Uluslararası ilişkiler alanının en eski dergilerinden Foreign Affairs, antoloji bölümünde ABD ile Rusya arasında son aylarda gittikçe artan diplomasi kriziyle görünür hale gelen ve son haftalarda Suriye savaşı bağlamında gerilen ilişkilerden yola çıkarak "Yeni Soğuk Savaş" yakıştırmalarını mercek altına aldı.
Antoloji bölümünde 41 makaleyle Soğuk Savaş'ın tarihi altyapısı, ideolojisi, önemli dönemeçleri, yarattığı krizler ele alınıyor. Antolojinin sonunda ise "Has a New Cold War Really Begun?" (27 Mart 2018) başlığı ile Harvard Üniversitesi'nden Soğuk Savaş ve Doğu Asya uzmanı Odd Arne Westad'ın makalesine yer verdi. Westad yaklaşık beş yıldır yapılan "Soğuk savaş" benzetmesinin neden uygun olmadığını açıklıyor.
Makaleyi Yağız Tanrıvermiş'in çevirisiyle yayınlıyoruz.
***
Son dört yılda özellikle Rusya’nın Kırım’ı işgalinden ve Çin’in “Bir Kuşak, Bir Yol”* projesine başlamasından beri Batı ve Doğu blokları arasında yeni bir Soğuk Savaş’ın başlayacağı yönünde spekülasyonlar yapılmaya başlandı. Sadece geçen ay manşetlerden bazıları “Yeni Soğuk Savaş Başlıyor”, “Putin’in Yeni Soğuk Savaşı”, “Trump Yeni Soğuk Savaş’a Hazırlanıyor” şeklindeydi.
Peki, gerçekten de geçmişe dönüyor muyuz?
Günümüz siyaseti yanlış benzetmelerle dolu ve Soğuk Savaş’ın dönüşü bunlardan biri gibi gözüküyor.
Soğuk Savaş, en şiddetli zamanlarında, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyetler Birliği etrafında merkezlenmiş devletler sistemi yarattı. Devletler arası ilişkiler bazında her şeyi olmasa da çoğu ilişkiyi Soğuk Savaş ortamı belirledi. Merkezinde kapitalizm ve sosyalizm arasındaki ideolojik yarışın bulunduğu bu çatışma ortamı, iki blokta da kendi ekonomik ve idari sistemlerine tutkuyla bağlı ülke yönetimleri ortaya çıkardı.
İki taraf arasında bir kalıcı anlaşmanın imkansız gözüktüğü, sadece mutlak zafer veya yenilgiden bahsedilen bir ortam vardı. Soğuk Savaş yoğun, kati ve çok tehlikeliydi: Nükleer silah sistemleri dünyanın yarısını enkaz haline getirme pahasına da olsa süper güçler ABD ve Sovyetler Birliği’nin birbirlerini yok etmesi üzerine tasarlanmıştı.
Günümüzde uluslararası ilişkiler çoğunlukla karanlık ve çatışmacı fakat Soğuk Savaş’la karşılaştırınca oldukça farklı. 21. yüzyıldaki süper güçlerin gerilimini yeni bir Soğuk Savaş olarak adlandırmak yaşanan durumu yanlış açıklamaktır. Soğuk Savaş’ın kalıntıları günümüzde hala etkin fakat uluslararası ilişkilerde hem belirleyici faktörler hem de işleyiş değişti.
Putin Rusyasının saldırgan ve engelleyici dış politikası Soğuk Savaşı 1980’lerde kaybetmenin ve 1990’larda kaybın ağır sonuçlarına katlanmanın bir sonucu. Bir çok Rusyalıya göre Boris Yeltsin’in başkanlığı dönemindeki kaos ve düşüşün sorumlusu Batı. Rusya'da Sovyetler Birliği dönemini bütün kasveti ve belirsizliğiyle arayanlar çok az olmakla birlikte insanlar süper güç olarak anılmasının getirdiği saygıyı özlüyor. Halk, güçlü lider olarak gördüğü Putin’in bu saygıyı Batı’ya mümkün olduğunca sadık kalarak tekrar kazandığını ve istikrarı getirdiğini düşünüyor.
Çin ise eşi benzeri görülmemiş ekonomik büyümesinin ülkeyi bölgesel güç olarak baskın konuma getirdiğine inanıyor. Çin, artık Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi bir piyon değil belirleyici bir güç. Çoğu Çinliye göre Soğuk Savaş, Çin’i geri plana itmişti, savaş sonrası dönem ise onlara göre Çin’in devlet olarak kendi adına, özgürce hareket etme fırsatı anlamına geliyor.
Çin Komünist Partisi liderleri ise Sovyetler Birliği ile aynı kaderi paylaşmamak için hayli temkinli. Soğuk Savaş’tan miras olarak Çin ve diğer ülkelere perişan halde bir Kuzey Kore ve global küresel devlet olarak görülen ABD’ye karşı duyulan kin kaldı.
ABD cephesinde ise Soğuk Savaş’la ilgili olarak halktaki genel kanı -daha da baskın olarak Başkan Donald Trump’ın seçmenleri arasında- ülkelerinin diğer ülkeler tarafından istismar edildiği yönünde.
Buna göre Soğuk Savaş süresince ABD, müttefiklerinin ve kapitalist dünyanın güvenliğini sağladı, istihdam yarattı ve para yardımında bulundu fakat karşılığını alamadı. ABD'de seçmenlerin çoğu ülkelerinin Soğuk Savaş’tan galip çıkmasına rağmen bir kazanımı olmadığını düşünüyor. Bu bağlamda ABD yönetimi çıkarlarını ön planda tutmakta daha kararlı hareket ediyor.
Bunlar, Soğuk Savaş’ın şu anki dünyayı nasıl şekillendirdiğine dair bir kaç nokta. Ancak mevcut uluslararası düzen oldukça farklı.
İki kutuplu dünya artık yok. Dünya politikasının gittiği yön “çok kutuplu” bir dünya düzeni olarak tanımlanabilir. ABD uluslararası ilişkilerde eski gücünü kaybediyor. Çin ise güç kazanıyor. Avrupa durağan. Rusya mevcut düzenin sınırında geziniyor. Öte yandan Hindistan ve Brezilya gibi büyük ülkeler bölgesel güç olarak etkilerini arttırıyorlar.
İdeoloji günümüzde artık temel belirleyici faktör değil. Çin, Avrupa, Hindistan, Rusya ve ABD birçok konuda anlaşmıyorlar ama kapitalizmin değeri bunlardan biri değil. Çin ve Rusya demokratik görünümlü otoriter devletler. Ancak, Soğuk Savaş döneminin aksine sistemlerini başka ülkelere ihraç etmek için mücadele vermiyorlar. Politik değerlerin ihraç şampiyonu ve destekçisi olan Amerika Birleşik Devletleri bile Trump’ın “önce Amerika” planına sadık kalacağından bunu yapma ihtimali düşük.
Milliyetçilik iki dünya savaşına sebep oldu. O dönemde yaşattığı tahribat nedeniyle geri plana itilmişti. Milliyetçiliğin geri plana iten ise Soğuk Savaş'tı; ideolojiler ön plana çıkmıştı. Şimdi Soğuk Savaş'ın bitimiyle milliyetçilik kaybettiği popülaritesini kazanıyor.
Tüm büyük güçler şimdi uluslararası ilişkilerin ana özellikleri olarak kimlik ve ulusal çıkarları vurguluyor. Soğuk Savaş enternasyonalistleri, milli kimliğin gittikçe daha az önem taşıyacağını iddia etmişlerdi. Fakat savaş sonrası dönem bunun tam tersini gösterdi. Milliyetçiler ideolojik enkaz çöplüğünden önde çıktı.
Günümüzde yaratılan uluslararası sistem çok şey olabilir ama Soğuk Savaş onlardan biri değil. Yeni sistem çatışma dolu ve cepheleştiren bir düzene dönüşebilir fakat bu tip kutuplaşma içeren her düzene Soğuk Savaş demek mantıksız.
Bunun yerine geçmişten alınan derslerin günümüzü analiz ederken bizi nasıl etkilediğini anlamaya çalışmak gerekiyor. Tarihi, politika üretme analizinde kullanırken benzerlikler kadar farklılıkları da göz ardı etmemek gerekiyor. (YT/HK)
* Bir Kuşak, Bir Yol: Çin devlet başkanı Şi Cinping'in 2013 yılı sonunda Orta Asya ve Güney Asya ülkelerine gerçekleştirdiği bir dizi ziyaret sırasında duyurduğu modern İpek Yolu konsepti.