Yaratıcısı kim olursa olsun, DOS'la tarihi fırsatı yakalayan kişi -yazılımı Seattle Computer Products'tan (Paterson'un şirketi) tam zamanında satın alan- Bill Gates olmuştur. Microsoft'u doğuran bu tarihî fırsattan yararlanamayanlar kervanında, neredeyse mükemmel "kişisel bilgisayar"ı (Macintosh) yaratan Apple ve bilişim devi IBM gibi şirketler de bulunmaktadır.
Mac dışındaki kişisel bilgisayarların piyasaya çıkmasından hemen önce el değiştiren DOS'la, tüm PC'lerde çalışacak "standart işletim sistemi"ne varılacak ve bu süreçte Gates ve ekibinin kazandığı servet hem Microsoft imparatorluğunun temellerini, hem de tarihte belki eşi görülmemiş bir tekel yapısının kurgusunu oluşturacaktır. (1) Bu noktada Bill Gates'in "dehası" ya da "keşif"i şöyle özetlenebilir: Tüm donanımlarda çalışacak bir işletim sistemi, ticari açıdan donanımdan çok daha stratejik olacak.
Bugünden geriye bakıldığında böyle bir keşfin sıradan olduğu, deha gerektirmediği, hatta bilişim sektörünün tepelerinde gezen insanların güç sarhoşluğu ya da mesleki deformasyon (teknik ve ticari ayrıntılar arasında boğulmuş olma) nedeniyle bu sıradan keşfe Gates'ten önce ulaşamadıkları da söylenebilir.
Aslında belki gene bu tür bir sarhoşluk ya da deformasyon sonucu, 1990'larda bu kez Gates "yeni keşif"e (belki bir önceki kadar sıradan) ulaşamamıştır: Bilgisayarlar arası iletişim ağları ve bu ağlar üzerinde yapılabilecek işler, tek bir bilgisayar üzerinde yapılabilen işlerin temsil ettiği değerden çok daha büyük bir değer oluşturacak. Ama Microsoft, IBM ya da başka bir şirketin donanım pazarında asla sahip olamadığı bir tekel gücünün (2) yardımıyla, sarhoşluğun ya da düpedüz miyopluğun ("vizyonsuzluk" da denebilir) kaybettirdiği mevzileri hızla geri kazanmayı bilmiştir.
90'ların ortalarında World Wide Web'de sörf yapanlar, o zamanlar Netscape'in rakipsiz olduğunu hatırlarlar. Ticari açıdan "kapalı" bir yazılım olmayan, kaynağı açık Netscape, Microsoft'un Internet Explorer'ı Windows işletim sistemiyle birlikte ("bundle") pazarlamaya başlaması sonucu pazardaki hakim konumunu yitirmeye başlamış, zamanla pazar payında ikinciliğe düşmüş ve giderek hemen hemen tamamen silinmiştir. (3)
Netscape 1999'da ABD'nin bir numaralı İnternet servis sağlayıcısı America Online (AOL) tarafından satın alınıyor, AOL 2000 yılında medya devi Time Warner ile birleşiyor (AOLTW), Microsoft aleyhine açılan anti-tekel davasında Microsoft'u mahkûm eden mahkeme kararı Haziran 2000'de temyize gidiyordu . Ocak 2002'de Netscape adına AOLTW adına açılan anti-tekel davasında ise Mayıs 2003'te Microsoft'un 750 milyon dolar ödemeyi kabul etmesiyle taraflar arası anlaşmaya varılacaktı.
Microsoft 2004'te de Avrupa Birliği tarafından "tekelcilik" nedeniyle 497 milyon euro (yaklaşık 650 milyon dolar) cezaya çarptırılıyordu .
"Microsoft stratejisini taklit etme" zorunluluğu
Bir zamanların popüler Web tasarımı programı FrontPage'in yaratıcısı Charles H. Ferguson, Ocak 2005'te yayınlanan uzun makalesinde Netscape için suların ısınmaya başladığı günleri şöyle anlatıyor:
"Eylül 1995'de, Silikon Vadisi girişimcilerinin gittiği bir restoran olan Il Fornaio'da (Palo Alto, Kaliforniya) Netscape Communications Genel Müdürü Jim Barksdale ile kahvaltıdaydık. Netscape birkaç ay önce piyasaya girmişti ve Netscape Navigator tarayıcı pazarının hakimiydi. 18 ay önce Randy Forgaard'la birlikte kurduğum Vermeer Technologies ise Windows üzerinde çalışan ve insanların kendi Web sitelerini yapabilmesini sağlayan FrontPage'i yeni çıkarmıştı. Bağımsız kalmaya kararlıydık ve şirketi birine satacağımıza ölürüz diyorduk. Hem o gün kahvaltıda, hem de sonraki günler boyunca Barksdale'i Microsoft'u ciddiye almaya ikna etmeye çabaladım. Netscape'in hayatta kalabilmek için Microsoft stratejisini taklit etmesi gerektiğini savunuyordum: Sektörün ticari standartlarının yaratılması ve denetimi. Barksdale ise Netscape'in Microsoft'u kendi ürünlerini taklit etmeye çağırdığını, çünkü yetişmelerinin mümkün olmadığını anlatıyordu. İnternet'in, açıklığı ve özel mülkiyet altında olmayan [nonproprietary] standartları ödüllendirdiğini söylüyordu. Bunları duyduğumda, Redmond'daki tekelci hakkında ne düşünürsem düşüneyim, pek az seçeneğim olduğunu anladım. Dört ay sonra şirketimi 130 milyon dolar değerinde Microsoft hissesi karşılığı Microsoft'a sattım. Dört yıl sonra ise Netscape pratikte ölmüş, Microsoft pazar payını dörde katlamıştı.""Arz yönlü iktisatın temsilcilerinden, "polikonomist" Jude Wanniski'nin büyük önem atfettiği "yenilikçilik"in düpedüz sıradanlaştığı bilişim ve telekomünikasyon sektörlerindeki bu dönemeçler (donanımdan bağımsız standart işletim sistemi, online iletişimde tarayıcı), bu dönemeçlerde yaşananlar neye işaret ediyor?
Kârın "yenilikçilik ve riskin ödülü" olduğunu söyleyen Wanniski'nin bir şeyi göz ardı ettiği söylenebilir: Yenilikçiliğin risk alma ile birleştiğinde ticari başarıya ulaşmasında, tekelleşme ya da oligopolinin belirleyici rol oynadığı.
Microsoft'un MS-DOS'u önce IBM tarafından çıkarılan kişisel bilgisayarlar üzerinde çalışmış, yani tekelci değilse de oligopolik bir pazar yapısı içinde pazarın devlerinden birine tutunmuş, ardından da Windows işletim sistemi tüm PC'ler için standart işletim sistemi haline gelerek yeni bir tekele yol açmıştır. Netscape ise, ürünü yaratan tüm yenilikçi cevhere karşın, yazılım pazarındaki tekele karşı kaybetmiştir.
Bugün Microsoft'un bir başka miyopluğundan da söz edilebilir: Online iletişimin temel işlevlerinden biri olan "arama", özellikle WWW üzerindeki içeriğin katlanarak büyüdüğü 1999-2000-2001 yıllarından itibaren yeni bir pazara dönüşürken, Yahoo ve Google bu pazarın öncü güçleri olmuş, Microsoft tek kelimeyle uyumuştur.
2004'te hisselerini satışa çıkaran ve 1.67 milyar dolar toplayan Google bugün arama pazarındaki duopolinin lideri konumundadır. Google gelirlerini iki ana kaynaktan elde ediyor: Birincisi, arama sonuçlarına göre (içerikle bağlantılı olarak) sayfaya yerleştirilen reklamlar; ikincisi de, başka Web sitelerine yönelik reklam yönetimi.
250 binin üzerinde sunucudan (Linux tabanlı) oluşan makine parkıyla altı milyar Web sayfasını belirli algoritmalarla endeksleyen ve arama sonuçlarını 300 milyon İnternet kullanıcısına ulaştıran, 2001'de patenti çıkan "PageRank" tekniğiyle diğer arama motorlarına karşı bir üstünlük yakalamış gibi görünen Google'a Microsoft nasıl bir karşı saldırıyla cevap verecek ve Google, PC işletim sistemi tekelinin karşı saldırısına tüm başarılarına karşın direnebilecek mi?
Hisse arzında Google'a akıtılan kaynak, genç arama devinin -en azından şimdilik- arama pazarının müseccel markası olma yolunda ilerleyebildiğini gösteriyor. 100 bin kitabın metinlerini aramaya açan Amazon.com, gerçek zamanlı arama yapan ve kayıtlı kullanıcılarına yeni içeriği bildiren PubSub, Web aramalarına blog ve yerel disk aramalarını da dahil eden Blinkx gibi şirketlerin yenilikçi girişimleri ise büyük arama pazarı rekabetinde ancak tamamlayıcı, entegral unsurlar olacak. Mevcut rakipler arasında sadece Çin'in Baidu'su (Google'ın Baidu'da hissesi var), Google, Yahoo ve yeni Microsoft girişimini zorlayabilecek rakip gibi görünüyor.
"Risk alma" değil, "risk sermayesi yatırımı"
Yazılımdaki Microsoft işletim sistemi tekeli, online iletişim pazarında Internet Explorer'a rağmen henüz bire bir karşılık bulmuş değil. Olasılıklar, bu tekelin arama pazarı gibi stratejik bir alanda da tesis olması ya da bu yeni pazarda Google'ın en fazla bir ya da iki rakiple bir oligopoli oluşturması..
Henüz emekleme aşamasında olan, Web'in arama dışı kalan -"karanlık"- alanlarının, dışa kapalı kurumsal ağların ve sabit disklerin de dahil olmasıyla bugünkünden kat kat büyük bir alanda farklı hedeflerle arama yapacak motorlar, yarın asıl "kurumsal arama pazarı"nı oluşturacak. Müşteri ilişkileri yönetiminden pazarlamaya, istatistikten politikaya, hem özel sektörün hem de devletlerin gözünü ve kulağını oluşturacak bu müstakbel tanrısal gücün kimin denetiminde olacağı, bu tanrısal güç pazarında hangi ürünlerin ticari olarak tutunup hangilerinin yere çakılacağı, "yenilikçilik" ve "risk alma" gibi faktörlerden çok daha fazla tekelleşme ("sektörün ticari standartlarının yaratılması ve denetimi") ya da en azından oligopolik pazarda kendine yer açabilme gücü ile bağlantılı olacak.
Öte yandan Google vakası, "risk alma" değilse de "risk sermayesi"nin rolünü bir kez daha göstermiş durumda. Başlangıçta Sequoia Capital ve Kleiner Perkins Caufield & Byers tarafından milyonlarca dolarla fonlanan Google gibi Yahoo'nun da pazardaki yerini sağlamlaştırana kadar risk sermayesi ile fonlanmış olması büyük önem taşıyor.
"Risk sermayesi" desteği ise, Wanniski'nin "risk alma"sının çağrıştırdığı "sıfırdan başlayan girişimci"den elbette tamamen farklı bir olgu.
30 Ocak 2005 tarihli Observer'da risk sermayesi şirketleri, "Parlamento üyeleri, hisse senedi baronlarının üstüne gidiyor" başlığıyla gündeme geliyordu . Haberde, İngiltere'de 3 milyon kişiyi istihdam eden (İngiltere'deki toplam işgücünün beşte biri) risk sermayesi gruplarının 11 bin şirketi kontrol ettiğinden ve bu grupların şeffaf olmamasının yarattığı kaygılardan söz ediliyor, İngiliz İşçi Partisi içindeki liderlik mücadelesinde Gordon Brown'ın destek almak için bu gruplarla yakınlaştığı söylentileri üzerinde duruluyordu.
Dünya çapında risk sermayesi gruplarında her an yatırım için kullanılabilecek 300 milyar dolar bulunduğu tahmin ediliyor. Bütün bunların ardından (Bill Gates'in "yenilikçilik" değil tek kelimeyle "açıkgözlüğü", Microsoft'un oligopolik güce dayanarak doğuşu, Microsoft tekelinin yenilikçiliği öldürmesi ve Netscape'in taklidi ürünle tekelini güçlendirmesi, Google'ın arkasındaki "risk sermayesi", vs.) Wanniski'nin bu çağda "kârı oluşturan iki faktör" olarak "yenilikçilik" ve "risk alma"yı öne çıkarmasının inanılması zor bir saflık olduğunu söyleyebiliriz.
"Marx yaşasaydı da görseydi"
Ama Wanniski'nin inanılması zor saflığı, "sıfırdan başlayan yaratıcı girişimcinin zaferi" mitine verdiği destekle sınırlı değil. Wanniski, "Karl Marx'ı yeniden hatırlamak: Akışkan bir toplum" başlıklı makalesinin bir yerinde de şöyle yazıyor:
"Marx'ın, saf bir demokrat olarak, bugün en fazla İsviçre deneyimini incelerken mutluluk duyacağından söz etmiştim. İşte insanın dünya üzerinde bulabileceği, sınıfsız olmaya en yakın toplum.. Dünyadaki tüm avukatlar, muhasebeciler ve lobiciler, politikalar üzerinde doğrudan denetim gücüne sahip İsviçreliler açısından hayatı karmaşıklaştırmada çaresiz kalıyor. İsviçre'de 'devlet başkanı' yoktur; İsviçre gazeteleri dışında adı duyulmayan, dönemsel yöneticiler dışında. Marx bugün İsviçre'ye sadece bir kez bakar ve şöyle derdi: 'İşte, gördünüz mü. Devlet solup gitti.'"Grover Norquist 'in "bağımlılık hareketleri"yle palazlanan asalaklar olarak gördüğü avukatları hemen hemen aynı yaklaşımla mahkûm eden Wanniski'nin bu satırları Ocak 1994'te yayınlandıktan üç yıl sonra İsviçre Merkez Bankası radikal bir uygulama değişikliğine gidiyor, Mayıs 2004 tarihinde yürürlüğe giren yeni kanun ile de bu radikal değişiklik iyice güçlendiriliyordu.
Piyasalarda "rekabet düşmanı oligarşlar"ın üretici güçlerin gelişimine engel olduğunu, 1929 krizinin aşırı üretim değil korumacılıktan kaynaklandığını, kârın yenilikçilik ve risk almanın ödülü olduğunu söyleyen Wanniski, aslında İsviçre modeline vurgu yaparak sistemin "doğal", "mantıklı" yönüne işaret ediyor. Ama bu yönde "devletin solup gittiği"ni ve "sınıfsız topluma en yakın şey"in oluştuğunu iddia ederek işleri epeyce karıştırıyor.
İsviçre'de 1997'den itibaren geçerli olan radikal değişiklik neydi? Mayıs 2004'te yürürlüğe giren yeni "Ulusal Banka Kanunu" neleri içeriyor? Korumacılık, piyasadaki "rekabet düşmanı oligarşlar" ve üretici güçlerin gelişimi açısından İsviçre modeli neyi temsil ediyor?
"Wanniski'nin sınıfsız toplumu" ile "Norquist devleti" birbirini nasıl tamamlıyor ya da tek bir olgunun iki yüzünü nasıl oluşturuyor?
(1) PC işletim sistemi pazarındaki Microsoft tekelinden söz ederken açık kaynaklı Linux'un bu pazardaki payını yavaş ama istikrarlı bir biçimde yükselttiğini, sunucu pazarında ise Linux'ın son derece güçlü bir varlığının bulunduğunu eklemek gerek. 2003 itibarı ile PC pazarında payı yüzde 3 olan Linux'un payının 2008'e kadar yüzde 7'ye yükseleceği tahmin ediliyor. PC'ler için Linux işletim sistemini destekleyen şirketler arasında Sun Microsystems, Adobe Sytems, HP, IBM, Intel gibi devler bulunuyor . Sunucu işletim sistemi pazarında ise, Gartner tarafından yapılan analize göre, Linux'un payının 2003'de yüzde 12.1'den 2008'de 23.1'e çıkması bekleniyor .
(2) Kişisel bilgisayar ve sunucu pazarında ne dün ne de 2005 itibarıyla tekelci bir yapıdan söz edilebilse de, işlemci pazarı açısından durum farklı. Mercury Research verilerine göre Intel'in 2004'ün 4. çeyreği itibarıyla dünya işlemci pazarındaki payı yüzde 82.2; ikinci sıradaki Advanced Micro Devices'ın (AMD) payı yüzde 16.6. PC pazarı açısından ise güncel durum şöyle: IDC raporuna göre 2004'ün 2. çeyreği itibarıyla Dell yüzde18.2'lik pazar payıyla liderliği elinde bulunduruyor. Onu yüzde 15.7'lik pazar payıyla HP, yüzde 6.5'lik payla IBM, yüzde 3.8 ile Fujitsu/Fujitsu Siemens, yüzde 3.2 ile Acer izliyor. İlk iki şirketin yüzde 33.9'luk paya sahip olduğu pazarda beş şirketin toplam payı 47.4'e ulaşıyor .
(3) Netscape pratikte pazardan silinmiş de olsa, bu tam olarak "IE'nin mutlak zaferi" ya da "açık kaynaklı tarayıcıların sonu" değil. 100'ün üzerinde ülkeden Web kullanıcısı verileri temelinde oluşturulan WebSideStory ve OneStat raporları, Mayıs 2004'den 2004 sonuna kadar Internet Explorer'ın (IE) Firefox'a karşı pazar kaybettiğini gösteriyor. WebSideStory raporuna göre, Haziran 2004'de yüzde 95.5 pazar payına sahip olan IE Aralık 2004-Ocak 2005 arasında yüzde 90.3'e düşerken, Mozilla Projesi kapsamında geliştirilen Firefox'un payı yüzde 5'e çıkıyor. OneStat raporuna göre de, Mayıs 2004'de IE'nin yüzde 95 olan pazar payı Kasım 2004 itibarıyla yüzde 88.9'a düşüyor, Firefox ve diğer Mozilla tarayıcıların toplam payı yüzde 5'den yüzde 7.4'e çıkıyor .