15 Temmuz sonrası yürütülen operasyonları çerçevesinde görevden alınan ve tutuklanan öğretmenler nedeniyle yeni eğitim ve öğretim dönemi oldukça sıkıntılı başladı. Yetersiz ve eksik öğretmen kadrosuna görevden alınan öğretmenler de eklenince açık büyüdü. Yıllardır yaşadığımız eğitimdeki kalite düşüşü daha da hızlandı.
17 Haziran 2016 tarihinde Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu'na bağlı Eğitim-İş tarafından yayınlanan “2016 – 2016 Eğitim Öğretim Yılı Değerlendirme Raporu”na bakınca, günümüzde yaşadığımız sıkıntıların çok daha büyüklerine hazırlıklı olmamız gerektiği ortaya çıkıyor.
Rapor “3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilat Yasası’nda yer alan Atatürk devrim ve ilkeleri doğrultusunda yurtsever öğrenci yetiştirme uygulamasından 652 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile vazgeçilmiştir. Resim, müzik gibi sanat derslerinin haftalık ders saatleri, Osmanlı döneminin bile gerisine düşürülmüş, sanat eğitimi okullarımızdan kapı dışarı edilmiştir. Bugün devletin okullarda dağıttığı kitaplar politik amaçlara hizmet eder hale gelmiştir. İçerik yönünden yetersiz, bilimsel olmaktan uzak ve yandaş firmalara hazırlatılan kitaplar, öğrencilere en temel bilgileri bile verebilecek nitelikte değildir” cümleleriyle başlıyor.
Şöyle devam ediyor: “19. Milli Eğitim Şurası’nda alınan tavsiye kararıyla seçmeli din derslerinin ilkokul 1, 2 ve 3. sınıflar ve anaokullarında dayatılması, okulların imam hatibe dönüştürülmesinden istenen sonuç alınamaması üzerine normal okullar içinde imam hatip sınıflarının açılması, öğrencileri imam hatiplere yönlendirme uygulamaları, belirli gün ve haftalara dini günlerin eklenmesi ve 19. Milli Eğitim Şurası’nda alınan kararlar, eğitimin “tek din, tek mezhep” anlayışına göre nasıl biçimlendirildiğini ortaya koymuştur. Karma eğitim fiilen ortadan kaldırılmış, birçok okulda kız ve erkek öğrenciler ayrılmış, erkek öğrenciler sabahçı, kız öğrenciler ise öğlenci olarak eğitim görmüştür.” Raporda dikkat çekici başlıklar var.
2002 yılında 71 bin 100 olan İmam Hatipli öğrenci sayısının geçen yıl 1 milyon 201 bin 500 olduğunu ve neredeyse 20 kat arttığı; bu okullarda 21 öğrenciye 1 öğretmen düştüğü; öğretmen, derslik ve teçhizat anlamında diğer okullardan çok iyi durumlarda olduğu ortaya çıkıyor. Aynı rapor, devlet okullarında derslik başına düşen öğrenci sayısını 23 – 32 arasında veriyor.
Milli gelirin sadece yüzde 3,5 oranında bütçesi olan Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) doğal olarak eğitimde yaşanan aksaklıkları aşması mümkün görünmüyor. “Kaynak yetersizliği” bahanesiyle devlet okullarının onarımlarının bile yapılmadığı ortamda özel okullara aktarılan büyük miktardaki paraların varlığı da rahatsız edici boyutlarda.
Raporun dikkat çekici başlıklarından birisi de okul öncesi eğitimde yaşananlar. Kurum ve kuruluşlardaki kreş ve eğitim alanları kapatılırken Diyanet İşleri Başkanlığınca açılan kreş ve okul öncesi eğitim kurumlarında çocuklara dini eğitim verilmesi. Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı “Sibyan Mektepleri” okul öncesi eğitim veren kurum olarak çalışıyor. Bu kurumlarda kız ve erkek öğrenciler ayrı sınıflarda ve tesettür ve dini kıyafetlerle eğitim görüyor.
Raporda bu durum “Çocuklarımızın din istismarına göz yuman kamu yöneticileri, aynı zamanda 3-6 yaş grubu çocukların bile cinsel farkındalıkla yetiştirildiği bu kurumlarda; zaman zaman cinsel istismar konularının ortaya çıkmasına şaşırmış gibi yapmaları inandırıcı olmaktan uzaktır. Eğitimin başına musallat edilen; dinselliği ve cinselliği ön planda tutan Cumhuriyet karşıtı bu kurumlar, eğitim sisteminin içini bir kurt gibi kemirmeye devam etmektedirler” denilerek vurgulanıyor.
Türkiye genelinde 10 bin 500 lisenin 4090 adedinin meslek lisesi olduğunu, ayrıca 419 özel meslek lisesinin kurulduğunu açıklayan rapor, bu okullarda yaklaşık 100 bin öğrencinin okuduğunu ve bu öğrencilerin çok düşük ücretlerle çalıştırıldığını da vurguluyor.
Özel sermayenin ucuz maliyetli kalifiye eleman ihtiyacını karşılayan bu okullar çocuk yaşta işçiliğin önünü açıyor. Özel meslek lisesi açmak isteyen iş adamlarına öğrenci başına 5 bin lira teşvik verildiğini, bu teşvik’in de çocuk işçi çalıştırılmasına hizmet ettiğini açıklayan rapor, lise öncesi orta öğretim kapsamında açılan “mesleki eğitim merkezlerinin” 12 yıllık eğitimi kesintiye uğratacağını da vurgulamakta.
Eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Habertürk’teki köşesinde, eğitim sisteminin dökülen taraflarını, sermayeye dayalı programlarını ve bilimsellikten uzaklaşan dini eğitimin ağırlık kazandığı vurgulayan bu raporu adeta destekleyen bir yazı yazdı.
“İktidarın eğitim çabaları başarılı mı?” başlıklı yazısının başında AKP’nin eğitim alanındaki icraatlarından söz eden “Eğitim sorunu bunlardan ibaret değil. Daha köklü ve yapısal sorunlarımız var” diyerek devam eden Dinçer; “Eğitim, nitelikli insan gücü ve insani gelişmişlik endekslerinde oldukça gerilerdeyiz. Daha önemlisi yenilik yapamıyoruz (…) Hepsinden önemlisi, otoriter bir kültür içinde bağımlı olarak yetişen çocuklarımız kendisine tanınan alanın dışına çıkmakta zorlanıyor. Analiz yapma, sorun teşhisi ve problem çözme yetenekleri zayıf. Özgür, özgün ve hakkı teslim eden bir nesil yetiştirmek istiyorsak eğitime eğitim alanında köklü ve bütüncül bir reform zorunluluğu var” gibi belirlemelerinde bulunuyor.
AKP iktidarında önemli görevler üstlenen ve uzun yıllar bakanlık yapan Dinçer’in bu eleştirisi, içeriden ve uygulanan sistemi bilen birisi olarak oldukça önemli. Eğitimin bu günkü geldiği noktada çok büyük katkıları olan Dinçer’in, yapılması düşünülen reformları eleştirmesi, reformların, eğitim sistemindeki çöküntüyü çok daha büyüteceğinin göstergesi olarak duruyor.
Geçen her an, yaşadığımız toplumu bir adım geri götüren mevcut eğitim sistemi, topluma, yanlışlarla dolu siyasi sistemden daha fazla zarar vermeye devam ediyor.
Geleceğimizi belirleyen eğitim sistemindeki bu aksaklık ve çirkinliklerle mücadele, önümüzdeki en temel görevlerden birisi olarak duruyor. (NT/HK)
* Fotoğraf: Abdülhamid Hoşbaş - Erzincan/AA