz?
15'inci 1001 film belgesel festivali'nde sizlerle buluşmayı, o güzel belgeselleri izlerken aralarda ve fırsat buldukça birer izleyici olarak istek ve dileklerimizi dile getirmeyi öneriyorum.
bu arada bir kaç gün arayla 29 eylül'de başlayacak olan "filmekimi" programının gelecek yıl belgesel film festivali'yle çakışmaması için özen göstermelerini de diliyorum. (ms/hk)
(*) bu soruya karşılık festival başkanı belediyeden gelen kaynağın festivalin bütçesinin "üçte biri" oranında olduğunu söyledi.