8 Mart 1857'de, günlük çalışma süresinin kısaltılması, ücretlerin arttırılması, işten çıkartılmaların durdurulması, eşit işe eşit ücret ve örgütlenme hakkı talepleriyle 40 bin dokuma işçisi kadın emekçinin başlattığı direnişte, 129 kadın işçi yanarak yaşamını yitirdi; çok sayıda kadın işçi de yaralandı. 53 yıl sonra, 8 Mart 1910'da Danimarka'nın Kopenhag kentinde, 17 ülkeden 100 kadın delegenin katıldığı, ikinci Kadın Enternasyonali'nde, 8 Mart "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" ilan edildi.
8 Martın Dünya Kadınlar Günü olarak ilan edilmesinin üzerinden bir asır geçmişken, bu bir asırda olup biten onca değişime rağmen, kadınların cephesindeki kazanımların diğer alanlardaki değişime paralel olmaması tesadüf mü?
157 yıl önce grevdeki kadınların yangında ölmeleriyle ivme kazanan kadın mücadelesi bir buçuk asırlık yol kat etmişken, çok değil, bundan beş yıl önce, Bursa'da bir tekstil fabrikasında işçi kadınlar yanarak öldü. 2009'da İkitelli'de meydana gelen sel felaketinde, can güvenlikleri hiçe sayılarak işyerlerine taşınan kadınlar boğuldu.
Oy hakkı mı, oy verme hakkı mı?
Kadınlar yüz yılı aşkın süredir oy hakkı istiyor. Oy hakkını elde ettiler ama elde edilen hak erkeklere oy verme hakkı. Dünya ülkelerindeki kadın parlamenter oranı 2006 yılı itibariyle yüzde 18'in altında(1). Kürtaj hakkı hala bazı ülkelerde kabul edilmiyor, kabul edilen ülkelerde ise yeniden tartışmaya açılıyor. Kadınların bedenleri üzerinde söz sahibi olmaları halen tartışılabiliyor. Kadınların mülk sahibi olma oranı dünya üzerinde yüzde 1.1.(2)
Dünya Sağlık Örgütü'nün 10 ülkede (Bengladeş, Etiyopya, Japonya, Brezilya, Peru, Namibya, Samoa Adaları, Sırbistan - Karadağ, Tayland, Tanzanya) 24 bin kadın ile görüşerek gerçekleştirdiği araştırmaya göre, eşleri tarafından fiziksel şiddete maruz kalan kadınların oranı yüzde 13-61, cinsel şiddete uğrayan kadınların oranı yüzde 6-59, duygusal şiddetle karşılaşan kadınların oranı ise yüzde 20-75 aralığında. Yapılan bir diğer araştırma, Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) her 15 saniyede bir kadının, genellikle kocası/partneri tarafından dövülmekte olduğunu ortaya koyuyor. (3)
Kadın Dayanışma Vakfı'nın 2002'de yaptığı bir araştırmaya göre, Türkiye'deki kadınların yüzde 97'si fiziksel, cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddetten en az birine maruz kalıyor.
Sonuçları itibariyle, 1.5 asırdan daha uzun bir süredir yükselen kadın mücadelesine rağmen kadınlar halen 1.5 asır önce talep ettikleri hakları fiilen kullanabilir hale gelememiş diyebiliriz.
Elbette bu asırlık mücadele kadın haklarında büyük değişimler yarattı. Uluslar arası alanda kadınların insan haklarını tartışmıyoruz en azından. Halen insan hakkı denince, fiilen kullanım anlamında bu haklar erkek haklarını ifade etse de, kadınların eşit vatandaşlık hakları tartışmasız hale geldi. Temel hak ve özgürlüklerden yararlanma hakkı cinsiyet ayrımı yapılmaksızın benimsendi.
Elbette bu hakların kadınlar tarafından fiilen kullanılabilmesi için, sosyal olarak halen ikincillik arz eden kadınlık konumunun dezavantajlarını giderecek pozitif ayrımcı düzenlemelere gidilmesi gerektiği, yavaş yavaş uygulamaya konsa da halen prensip haline getirilemedi. Örnek vermek gerekirse; evine, babasına, kocasına ekonomik ve sosyal bağımlı bir hayata zorlanan kadınların seyahat özgürlüğünün olması, baba ve kocalarından izin almadan seyahat edemiyor ve/veya seyahat edebilecek paraya sahip değillerse ancak kağıt üzerinde kalmış bir hak ise de, en azından bu hakkın kadınlara teslimi pek çok ülkede artık tartışılmıyor. Kadın hakları konusunda gidilebilen yol pek çok kadın için bundan ibaret.
Mesele kadın haklarına gelince...
Oysa aynı yüzyılda dünyada ne çok değişim yaşadık değil mi? İki tane büyük dünya savaşı gördük, bunun neticesinde yıkılan ve kurulan devletler. Önce ulus devletleşme çabaları, şimdilerde Avrupa Birliği modeli ile kurulmaya çalışılan üst konfedere devletler. Felsefi ve siyasi anlamda pek çok akım yükseldi ve düştü veya başka bir forma dönüştü. Milliyetçilik, kapitalizm, sosyalizm, liberalizm, neo-liberalizm, soğuk savaş, sıcak savaş gibi akımların ve onların vaat ettiği dünya düzenini kurma çabalarının pek çok farklı yansımasına tanık oldu bu yüz yıl.
Ama mesele kadın haklarına gelince, yüz yıl öncesine göre kuşkusuz hayati kazanımlar elde edilmiş olsa da, yüz yıl öncesinin tartışmalarını tüketemiyoruz. Tesadüf mü bu? Monarşiler cumhuriyete, ulus devletler konfedere devletlere, sosyalizm kapitalizme, kapitalizm sosyalizme dönüşebiliyor ama kadın hakları konusunda asırlardır aynı tartışmalar sürebiliyor. Mesele kadın haklarına gelince, siyasi ve felsefi olarak bunca değişim geçiren dünyanın değişmeme konusundaki mutabakatı tesadüf mü?
Tesadüf değil elbette. Hangi dil, din, ırk, felsefi inançtan vs gelirlerse gelsinler, erkekler kadınlar üzerindeki denetim ve yaptırım haklarından feragat etmek istemiyor ve konu kadın haklarına gelince başka hiçbir alanda sağlanamayan sessiz mutabakat bu alanda işlemeye devam ediyor. Dünyanın geçirdiği onca değişim, ataerkil sisteme hizmet etmeye devam etmek kurgusu değişmeden gerçekleşiyor. Bilim ve teknoloji alanında gerçekleşen baş döndürücü değişimin hızı, erkek egemenlikten taviz vermeme yavaşlığında seyrediyor. Bilim ve teknoloji, geliri kazanan erkeklerin hizmetinde ve onların çıkarlarına hizmet etmek için kullanılıyor. Karar verme mekanizmalarında erkekler yer almaya devam ediyor. İstihdam alanında öncelik erkeklerin. Biliyoruz ki, erkekler regl olsaydı, regl döneminde izin hakkını tartışmayacaktık.
2010 yılı itibariyle Türkiye'de kadınlar erkeklerin istediklerini yapmadıkları için katledilmeye devam ediyor. Buna katledilen LGBTT bireyleri de eklemek lazım. Katiller haksız tahrike kapılmış oldukları kalkanıyla korunuyor. Cinsel şiddeti uygulayanı değil, şiddete maruz kalan kadını yargılamaya ve tecavüzcüleri korumaya devam ediliyor. Kadınlar bir buçuk asır sonra halen eşit işe eşit ücret hakkı talep ediyor. Halen çocuk, yaşlı ve hasta bakımı ile ev işlerini ücretsiz olarak kadınlar yürütüyor. Siyasi temsilde kadınlar halen neredeyse görünmez halde. Savaşın getirdiği şiddet ve yoksulluk kadınları vurmaya devam ediyor.
Asra yön veren bir mücadele
Bu kadar karanlık değil yine de tablo. Bu asrın kadınlar ve dünya için getirdiği belki de en önemli kazanım, feminist ideolojinin ortaya çıkması ve yaygınlaşmaya devam etmesi. Bunun beraberinde yaşamın ve yaşamı kuran iktidar mekanizmalarının toplumsal cinsiyet gözüyle analiz edilmesi ve çözümlenmeye çalışılması. Kuşkusuz ki LGBTT hareket de bu anlamda bu yüz yılın önemli kazanımlarından biri.
Kadınların politik mücadelesi yaşamın her yanını dönüştürmek için her yerde yükselmeye devam etse de, feminizm halen tartışılır bir ideoloji. Hayatın her alanını en can yakıcı özel alandan en kamusala kadar sorgulamasına ve çözüm üretmesine rağmen, halen feminizmi anlatmaya çalışıyoruz.
Kadın çalışmaları yapan KESK üyesi kadınlar halen bu çalışmalardan dolayı yargılanıyor, feminist ve barış aktivisti Pınar Selek yaptığı araştırmalar ve toplumsal sorgulamalar nedeniyle 12 yıldır yargılanmaya devam ediyor. Kadınlar hala iş, sosyal güvence, can güvenliği, vücut dokunulmazlığı ve barış talep etmek zorunda bırakılıyor. Kadınların kıyafetleri ahlak/başörtüsü eksenlerinde tartışılmaya devam ediliyor. Kadınlar halen şiddete, yoksulluğa, adaletsizliğe ve ayrımcılığa karşı mücadele etmek zorunda bırakılıyor.
Buna rağmen bu asra yön veren en önemli dinamiklerden biri, kadınların yükselen örgütlü mücadelesi. Bu asır, örgütlü feminist mücadelenin başladığı ilk asır oldu. Biz yükselen örgütlü mücadelemizle; gördüğümüz şiddetin kendi sorunumuz olmadığını, yaşamlarımız ve bedenlerimiz üzerinde süren denetim ve yaptırımın erkeklerin çıkarlarına hizmet ettiğini, emeğimizin ve bedenimizin sömürülmesinin kendimize özgü olmayan bir kadınlık durumu olduğunu, yaşımız, dilimiz, dinimiz, sınıfımız, sosyal statümüz, cinsel yönelimimiz ve siyasi düşüncemiz ne olursa olsun ezildiğimizi öğrendik birbirimizden ve farklılıklarımızla yan yana gelebilmenin yollarını açtık, kendimize dayanışma ağları ördük. Gelecek asırda feminist örgütlenmenin neleri değiştireceğini de göreceğiz. (BB)
(1)Bu oran, Parlamentolararası Birlik'in hazırladığı "Politikada Eşitlik" adıyla yayımlanan raporda yer alan verilere göre hesaplanmıştır.
(2)Dr. Bayram UZUN- Karadeniz Teknik Üniversitesi
(3) Dünya Kadınları hakkında BM Çalışması, 2000