Fotoğraf: Anadolu Ajansı(Arşiv)
Suriye’den Libya’ya, Myanmar’dan Venezuela’ya dünyanın neresinde bir mülteci krizi doğduysa sayısız başka insani sorun da peşinden geldi.
Bu sorunlardan tespiti ve mücadele etmesi en zor olanlarının başında ise insan ticareti suçu geliyor. Kitlesel göç dalgalarının yarattığı mağduriyet ve eşitsizlikler bundan faydalanmaya çalışan kişi ve gruplar için her zaman uygun koşullar doğuruyor. Bu risk şimdi Ukrayna Savaşı dolayısıyla birçok Avrupa ülkesinde yaşanıyor.
İnsan ticareti suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 80. maddesindeki tarifiyle; kişilerin kandırılarak, içinde bulundukları çaresizliklerinden ya da kişiler üzerindeki denetim olanaklarından yararlanılarak zorla çalıştırılması, hizmet ettirilmesi, fuhuş yaptırılması veya esarete tâbi kılınmasıyla oluşur.
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç ile Mücadele Ofisi’nin (UNODC) tespitlerine göre en yaygın insan ticareti biçimini yüzde 50’lik oranla cinsel sömürü oluşturuyor.
Bu suçun her zaman en büyük mağduru da kadınlar ve kız çocukları oluyor. Zorla çalıştırma (yüzde 38), suça sürükleme (yüzde 6), dilencilik yaptırma (yüzde 1.5) ve zorla evlendirme (yüzde 1) insan ticareti suçunun dünya genelinde öne çıkan diğer türleri.[1] Suçun failleri ise çeşitlilik gösteriyor; bireysel olarak hareket edenler, ulusal veya uluslararası ölçekli çeteler, çocuklarını dilendiren ebeveynler şeklinde liste uzuyor.
Bu suçun tespit edilmesinin birçok başka suçtan çok daha zor olması etkilenen insan sayısının tespitini de güçleştiriyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) verilerine göre dünya genelinde en az 40 milyona yakın insan bu suçun mağduru. Türkiye’de ise resmi veriler bu suçun ve faillerinin tespitinin zorluğunu gösteriyor.
2020 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü ile Jandarma Genel Komutanlığı tarafından zorla çalıştırma, seks ticareti veya diğer sebeplerden hakkında işlem yapılan kişi sayısı toplamda 253 olarak gözüküyor.[2] Göç İdaresi Başkanlığı’nın verilerine göre her yıl tespit edilebilen mağdur sayısı da bu kanıyı güçlendiriyor.
Veriler, 2019’da 215, 2018’de 134, 2017’de 303, 2016’da 181, 2015’te 108 mağdur tespit edilebildiğini gösteriyor.[3] Bu verilerin gerçek mağdur ve fail sayısından çok uzak olduğunaysa kuşku yok.
Ukrayna Savaşı'nın yarattığı riskler
Suçun tespitinin yapısal olarak zorluğu kamu ile sivil toplumun farkındalığının artmasını ve bu konuda gerekli önleyici tedbir ve mekanizmaların geliştirilmesini zorunlu kılıyor.
Zira, 24 Şubat 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna savaşı bir kez daha onbinlerce kadın ve çocuğun bu suçun mağduru olabileceğini gösterdi. Ukrayna’dan kaçan sivil sayısının 7 milyonu aşması[4], bu sivillerin yüzde 90’ının kadın ve çocuk olması[5] tüm dünyada kaygıları artırmış durumda. Nitekim savaşın başından bu yana Polonya’dan İngiltere’ye, Almanya’dan Moldova’ya birçok farklı ülkeden Ukraynalı kadın ve çocuklara bu suçun faillerince yaklaşıldığına dair onlarca vaka ortaya çıktı.
Suçun önlenmesi, faillerin yakalanması, mağdurların tespiti gibi konularda atılabilecek çok sayıda adım var elbette. Bu önleyici adımlardan ilki mülteci toplulukların kamu ve sivil toplum kuruluşlarınca sürekli olarak bilgilendirilmesi ve uyarılması.
Örneğin Berlin polisi, Mart ayından itibaren kentteki ana tren istasyonuna bu konuda Almanca, Ukraynaca ve Rusça dillerinde uyarıcı afişler yerleştirdi ve mültecileri kendilerine destek teklif eden şüpheli kişiler konusunda uyardı.[6]
Avrupa’nın birçok ülkesinde bu suçla mücadele için mültecilere destek teklifinde bulunan kişilerin kayıt altına alınması veya gönüllü barınma, iş ve ulaşım desteklerinin şahıslar yerine kamu kurumlarının kontrol ve denetiminde sağlanması öneriliyor. Özellikle anne-babasından ayrı düşmüş refakatsiz çocukların sığınılan ülke birimlerince kayıtlarının yapılması ve dikkatli şekilde izlenmesi de acil önlemler arasında yer alıyor.
Benzer şekilde sivil toplum kuruluşları bu konuda basın açıklamaları yaparak devletleri dikkatli olmaya çağırıyor; Facebook, Instagram, Telegram gibi popüler sosyal medya kanalları üzerinden bilgilendirici içerikler sunuyor. Kolluk birimlerinin bu suç konusunda daha fazla bilgilendirilmesi ve eğitilmesi de STK’ların önerdiği başlıklar arasında.[7]
Avrupa Konseyi’nin önerileri
Avrupa Konseyi İnsan Ticaretine Karşı Eylem Uzmanlar Grubu da (GRETA) Ukraynalı mülteciler dolayısıyla bir kez daha gündemde olan bu konuya dair 4 Mayıs’ta hükümetlere öneriler içeren bir rehber yayınladı.[8] GRETA özetle devletlere şu önerilerde bulunuyor:
Tüm mültecilerin kayıtlarının yapılması, ülke içi ve dışına güvenli göç yollarının sağlanması. Bunun için gerekli insan kaynağının hazır edilmesi. Sınır noktalarında ve göç yollarında insan ticareti suçunun faillerinin tespiti için gerekli güvenlik önlemlerinin alınması. Mültecilerin hassasiyetlerinin kayıt sürecinde tespit edilerek durumlarının istismar edilmesinin önüne geçilmesi için önlemler alınması.
Acil yardım ve entegrasyon. Savaştan kaçan herkese yiyecek, su, barınma, giyecek ve tıbbi yardım gibi acil ve temel ihtiyaçların derhal karşılanması. Mültecilere barınma, iş veya ulaşım teklif eden gönüllülerin, kurumların ve şirketlerin kaydedilmesi ve izlenmesi. İyi uygulamaların teşvik edilmesi. İnsani yardımın uzun vadede kişiler veya özel kuruluşların üzerinde kalmaması adına gerekli idari önlemlerin alınması.
Bilgilendirme ve farkındalık artırma faaliyetlerinin mülteci ve ev sahibi topluluklar arasında yürütülmesi.
Olası mağdur ve faillerin tespiti. Bu konuda sınır noktaları, kayıt merkezleri, kolluk birimlerinde kapasitenin güçlendirilmesi. Web siteleri, sosyal medya kanallarının sistematik takibinin yapılması. Gönüllüler, otel çalışanları, sosyal hizmet uzmanları, sağlık çalışanları, yerel yöneticiler ve öğretmenler gibi kişi ve meslek gruplarına yönelik bilgilendirici çalışmalar yürütülmesi.
Refakatsiz çocuklar, kadınlar, etnik toplum mensupları, engelliler, yaşlılar ve daha önce insan ticareti suçunun mağduru olmuş hassas durumdaki kişilere desteğin artırılması.
Devletlerin birbirleriyle ve bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarıyla aktif bir işbirliği ve koordinasyon içinde olması.
STK’lar ne yapabilir?
Mülteci topluluklarla temel hak ve hizmetlere erişimlerini sağlamak üzere kamu kurumlarından daha fazla temas halinde olan sivil toplum kuruluşlarına da ciddi görevler düşüyor.[9] Yukarıda değinildiği gibi mültecilerin bu suça dair farkındalığını artırmak üzere eğitimler veya toplantılar düzenlemek, bu yönlü broşür, kitapçık gibi yazılı içerikler hazırlamak ilk akla gelenler.
Mülteci topluluklar arasındaki farkındalığın artması bu suçun en başta önlenmesi anlamına gelebileceği gibi, yine bu suçun mağduru olmuş kişilerin kurtarılmasında da etkili olacaktır.
Özellikle ulusal veya uluslararası karakterli suç gruplarınca alıkonulan mağdurların tehditler nedeniyle kamu kurumlarına başvurmaktan çekindikleri bilinen bir gerçek. Bu nedenle STK’ların mağdurların kendilerine yaklaşması ve durumlarını anlatmalarına olanak sağlayacak şekilde yapılanmış olması önem taşıyor.
Ukrayna örneğinde karşılaştığımız gibi özellikle kitlesel göç dalgalarının ilk dönemlerinde bu alanda faaliyet yürüten STK çalışanlarının da eğitilmesi, bu konuda uzmanlıkların oluşturulması gerekiyor. Sivil toplum kuruluşlarının bu yönde ilgili kamu kurumlarıyla güçlü bir koordinasyon kurması da gereklilikler arasında.
Kolluk birimlerinin dahi zorlandığı bir husus olarak suçun tespiti bakımından STK’lardan bir beklenti içinde olmak ise gerçekçi olmayacağı gibi bu kurumlara kapasitelerinin üzerinde bir yük yüklemek anlamına gelecektir.
Nitekim dünya genelinde bu alanda çalışan ulusal ve uluslararası nitelikli toplam 2 bine yakın STK’nın yalnızca yüzde 2’si suçun tespitine dönük çalışmalar yürütebiliyor. Geri kalan yüzde 98’lik oran bilgilendirme, savunuculuk, hukuki destek, barınma, sağlık desteği, iş gücü desteği, kurtarma gibi alanlara yoğunlaşmış durumda.[10]
Ancak suçun kamu kurumları tarafından tespit edilmesinden sonra STK’lara önemli roller düşüyor. Bu konuda da en önemli hususlar, suçun mağdurlarına hukuki ve psikososyal desteğin sağlanması. Yine mağdurların, yaşadıkları topluma güvenli şekilde entegre olmalarını sağlayacak destekler de uzun vadeli düşünülebilecek önlemler arasında yer alıyor.
(HA/EMK)
[1] United Nations Office on Drugs And Crime, Global Report On Trafficking In Persons 2020
[2] Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 2020 Türkiye İnsan Ticaretiyle Mücadele Yıllık Raporu, syf 58.
[3] Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 2019 Türkiye İnsan Ticaretiyle Mücadele Yıllık Raporu, syf 57.
[4] Güncel veriler için bkz: https://data2.unhcr.org/en/situations/ukraine
[5] Rapid Gender Analysis of Ukraine, UN Women, 04.05.2022
[6] Berlin Warns Ukrainian Refugees About Trafficking Danger, Reuters, 14.03.2022
[7] Belgian refugee advocates call for measures to prevent abuse of Ukrainian refugees, brusselstimes.com, 24.03.2022
[8] Rehber için bkz; https://rm.coe.int/guidance-note-on-addressing-the-risks-of-trafficking-in-human-beings-r/1680a663e2
[9] Sivil toplum kuruluşlarının iyi örnekler oluşturduğu bazı deneyimlerle ilgili Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suçla Mücadele Ofisi’nin (UNODC) hazırladığı içerik için bkz: https://www.unodc.org/e4j/en/tip-and-som/module-10/key-issues/civil-society-actors.html#:~:text=A%20smaller%20number%20of%20NGOs,provide%20legal%20assistance%20to%20victims.
[10] What in the World Are Anti-Trafficking NGOs Doing? Findings from a Global Study, Stephanie A. Limoncelli, Journal Of Human Trafficking 2016, Vol. 2, No. 4, 316–328