29 Temmuz 2013 Pazartesi günü Bianet’te yayınlanan “Seçim Sistemi Düzenlemesi İktidarı Garantiler mi?” başlıklı yazıda 2014 yerel yönetim seçimlerinde yeni Büyükşehirlerin statü düzenlemeleri nedeniyle karşı karşıya kalınacak sürprizlere değinen bir yazı daha yazmanın gereğine vurgu yapmıştım. O gün Milliyet Gazetesi’nde Sokaktaki İnsan köşesinde Tunca Bengin, Seçimin Galibi Belli başlıklı köşe yazısında; “Mart 2014’te yapılacak seçimlerde sandıktan kim çıkarsa çıksın, yetki ‘seçilmişin’ değil, ‘atanmışın’ olacak. Çünkü 30 Mart 2014’te yürürlüğe girecek olan 6360 sayılı yasa ile Büyükşehir belediyelerinin bulunduğu illerde ‘Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı’ kurulacak. Başında da o ilin Valisi olacak” diyor. Aslında T.Bengin kısaca; Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini ya AKP'nin adayı kazanır ya da iş Vali’nin yetkilerini kullanmasına kalır, demek istiyor.
Oysa konu, Tunca Bengin’in haklı olarak değindiği seçilmiş/atanmış ikiliği ile sınırlıymış gibi görünmüyor. Ayrıca ilişki gelecekte ortaya çıkması olası bir yönetim ilişkisi de değil. Değil çünkü; geçtiğimiz son üç ay içinde yaşanan ve TV ekranları vasıtasıyla evlerimizin içine kadar girdiği için gözlerden kaçırılamayan, dolayısıyla açık biçimde farkına varılan Erdoğan-Mutlu, Erdoğan-Topbaş ve Mutlu-Topbaş ilişkileri sözü edilen ikiliğin tipik bir örneği ve olası ek gelişmelerin de kaynağı. Ek gelişmelerden kasıt ise, Topçu Kışlası / Kanal İstanbul / Üçüncü İstanbul Hava Alanı vb. uygulamalarla Büyükşehir yönetimi ilişkisi.
Bu nedenle Tunca Bengin’in yazısında vurguladığı atanmış vesayetinin daha yürürlüğe bile girmemiş 6360 sayılı yasa uygulamasının tipik örneklerinden olduğu kavrandığında bu yaklaşımın, aslında, karşımıza bir sürpriz olarak çıkmadığı da anlaşılmış olacak. Ne var ki bu önemli noktaların farkına ancak yeni varılabilmiş durumda. Dolayısıyla bu yazı; 6360 sayılı yasanın arka planını görmeye çalışarak, oluşturulması planlanan yapıyı kavramaya yardımcı olabilmeyi amaçlıyor.
Büyükşehir statüsü ve yönetsel ikilik
12 Kasım 2012’de Meclis'ten geçip 6 Aralık 2013’de Resmi Gazete’de yayınlanan ve 30 Mart 2014 Yerel Yönetim seçimleriyle yürürlüğe girecek Büyükşehirler Yasası, nüfusu 750 bin ve üzeri olan illere Büyükşehir statüsü kazandırıyor. Büyükşehirler, seçilmiş belediye başkanları ve meclisleri aracılığıyla ilin tamamını kapsayan, yerinden yönetim anlayışıyla ve demokratik yönetim ilkelerine uygun bir yönetim yaklaşımı olarak değerlendirilebilir.
Büyükşehir Belediyeleri il mülkî sınırlarına uzanan yapısıyla köyler ve belde belediyeleri kaldırılıp, mahalleye dönüştürülerek belediye sınırları içerisine katılıyor. İlin geneli için yapılan bu işlem, ilin tüm ilçeleri için de aynısıyla uygulanıyor. Köyler mahalleye dönüşürken, en küçük mahalle nüfusunun 500’den az olamayacağı da hükme bağlanıyor. Böylece hem Büyükşehir, hem de ilçelerin seçilmiş Belediye Başkanları artık sadece kentsel alanlarda yaşayanların değil, il ya da ilçede yaşayanların tamamının Belediye Başkanları oluyorlar.
Aynı süreçte alınan bir başka kararla, İl Özel İdareleri kaldırılıyor ve bu İdarelerin yetkileri Valiliğe devrediliyor. Ayrıca ilin merkezi devlet yönetimiyle bağlantısını kurma, koordinasyon sağlama ve süreci izleme göreviyle illerde Valiye bağlı Yatırım İzleme ve Koordinasyon Kurulları oluşturuluyor. Bu kurulların yönetmeliğini hazırlama görevi de İçişleri Bakanlığı’na veriliyor. Böylece Büyükşehir niteliği kazanmış ilin yönetimi için seçilmiş bir Büyükşehir Belediye Başkanı ve iktidar adına yatırımları hem izlemek hem de koordinasyonunu sağlamak üzere atanmış bir de Valisi olmuş oluyor.
Yasaya; Seçilmiş Belediye Başkanı / atanmış Vali ikiliği, yerinden yönetime bir demokratikleşme uygulaması olarak mı, yoksa il üzerinde kurulacak bir iktidar vesayeti olarak mı girdiği tartışılabilecek bir konu. Ancak yasanın bu tasarımı -gezi eylemleri sürecinde yaşanan Vali’nin yedeğindeki Belediye Başkanı görünümlerini saymazsak- uygulamalar sonrasında açıklık kazanabilecek bir yapı ortaya çıkarıyor.
Yerel yönetim seçimleri barajsız seçimlerdir. Yani Belediye Başkanlığı, Belediye Meclisi, İl Genel Meclisi seçimlerinde -genel milletvekili seçimlerinin tersine- bir baraj söz konusu olmadığı gibi, seçmenler oy verirken parti ya da aday tercihinde bulunabilirler.
1999 seçimleri, yerel ve genel seçimlerin birlikte yapıldığı ve sandık başına giden seçmenin aynı anda hem Belediye Başkanlığı hem de Milletvekilliği seçimleri için oy kullandıkları bir seçim olarak yaşandı. İşte 1999’daki bu uygulama; bir seçmenin aynı anda kullandığı üç ayrı oyu aynı partiye mi, yoksa farklı partilere mi kullandığı konusunda bilgi üretimine olanak sağladı. Bu da araştırmacıların, seçmenlerin parti ya da aday tercihleri açısından uygulama sürecinde nasıl davrandıkları konusunda bilgi sahibi olmalarına imkan vermiş oldu*.
1999 seçimlerinde Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile İlçe Belediye Başkanlığı seçimlerinde seçmenlerin yüzde 1,4’ü ile yüzde 19,3’ü arasında değişen bir kesimi, örneğin ilçe de A partisinin adayına oy verirken, Büyükşehir’de B partisinin adayına ya da tam tersine oy verdiği ölçülmüştür. Söz konusu tercih farklılaşması belediye başkanlığı seçimi ile milletvekilliği seçimi arasında olunca, bu oranlar seçmenlerin yüzde 7,3’ü ile 29,1’e yükseliyor. Bu da; milletvekilliği seçiminden hareketle belediye başkanlığı seçimine ilişkin tahminde bulunmanın güçlüğüne kaynaklık ediyor.
Ayrıca bu seçmen tercih farklılaşması ilden ile de çok değişebiliyor.Yine 1999 seçimlerinde Ankara’da tercih farklılaşma düzeyi belediye başkanlığı seçiminde yüzde 13,8’iken, belediye başkanlığı – milletvekilliği seçimi söz konusu olduğunda yüzde 29,1’e yükseliyor. Buna karşı Erzurum’da bu oranlar seçmenlerin ancak yüzde 3,8’i ile yüzde 9,3’ü arasında değişiyor. Söz konusu farklılaşmanın azlığı ya da çokluğu, seçmen yapısının homojenliği / heterojenliğiyle ilişkili olduğu gibi, ilin sosyo-ekonomik düzeyiyle de bağlantılı.
6360 sayılı yasayla oluşturulan yeni Büyükşehirler, kır ve kentiyle bir bütün olarak Belediye tarafından yönetilebilme özelliği kazanıyorlar. Büyükşehirlere bağlı ilçe belediyeleri de ilçe sınırlarının tamamına yönelik hizmet verecek yerinden yönetim birimlerine dönüşmüş oluyor. Dolayısıyla 30 ilde yapılacak yerel yönetim -belediye başkanlığı, belediye meclisi üyeliği- seçimlerinde, tüm ilin seçmenleri kır-kent ayrımı olmadan oy kullanacak. Bu da 2014 yerel seçimlerinde 2009 belediye seçimlerine göre önemli oranda seçmen artışıyla karşılaşılacağını ortaya çıkarıyor.
2014 yerel yönetim seçimlerinde Türkiye’deki kayıtlı her dört seçmenden üçü Büyükşehir seçmenlerinden oluşacak. Bu seçmenlerin de yarısına yakın kısmı, yeni Büyükşehir statüsü gereği, Büyükşehir seçmeni olmuş eski kır seçmenleri ve ilçe Belediye Başkanlığı için oy kullanmış kent seçmenlerinden oluşuyor. Dolayısıyla 2009 – 2014 Belediye Başkanlığı seçimleri -hem Büyükşehir, hem de ilçeler için- kapsamları bağlamında karşılaştırılabilir seçimler olma özelliklerini yitirmiş oluyorlar. Belediye sınırlarının ilçenin kent merkezinden ilçenin mülki sınırlarına taşınması durumunda karşılaştırma için kullanılabilecek tek veri, ilçe İl Genel Meclisi seçim sonuçları olabiliyor. Bu sonuçlar AK Parti ve diğer partilerin kazandıkları Belediye Başkanlığı sayıları açısından karşılaştırmalı olarak irdelendiğinde;
- AKP 508 ilçenin 250’sinde Belediye Başkanlığı kazanmışken, seçim ilçe sınırlarını kapsar biçimde genişletildiğinde ve İl Genel Meclisi seçimlerinde AK Partinin birinci olduğu ilçeler göz önüne alınarak yeni dağılım hesaplandığında AKP 97 ilçede daha Belediye Başkanlığı kazanabilecek konuma gelmiş oluyor.
- AKP dışındaki tüm diğer parti ve bağımsızlar toplam 508 ilçenin 258’inde Belediye Başkanlığı kazanabilmişken, seçim kapsamı ilçenin tamamına dönüştüğünde ortaya çıkan ilçenin birinci partisinin AK Parti dışındaki bir parti olması durumunda kazanılabilen Belediye Başkanlığı sayısı 161’e geriliyor.
Aşağıdaki tablo oy oran gruplarına göre Belediye seçimleri ve İl Genel meclisi seçimleri ayrımında ve 30 Büyükşehir ilinde bulunan 508 ilçenin belediye başkanlığı sayısal dağılımını ve kayıp-kazanç ilişkisini gösteriyor.
Ortaya çıkan kayıp-kazanç ilişkisi sonunda şöyle bir durumla karşılaşılıyor. Partiler arasında en büyük kayba MHP uğruyor ve kazandığı 69 ilçe Belediye Başkanlığından 45’ini yitirerek 24 başkanlık kazanabilecek konuma geriliyor. CHP için kayıp ilçe sayısı 20’de kalıyor ve 119 İlçe Belediyesi yerine 99 ilçede önde giden parti olabiliyor. Demokratik Toplum Partisi (DTP) (şimdiki Barış ve Demokrasi Partis-BDP) bu yeni Büyükşehir düzenlemesinden AK Parti gibi kazançlı çıkan partilerden birisi. Bu parti kazandığı 28 ilçe Belediyesi sayısını kırsal kesim seçmeni üzerindeki gücü sayesinde, 33’e çıkarma şansı yakalıyor. Diğer partiler ve bağımsız adaylar bu değişen yapıdan en çok etkilenen bir diğer kesim. Bu kesimin ilçe merkezlerinde sahip olduğu belediye başkanlığı sayısı 42 iken, seçmen kapsamı genişlediğinde kazandıkları belediyelerin 33’ünü yitirerek ancak 9 belediyeye sahip olabilecek konuma geriliyorlar.
Doğrudan Büyükşehir Belediyeleri** (30 il 30 belediye) söz konusu olduğunda da kaybedenler yine MHP ve CHP, kazananlar ise AKP ile BDP oluyor. Ancak AKP'nin kazancı yanında BDP’nin kazancının sınırlı kalması AKP'nin politikasıyla çelişen değil, tam tersine onun politikasını pekiştiren bir yön sergiliyor. Çünkü AK Parti bu yeni Büyükşehir uygulamasıyla hem BDP’yi küstürmemiş, hem de BDP’ye yeni bir siyaset alanı açmış görünürken, Büyükşehirler üzerinde kurulabilecek iktidar vesayetiyle ne yerinden yönetime kapı aralamış, ne de barış sürecine kapıyı kapatmış oluyor.
2014 yerel yönetim seçimleri bir çok yönden önemi göz ardı edilemeyecek seçimler. AKP bu seçimleri kazanmak için iki koz kullanıyor. Birincisi; kendisinin güçlü, rakiplerinin güçsüz olduğu bir seçmen kesimini -oyuna yeni kural ekleyerek- seçimin bir parçası yaparak rakipleri ile arasındaki oy farkını lehine büyütüyor. İkinci olarak da seçmenlere; benim iktidarımda ve iktidarımın vesayetinde Belediyelerin iş yapıp sizlere hizmet edebilmesi hem belediyenin, hem de iktidarın tek partide olmasıyla mümkündür, şiarını(!) dayatıyor.
2014 yerel yönetim seçimleri -yukarıda altı çizilerek sergilenmeye çalışılan- öne çıkan iki özelliğiyle büyük oranda 1989 yerel yönetim seçimlerine benziyor. Merakla beklenen ise, gelişme ve sonuçların da 89 seçimlerine ve onun etkilerine benzeyip/benzemeyeceği.
* 1999 yerel yönetim ve genel milletvekili seçimlerinin il, ilçe sonuçlarından hareketle Veri Araştırma A.Ş.’de; Sakarya dışındaki 15 Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde kalan ve aynı sandıklarda oy kullanan seçmenlerin değişen tercih oranlarının mutlak büyüklüğünü açığa çıkarma çalışması yapmıştım.Burada kullandığım oranlar o çalışmayla hesaplanmış oranlardır.
** 16 Kasım 2012’de Bianet’te 2 seçim, 29 Büyükşehir ve Birkaç Saptama başlıklı yazımda bu konuya ilişkin seçim sonuçları ve değerlendirmeler üzerinde durmuştum. Değinilen konuya ilişkin bazı ek bilgilere oradan ulaşılabilir. Bu arada belirtmekte yarar var, 6360 sayılı yasa 29 ili Büyükşehir kapsamına alıyordu, ancak 2012 yıl sonu itibariyle Ordu ilinin nüfusu da 750 bini aşınca Büyükşehir kapsamına giren il sayısı 30’a çıkmış oldu. Bu nedenle Kasım 2012 tarihli yazımda 29 Büyükşehir’den, şimdiki yazımda da 30 Büyükşehir’den söz ediyorum..