ABD Nüfus Bürosu kaynaklı projeksiyon çarpıcıydı. 2000 yılında 65 yaş üstü bir kişiye 2.2 ilâ 4.0 çalışanın düştüğü gelişmiş ülkelerde 2015'e kadar önemli bir çalışan nüfus gerilemesi yaşanacak, ama asıl vahim tablo 2050'ye doğru ortaya çıkacaktı. 21. yüzyıl ortasına gelindiğinde bazı ülkelerde emekli başına bir çalışan bile düşmeyecekti! (2)
Raporda bu gerilemenin olumsuz etkilerinin "göç ve çalışan nüfusun katılımının artırılması" gibi yöntemlerle azaltılabileceği, ama sorunun bunlarla çözümlenemeyeceği belirtiliyordu. Varılan sonuç şuydu: "Verimliliği artırmak. Küresel yaşlanmadan kaynaklanan yükü hafifletmede tek başına en büyük rolü oynayacak faktör, güçlü verimlilik artışıdır. Ama verimlilik artışının olup olmayacağını öngörmek, olanaksız değilse de zordur ve yaşlanan ülkelerin buna bel bağlamaması gerekir."
Rapora göre 21. yüzyılın ilk 10 yılı, çalışan nüfus ("vergi kaynağı") belirgin bir biçimde azalmadan önce, yaşlanan nüfustan kaynaklanacak artan mali yüke hazırlanmak için hükümetlere bir "fırsat penceresi" sunacaktı.
2015-2020'den itibaren ise nüfusun yaşlanması ekonomik büyümenin yavaşlamasına, yüksek devlet borçlanmaları ve harcamalarına yol açabilecekti. Bu da parasal ("monetary") ve mali ("fiscal") esnekliği azaltacak, dünyayı ekonomik gerilemeye karşı savunmasız hale getirebilecekti. Özellikle nüfusu daha hızlı yaşlanan ve "emeklilik planları fonlanmamış" ülkeler uluslararası rekabette dezavantajlı duruma düşebilirdi.
Tavsiyeler ise şunlardı:
"Taahhütleri değiştirin. Politik olarak zor olsa da ülkeler asgari emeklilik yaşını değiştiriyor, hak düzeylerini değiştiriyor, yaşlıların çalışmasını vergilendirme açısından cazip hale getiriyor. Bireyler, haklardaki mevcut azalmaların ve gelecekteki azalmaların emeklilik gelirlerini etkilediğini kavradıkça tasarruflarını artıracaktır...
Fon yapısını değiştirin. Özel emeklilik fonları ile sağlıklı fonlar oluşturan ülkeler yaşlı nüfuslarını destekleme açısından PAYG sistemine (3) bel bağlayan ülkelere göre daha iyi durumda bulunuyor. Bazı ülkeler fonlu emeklilik vakıfları oluşturuyor. Bazıları da bireysel emeklilik planlarını teşvik ediyor ya da mevcut bireysel emeklilik planları için fon tavanını yükseltiyor."
"Bazı ülkelerde hakların azaltılmaması halinde vergilerin artırılması ya da ek borçlanma gerekecek" dendikten sonra ABD'nin göreceli iyi durumda olduğuna işaret ediliyordu:
"2. Dünya Savaşı sonrası kuşağın (bebek patlaması kuşağı) ilk üyeleri 2006'da 60 yaşına gelecek ve emekli olmaya başlayacak. Bebek patlaması kuşağının emeklilik yıllarına girilirken ABD'nin net mali borcu (4) gayrı safi milli hasılanın yüzde 15'i kadar olacak ve eğer devlet harcamaları artmaz ya da ekonomi ciddi ölçüde yavaşlamazsa net mali borç daha da düşecek."
ABD, Kanada ve İngiltere, göreceli hızlı nüfus artışı ve daha düşük sosyal güvenlik taahhütleri nedeniyle küresel yaşlanmadan en az etkilenen ülkeler olmaya adaydı.
PAYG emeklilik sisteminin olduğu Avrupa ülkeleri ise dünyada en yüksek vergi oranlarının olduğu ülkeler olarak, "emek güçleri"nin -bordro vergilerinin yüksekliğinden olumsuz etkilenmesi kaçınılmaz- "rekabetçiliği"ni nasıl koruyacaktı? Mesela, 1998 verileri itibarıyla bir Alman çalışan, ücretinin yüzde 51'i vergilere gittiği için, bir Meksikalı çalışana oranla dört kat pahalıydı. Alman'ın 35,900 dolar olan maliyetine karşılık Meksikalının maliyeti sadece 8,700 dolardı.
Raporda şu veriye de yer veriliyordu: InterSec Research'ün tahminlerine göre 1998 sonu itibarıyla dünyadaki mali servetin toplamı 63 trilyon dolar ve bunun yüzde 17.9'u emeklilik fonlarında bulunuyor.
Sekiz gelişmiş ülkenin (ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, İspanya, İtalya, Japonya, Kanada) 1999 itibarıyla emeklilik varlıklarındaki payı ise yüzde 87.
Gramlich'in 2001 ve 2005 konuşmalarında sorduğu paralel iki soruya (5) cevap olarak alınabilecek saptama ise şuydu:
"Araştırmalar, yaşlıların tasarruflarını bozdurmasının öngörüldüğü kadar büyük ölçekli olmadığını ortaya koyuyor. Geçmiş 10-20 yılda iki faktör var. Birçok Avrupa ülkesi ve Japonya'da emeklilik ödemeleri o kadar cömertçe oldu ki, bireyler tasarruflarını likide etme ihtiyacı duymadılar. Bu durum, son beş yılda yapılan ve gelecekteki hakları azaltacak reformlarla hızla değişiyor. Bir de, ABD gibi ülkelerdeki borsa kazançları, yaşlıların varlıkları likide etmesiyle at başı gitti."
Yaşlılar iş başına
Goldman Sachs'ın raporunda altı çizilenler şöyle özetlenebilir:
* Gelişmiş ülkelerde emekli başına çalışan sayısı 50 yıl içinde öyle azalacak ki, eğer önlemler alınmazsa bu ekonomik açıdan tam bir felaket olacak.
* Önlem almak için 2010'a kadar süre var. Sonra "pencere" açılmamak üzere kapanacak.
* Bordro üstünden vergilendirme ile sosyal güvenlik fonu oluşturma temelli sistemler (PAYG) sürdürülebilir değil. PAYG hem daha fazla vergilendirme gerektiriyor ve çalışanın maliyetini yükseltirken rekabet gücünü azaltıyor, hem de taahhütlerin yüksek olması nedeniyle devletin daha fazla harcaması, daha fazla borçlanması anlamına geliyor. Bu durum parasal ve mali esnekliği azaltır, ekonomik gerileme tehdidi karşısında dünyayı savunmasız bırakır.
* 2010'a kadar açık kalacak "fırsat penceresi"nde yapılacak işler belli. Politik tepki göze alınarak taahhütler değiştirilsin. Emeklilik yaşını yükseltin, yaşlıların çalışmasını vergi düzenlemeleriyle teşvik edin. Fon yapılarını değiştirin, PAYG'e bel bağlamak yerine sağlıklı özel emeklilik fonlarına geçin. Bireysel emeklilik planlarını destekleyin.
Göz ucuyla şöyle bir bakıldığında durum vahim, tavsiyeler dayanıklıydı. 2050'de emekli başına bir "tam" çalışanın bile düşmeyeceği İtalya'da ya da İspanya'da ve ancak "bir buçuk" çalışanın düşeceği diğer ülkelerde o emeklilere kim bakacak, onların tüketimi için gerekli kaynağı kim üretecekti?
14 Mart 2005'de yayınlanan bir makale , fırsat penceresi açıkken bazı fırsatların gerçekten de değerlendirildiğini ortaya koyuyor. ABD Çalışma Bakanlığı verilerine göre son bir yıl içinde açılan 1,810,000 yeni işin 918 binine (yüzde 50'den biraz fazla) 55 yaşın üstündeki çalışanlar girmiş durumda.
Washington merkezli Center for Economic and Policy Research'ün yöneticilerinden ekonomist Dean Baker, yeni açılan işlere daha yaşlı çalışanların hücum etmesinde iki faktör bulunduğunu belirtiyor:
Birincisi, emeklilerin borsa yatırımlarının değerinin düşmesi. Bunda da, emeklilere sonsuz refah sağlaması öngörülen hisse senedi fiyatlarının 2000 ortalarında borsa balonunun patlamasıyla düşmesi temel rol oynuyor. Öte yandan çalışanlar emeklilik planlarında giderek daha fazla risk üstlenmeye başlıyor. İşveren destekli, emeklilere belirli bir aylık gelir garantisi sağlayan emeklilik sözleşmeleri azalıyor. Piyasa getirilerindeki risklerin artması nedeniyle işverenler artık bu tür sözleşmelerden, farelerin batan gemiden kaçması gibi kaçıyor. Piyasa risklerinin artışı ise doların değer kaybetmesi ve özel sektör borçlanmasında yabancı kaynaklara bağımlılığın artmasıyla bağlantılı.
Yaşlıların çalışmaya devam etmesinde bir başka faktör ise emeklilerin yararlandığı sağlık hizmetlerinin kapsamının daralması. ABD'de sağlık hizmetlerinde emeklinin payına düşen ödeme miktarı artıyor, vizite ve ilaçta muafiyetler azalıyor.
Aynı makaledeki verilerle altı yıllık bir dönemin verilerine bakıldığında ise tablo şöyle:
1999'da 16,953,000 olan 55 yaş üzeri çalışan sayısı Şubat 2005 itibarıyla 22,772,000'e yükselmiş bulunuyor (yüzde 35 artış). Bu yükseliş, Mart 2001'den itibaren istihdam artışındaki azalma göz önünde bulundurulduğunda daha da çarpıcı.
Toplu fire vermeden yaşayan ilk kuşak
Daha fazla ilerlemeden, bu "bebek kuşağı"nın ("baby boomers") başka kuşaklardan ne farkı var? Tarihte ilk nüfus patlaması bu kuşakla mı yaşanmıştır? Neden her yerde bu kuşağın emekliliğiyle başlayacak sorunlardan söz ediliyor? Daha önce yaşlanan nüfuslar hiç topluca emekli edilmemiş midir?
Geride kalan bütün bir yüz yıla baktığımızda şunu görebiliriz: Batı medeniyeti ülkelerinde (Rusya dahil) 1914-18 arasında en az 8.5 milyon, 1939-45 arasında ise yaklaşık 50 milyon kadın ve erkek erken emekli edildikten sonra (6), 1943'ten itibaren ABD, İngiltere, Kanada gibi ülkelerde doğan çocuklar normal emeklilik yaşlarına ulaşmayı toplu fire vermeden başarmıştır. Bu çocuklar aynı zamanda bir "patlama"nın ürünüdür. "Aşk patlaması" ya da "mutluluk patlaması" diyebiliriz.
1943'ten itibaren cepheden eve dönmenin sevincini yaşayan, yıllardır sadece ölümle koyun koyuna uyumaya çalışmış yüz binlerce erkek ve gene yıllardır onlarsız zorluklara direnen yüz binlerce kadın, artık yeniden buluşmanın tadını çıkarmaya başlamıştır. 1945'den sonra da yıllarca devam edecek, bazı ülke ordularının daha geç terhisleri ile birleştiğinde 1950'lerin ikinci yarısına kadar devam edecek bu "yeniden buluşma şenliği"nin ürünlerine, aslında çok da duyarlı sayılmayacak bir biçimde "bebek patlaması kuşağı" adı veriliyor.
Bu kuşağın ve onların çocuklarının daha uzun yaşamaya başlamasının neden insanlığın felaketi anlamına gelebileceği ("fırsat penceresi" yılları akıllıca değerlendirilemediği takdirde ) ve bu uzun yaşamanın getirmesi gereken mutluluğun ("her şeyin başı sağlık") ve bol çocuğun neden ortalarda görünmediği, altı çizilerek, tatmin edici bir cevaba ulaşılana kadar sorulmalı.
Ama şimdilik bebek patlaması kuşağıyla ilgili şu son notu düşelim:
1943'ten itibaren yaşanan yeniden buluşmanın bir "şenlik" olabilmesinde geleceğe dönük beklentiler de önemli bir faktördü. Özellikle savaştan asgari yara alan ABD'de. Bu beklentilerde ise, sadece kısa bir aradan sonra yeni bir savaşa girilmeyeceğine ilişkin inanç değil, geçim kaynaklarının sağlanabileceği ve az çok refah içinde yaşanabileceğine dair umutlar de başroldeydi. Bu iyimserlik duygusunu yaratan da 2. Dünya Savaşı öncesi New Deal uygulamaları , ama bu uygulamalardan da fazla savaş ekonomisi olmuştu; sermaye birikimi, yatırımları ya da tahsisatıyla ilişkili "kendiliğinden" dinamikler değil. Şimdi bu savaş sonrası iyimserliği, yeni bir dizi gelişmeyle, Bretton Woods Anlaşması'yla (7) başlayacak bir evrede yaşanacak gelişmelerle daha da pekişecekti.
19. yüzyıl sonlarından ve ilk dünya savaşının öncesi ve sonrasından farklı olarak PAYG sistemine olanak tanıyan da İkinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde ve hemen sonrasında yaşanan gelişmelerin tamamı olacaktı. "Refah devleti" denilen şeye en azından bir süreliğine hayat veren bu gelişmelerdi.
20. yüzyılın ortalarında doğan bir kuşak firesiz yaşamaya kalktı diye ve bu arada yaşam süreleri tıp ve sağlık hizmetlerindeki gelişmeler sonucu yükseldi diye, bu kuşağın "refah" şartlarında emekli edilmesi ekonomik sistem açısından neden kaldırılamaz bir yük haline gelir? Bu sistemde ne tür şeyler yüktür, ne tür şeyler sistemin devamlılığını ya da "ekonomik büyüme"yi sağlayan "sağlıklı" dinamiklerdir?
Herhalde pek az şey 300 yıllık bir sistemin neye ihtiyaç duyup neden zarar gördüğü konusunda, "yeniden buluşma şenliği çocukları"nın emeklilik çağındaki durumu kadar düşündürücü olabilir.
Bugün emeklilik kesintilerinin piyasada "değerlendirilmesi"ne duyulan ihtiyacın -ya da bu büyük kaynağın piyasa dışında kalmaması gerekliliğinin- bir benzeri, bundan 200 yıl kadar önce Londra Borsası'nın kuruluşuna yol açan süreçte yaşanmıştır. (ŞA/TK)
(1) ABD'de 90'ların sonlarında yüksek ulusal tasarruf, bütçe fazlası, aynı anda reel gelirleri, borsa değerlerini ve doların değerini yükselten verimlilik artışı, vs. ( Değişen Dünya'nın Anlamları 30. Bölüm )
(2) ABD Nüfus Bürosu projeksiyonuna göre 2000 yılında 65 yaş üstü bir kişiye ABD'de 4.0, İngiltere'de 3.2, Almanya'da 3.0, Japonya'da 2.9, Fransa'da 2.8, İspanya'da 2.6, İtalya'da 2.2 çalışan düşerken, 2015'de bir emekliyi destekleyen çalışanların sayısı ABD'de 3.4, İngiltere'de 2.7, Almanya'da 2.3, Japonya'da 1.8, Fransa'da 2.3, İspanya'da 2.1, İtalya'da 1.8'e gerileyecek. 2050'de ise bir emekliyi destekleyen çalışan sayısı ABD'de 2.3, İngiltere'de 1.7, Almanya'da 1.4, Japonya'da 1.1, Fransa'da 1.4, İspanya'da 0.9, İtalya'da 0.9 olacak. (ABD Nüfus Bürosu projeksiyonunda 2000'e ilişkin olanlar da dahil tüm rakamlar tahminî)
(3) PAYG ("Pay-As-You-Go"): Çalışanın bordrosu üstünden yapılan vergi kesintileriyle fonlanan sosyal güvenlik sistemleri.
(4) Net mali borç ("Net government financial debt"): Brüt mali borçlardan yatırım amaçlı tutulan devlet borcunun çıkarılması ile bulunan miktar. Örneğin ABD'de Sosyal Güvenlik Vakıf Fonu'nda ("Social Security Trust Fund") tutulan Hazine tahvilleri ABD brüt mali borcundan düşülüyor.
(5) - 2001 konuşmasından: "Acaba bireyler hesaplarını yönetebilecekler mi? Yatırımlarını akıllıca yapabilecekler mi? Bonoları emekli olur olmaz, sonrasına bir şey saklamamacasına bozdurup harcamaya kalkarlar mı?"
- 2005 konuşmasından: "Biriktiren ülkelerin halkı emekli olmaya, varlıklarını paraya çevirmeye, tüketim için dolara denomine varlıklarını satmaya başladığında dünya tasarruf anlayışı doğal bir durma noktasına gelebilir." ( Değişen Dünya'nın Anlamları 30. Bölüm )
(6) - 1. Dünya Savaşı'nda 8.5 milyon ölü, 7.7 milyon savaş esiri ve kayıp (Kaynak: History Learning Site )
- 2. Dünya Savaşı'nda yüzde 67'si sivil olmak üzere yaklaşık 50 milyon ölü (Kaynak: World War 2 Info )
(7) Temmuz 1944'de 44 ülkeden delegeler Bretton Woods'da (New Hampshire, ABD) Birleşmiş Milletler Para ve Mali Konferansı (United Nations Monetary and Financial Conference) için bir araya geldi. Temmuz ayının ilk üç haftasına yayılan görüşmelerde Bretton Woods Anlaşması delegeler tarafından imzalandı; daha sonra Dünya Bankası'na dönüşecek Uluslararası Yeniden Yapılanma ve Gelişme Bankası (International Bank for Reconstruction and Development) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) kuruldu. Bretton Woods sisteminde her ülkeye para biriminin değerini altın üzerinden sabit bir değerde tutma ve IMF'nin temel mali şartı olarak geçici ödeme dengesizliklerinin köprü finansmanı ("bridge") yükümlülüğü getiriliyordu. Doların altına çıpalanmasına 1971'de ABD tarafından son verilmesinin ardından sistem çöktü.