Farkına varamadan ya da vardırılmadan mı demek daha doğru olur her neyse yeni bir yıla daha girdik! Bu acılı coğrafyalar için tarihinden başka nesi yeni olacaksa! Ülkenin bir kısmında sokağa çıkma yasakları sürerken… Çocuklar, yaşlılar ve bebekler bile öldürülebilirken. Mahalleler, evler delik deşik edilerek yaşanamaz hale getirilirken. Oralarda neler hissetmiştir yılın son günü çocuklar! Nasıl bir duygu ile yatmışlardır eğer hala kaldıysa soğuk yataklarına. Ve hala sokakta tanıdıklarının ölüleri yatarken uyuyabilmişler midir? Kaçı kaybetti kardeşini ya da yakınını umutla girdikleri geçen yıl! Televizyonlarda gördükleri ve muhtemelen gerçek hayatta hiç karşılaşmadıkları yaşamlara ve dizilerde izledikleri çocuklarınkine benzer bir yaşam dilemişlerdi büyük ihtimalle o yıldan. Zulümlerle, ölümlerle, göçlerle geçti gitti oysa. Hiç yaşamadıkları güzel günler dilerken, daha önce tanışmadıkları daha büyük acılarla tanıştılar. Şimdi ne beklesinler? Akıllarına gelmiş midir bir şey dilemek silah ve top sesleri altında bu kez. Hiç sanmam! Olsa olsa yeni yılda ölmemeyi dilemişlerdir!
Bizler de siyaseten umutluyduk geçen yıl kendi çapımızda. Che Guevera’nın dediği gibi "gerçekçi ol"up "imkansızı iste"miştik bir anlamda. Elbette imkansız değildi ama hilenin hurdanın sıradanlaştığı ve dahi akla hayale gelmeyecek bir dolu hinlik icat etmekte maharetli derin ‘akıllar’ın bolca olduğu bir ülkede bu öyle kolay da olmayacaktı. Ama başarmıştık işte! Onca baskıya ve en ufak bir adalet kırıntısı dahi içermeyen bir yarışa rağmen. Buna yarış da denmez ya ağız alışkanlığı. Yeni bir yaşama evet demişti beklenenden de daha fazla insan. Bu büyük başarı umutlandırmıştı oyu değilse bile gönlü bizimle olanları da. Her gün artma eğilimindeydi umudunu yeşerten insanların sayısı. Bu gerçek miydi? Uzun yılların ezilip un ufak edilmişliği, itilip kakılmışlığı, deyim yerindeyse adam yerine konulmamışlığı bir kalemde silinip gitmiş miydi? Madem bu kadar kolaydı neden daha önce denememiştik bunu. Olsun, geç de olsa sonunda başarılmıştı. Yedi düvele rüştümüzü ispat etmiştik. Artık daha büyük zaferlere yelken açmanın zamanı gelmişti. “Güneşin sana ulaşmasını istiyorsan gölgeden çık” dememişiydi Konfüçyüs. Gölgeden çıkmıştık ve uzun yıllar sonra kendi çapımızda bir zafer kazanmıştık. Ama daha ilk defa bir zafere içmenin sarhoşluğu geçmeden uyandırdılar rüyadan. Bunu saymıyoruz bir daha deneyeceksiniz dediler. Demek ki kolay değilmiş gerçekten.
İyi tarafından bakarsak ki, biraz zorlama olacağı kesin iyilik açısından; tesadüfi bir başarı olmadığını ispat ettirdiler kısa bir süre sonra. Sağ olsunlar diyemeyeceğim çünkü bedeli ağır oldu. Çok canımızı, yoldaşımızı ayırdılar bizden, çok canımız yandı. Koşullar daha da ağırlaştı. Seçim denirse adına seçim çalışması yapılabilmeliydi. Ona da izin verilmedi. Her yöntem denendi engelleyebilmek için. Ama gölgeden çıkılmıştı bir kere, güneşin tadına varılmıştı! Bence bu kez niteliksel olarak daha büyük bir zafer elde edilmişti ama bunun da tadını çıkarmamıza izin yoktu. Sonucu kabul ettiler bu kez ama hükümsüz kılmakta gecikmediler. Bunun hesabı sorulmalıydı tez elden! Yeni yaşamlara yelken açmayı düşlerken daha büyük acılar bekliyormuş hepimizi meğerse…
Ülkenin bir kısmında hayat yaşanabilir olmaktan çıkmışken, kimsenin gelecekten, bırakın geleceği yarınından umudu kalmamışken diğer yarısında her şey normal olabilir mi! “Her şey normal”mış gibi yaşam devam edebilir mi! Normalde olanaksız. Ama bizde olabiliyor. Biz normalde yaşamıyoruz çünkü. Yaşarmış gibi yapıyoruz. Üstelik bir yandan da AB ile uyum süreci sürdürmeyi ve yeni başlıklar açmayı konuşmak bize özgü bir durum olsa gerek! Evet, bence bir başlık açmak gerekir ama bunun AB uyum süreciyle bir ilgisi yok. İnsanlığa uyum süreci ile ilişkili olmalı. O kadar absürt şeylerle uğraşıyoruz ki, bir de AB ye girmeye çalışıyoruz. Allah akıl fikir versin diyeceğim ama beni de dinlemez ki. Tüm insanlığın yüzyıllardır ortak ritüeli olan, yeni bir yıla ilişkin yeni umutların beslendiği ve bunun çeşitli biçimlerde kutlandığı yılbaşı konusu örneğin. Sokağa çıkma yasaklarının artarak sürdürüldüğü günlerde, bari Ankara’ya da koyun sokağa çıkmayalım, zaten her çıktığımızda daralıyor pişman oluyoruz diye bir tweet atmıştım. Gel gör ki bu da oldu bir anlamda. Yılbaşından hemen önce yakalandığı açıklanan canlı bombalar üzerinden mesaj verildi. Kızılay Meydanı ve barların yoğun olduğu Sakarya Caddesi riskli alan. Artık ülkenin diğer meydanlarına çıkacaklar da akıllı olsunlar. Sonra söylenmedi demesin kimse. Böylece uzun zamandır AB ve diğer ülkelerin uyum sağlayamadığımız vatandaşlarına yapılan geleneksel yılbaşı tacizleri de, uluorta yerlerde içki içme kepazeliği de önlenmiş oldu! Kimselere mahcup olmadan huzurlu bir gece geçirdik çok şükür!
Şimdi böyle bir ortamda yeni yıldan da, gelecek günlerden de ne bekleyebiliriz! Yeni hiçbir şey dilememek ve hiç olmazsa mevcut durumu korumayı istemek daha akıllıca olabilir diye düşünüyorum! Zaten bugüne değin ne istedik de oldu. Belki yeni ölümler olmaz, hele de bebekler , çocuklar ölmez ve yoksulluk içinde de olsa yaşarlar diye!…
Pablo Neruda’ya sordum sen ne dilerdin diye;
Söken şafaklar için barış olsun,
Köprü için, şarap için barış!
Toprak ve sevgilerle
Eski türküyü yoğurarak,
Kanımda dolaşan,
Ve beni coşturan,
Alfabeye barış olsun!
…
Kardaşımın gömleği için barış,
Rüzgarın damgasını vurduğu;
Kitap için barış olsun!
….
Fırıncı ve sevdaları için barış
Un için
Ve doğacak tüm buğdaylar için barış olsun!
Çayır çimen arayan bütün aşklar için,
Ve bütün yaşayanlar için;
Bütün sular bütün topraklar için
Barış olsun!
(Şİ/HK)
* Fotoğraf: Rauf Maltaş - Diyarbakır/AA