SARAÇHANE NOTLARI - 2
Adaletin dili adil olmalı: Direnişte cinsiyetçilikle yüzleşmek

"Sizi budala çakallar! Sizin ‘Düzen’iniz kumdan inşa edilmiştir."
— Rosa Luxemburg
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 18 Mart’ta hukuksuzca diplomasının iptal edilmesi ve ertesi sabah, bazısı yakın çalışma arkadaşı 100’den fazla kişiyle gözaltına alınması ve tutuklanması, Türkiye’deki “nasıl oluyor da insanlar bunca yoksulluğa bu kadar sessiz kalabiliyor” algısını kırdı.
Görüyorsunuz, protestolar günlerdir sürüyor.
En başta şunu söyleyeyim, Özgür Özel ve ekibi süreci Erdoğan’ın beklemediği kadar iyi yönetiyor. İktidar politikaların normalleştirdiği "nefret", "ayrımcılık", yine iktidarın toplumun taleplerini o duymama hali ve özellikle son hamlesi döne dolana bumerang etkisi yapabilir.
Ve en başta şunu da söyleyeyim, tüm bu olan biten “boş tencere iktidar götürür” cümlesini de kısmen yıktı, insanlar adaletsizlik duygusunu ayaklar altına alınmış gibi hissediyor, buna yönelik de bir tepki var.
Sanırım bu cümleyi artık şöyle kurabiliriz “boş tencere ile birlikte yurttaşların adalet duygusu ile oynanması da iktidar götürebilir”. Elbette şimdi, bir seçim zamanı değil bu cümleleri kurmak için erken zamanlar fakat süreç oraya evrilebilir.
Saraçhane’ye dönelim…
İmamoğlu'nun gözaltına alınmasının hemen sonrasında (19 Mart) , Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), akşam saat 20.30’da "Bayrağını al, gel" çağrısıyla halkı Saraçhane’deki İBB binasının önüne davet etti. Protestolara dair birçok isim yorum yaptı. Kimi 2013’teki Gezi Direnişi’ne benzetti, kimi 2007’deki Cumhuriyet Mitingleri’ne…
Ancak Saraçhane’de gördüğümüz kitle, ne Gezi’ye benziyor ne de Cumhuriyet Mitingleri’ne. Tam olarak "hiçbiri değil" diyemem ama kesin olan şu ki: Karşımızda bambaşka bir kitle var.
Katılım açısından
Gezi’ye katılanların büyük çoğunluğu, özellikle ilk günlerde, ekonomik olarak orta sınıfa mensuptu. Çoğu üniversiteden yeni mezun olmuş, politik tartışmalara aşina, sol sosyalist örgütlerle teması olan gençlerdi. Ancak Saraçhane’deki gençler farklı. Yaş ortalaması daha düşük, lise ve üniversiteye yeni başlamış gençlerden oluşuyor. Bu gençlerin bir gelecek hedefi yok, hayalleri çalınmış. Bunun nedenini de çok iyi biliyorlar. Belki belirli bir siyasi partiye üye değiller, belki bir örgütlenme içinde değiller, fakat çok güçlü bir itiraz etme halleri var. Keskinler. Ayrıca bir muhakeme güçleri var. Ve bu, AKP'nin eğitim politikalarıyla yok etmek istediği şeylerin başında geliyor.
"Kitle politize değil" diyenler kısmen yanılgıya düşmese de eksik. Çünkü Gezi'deki gençleri de, bugünkü gençleri de gerçekten tanımıyorlar.
Şunu unutuyoruz, bu gençler, muhelemen hayatımızda hiç temas etmediğimiz bir kuşaktan geliyor. Çoğunun kaybedecekleri hiçbir şeyi yok. Dolayısıyla, korkuları da yok. Devletin baskıcı politikaları, okuldan uzaklaştırma cezaları, tutuklamalar onları korkutmuyor. Üstelik devlet de çok iyi biliyor ki, hapishaneye giren çoğu genç, oradan ya daha örgütlü ve politik olarak çıkıyor ya da çıkınca ülkeyi terk ediyor.
Buna rağmen, bir şey çok net: Eğlenerek, neşeli bir direniş ruhuyla hareket ediyorlar. Gezi'de gördüğümüz o yaratıcı, zekice mizah evet burada da var.
Cinsiyetçi Dil
Ancak büyük bir sorun var: Cinsiyetçilik.
Beş gecedir protestolardayım. Konuşmaları takip ettikten sonra Bozdoğan Kemeri tarafına geçtiğimde, gençlerin arasına karıştığımda, neredeyse her cümlenin sonuna iliştirilmiş cinsiyetçi küfürler duyuyorum. Günaydın demek kadar sıradanlaşmış durumda. Kadınlar da erkekler de bu dili kullanıyor.
Burada, cinsiyetçi dile neden karşı çıkmamız gerektiğini tekrar hatırlamak gerekiyor. Bu konuda itiraz eden kişiye verilen yanıt her zaman aynı: "Aman canım, niyetimiz kötü değil", "Kadınlar çok hassas davranıyor.", "Bu kadar büyütmeye gerek yok."
Dil, sadece bir iletişim aracı değil. Dil, egemen ideolojinin taşıyıcısı.
Kadınları aşağılayan ifadeler sadece günlük konuşma içinde değil, toplumsal bilinçaltında da var ne yazık ki.
Dil değişmedikçe, toplumsal eşitlik mümkün mü? Eğer adalet istiyorsak, kim olursa olsun bir insanın annesine küfür etmek, kadınları aşağılamak, hakaretlerle onları hiçleştirmek bu mücadeleye zarar verir. Adalet ve eşitlik mücadelesi, kadınları aşağılayan bir dille olmaz. Karşı çıktığına benzersin. M. Gökçek gibilerin Dilek İmamoğlu hakkındaki saçma sapan cinsiyetçi paylaşımları asla kabul edilemez ve onlarla yakın bir noktaya düşmemek gerekiyor.
Bu sorun sadece İmamoğlu protestolarında değil, sokakta, otobüste, her yerde var. Bu ülkede adalet isteyen insanların, adaletsizliği yaratanların diliyle konuşmasını kabul etmek mümkün değil. Direnişin kendisi, olma hali, oluş hali, değişiyorsa gayet dili de değişebilir.
"Bu kötülüğü durdurun"
CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, yazının yazıldığı saatlerde bir paylaşım yaptı, dikkat çektiği detay önemli:
"Diyorlar ya “polise cisim atanlara, küfür edenlere gaz sıkılıyor” diye…
Şayet, cisim atan, küfreden varsa, bizden değildir.
Ancak Camii’yi, içindeki hazireyi, ecdad mirasını korumak için İBB’nin görevlendirdiği zabıtaya, üzerinde üniforması olduğu halde plastik mermi atılıyor, yüzüne gaz sıkılıyor!
Bu kötülüğü durdurun!”
Saraçhane’de bir gerçek daha var: Bu kitle homojen değil.
Cumhuriyet Mitingleri'nin kitlesi belliydi: Kemalist, laik, belirli bir yaş grubuna ait insanlardan oluşuyordu. Gezi'nin kitlesi de, özellikle ilk günlerde, belirli bir sosyoekonomik gruptan geliyordu. Ancak Saraçhane'deki kalabalık kesinlikle tek bir kesime ait değil.
Burada, 80 yaşında dedeler var, çocuklarını alıp gelen beyaz yakalılar var, işçiler var, gençler var. Üstelik bu gençler bile homojen değil.
İlk günlerde eyleme katılmayan Zafer Partili gençler, üçüncü günden sonra protestolara dahil oldu. Bu da gösteriyor ki, gençler arasında politik bilinç farklılıkları büyük. Üstelik Zafer Partili gençlerle diyalog kurmak neredeyse imkansız.
Liderlik ve sahnedeki konuşmalar
Gezi’de büyük sahneler yoktu. Taksim Komitesi açıklamalar yapar, kitle ona göre hareket ederdi. Ancak burada CHP var ve zaman zaman bir milyona yaklaşan bir kalabalığı yönetmesi gerekiyor.
Muhtemelen CHP de bu denli büyük bir kitlenin toplanacağını tahmin etmiyordu. Bence Erdoğan da beklemiyordu. Ama yüz binler, milyonlar bir adaletsizliğe göz kapamak istemedi. Bu ülke için ne kadar büyük bir umut bilseniz.
Şükrü Erbaş’ın “Canı Cehenneme*” şiirinin aksi gibi yani.
Sanırım bunun nedeni insanların kendilerini İmamoğlu’yla özdeşleştirmesi." Ya benim diplomam da iptal edilirse?" Bana ait olan bir ev, bir şey, tapu elimden alınırsa?"
Bu endişe, Saraçhane'yi dolduran kalabalığın temel motivasyonlarından biri oldu. Daha çok genç olmayan, yani Bozdoğan'da değil de daha İBB önündeki kitle için en azından.
Liderlik
Özgür Özel, kitlesiyle iletişim kurma konusunda oldukça başarılı. Tüm ülke tanık oldu ki bir partiye lilderlik sadece kurultaylarda değil, böyle zamanlarda açığa çıkıyor. Özel, aynı zamanda basına karşı dengeli ve ölçülü. Kapsayıcı bir dil kullanmaya özen gösteriyor.
Dilek İmamoğlu’nun sesini ise daha fazla duymak isteyen bir kitle var. Alandakilere sorduğum sorulardan biri de buydu, “Kimi dinlemek istersiniz? Kimin sesini duymak istersiniz?”. Dilek İmamoğlu yanıtını aldım. Çünkü, onun konuşmasını samimi, gerçek, kadınları ve çocukları içine alan bir samimiyette buluyorlar. Ayrıca, Gökçe Gökçen, Asu Kaya, Gülizar Biçer Karaca, Gamze Taşçıer gibi CHP’li kadınların sesini bu mücadelede neden daha çok duymuyoruz?

İBB operasyonu: Gözaltı listesinde kimler var?
Ayrıca, gençlerin koşullarını, mücadele biçimlerini anlamak adına muhabir arkadaşımız Ali Dinç’in haberlerini buraya bırakıyorum:

İstanbul’da üniversitelilerden eylem: "Kurtuluş sokakta, sandıkta değil"

"Hakkımızı savunuyoruz bize coplarla, silahlarla saldırıyorlar"

"Belki bizi de tutuklarlar, bu korkuyla yaşamak istemiyoruz"
Son olarak, Dilek İmamoğlu’nun şu sözleri de burada:
"İmamoğlu sizi dört defa yendi, beşinci defa da yenecek. Aday olsa da yenecek, olmasa da yenecek. Dışarıda olsa da yenecek, içeride olsa da yenecek. Demokrasi talep eden herkesin ortak sesi, ortak nefesidir: Yenileceksiniz."
*Canı cehenneme rahat uyuyanın
Kapısını örtenin perdesini çekenin
Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın
Duvarları ancak çarpınca görenin
Canı cehenneme başkasının yangınıyla
Evini ısıtıp yemeğini pişirenin.
Bahçesine dek gelen alevleri
Şehrayin sanan aptalın
Canı cehenneme,camlarında
Parçalanmış cesetler uçarken
Bir iğdiş incelikle çiçekleri sulayanın.
Mutfakla yatak odası arasında
Çarşılarla gövdesi bencillik hırsı
Yılgınlıkla yenilgisi arasında
Dünyayı tüketenin canı cehenneme.
Orda dağlar bir mezarlık
Bulutlar kan salkımı sular toprakta düğüm
Orda evler oda oda kanarken
Burda yeşerenin canı cehenneme.
Ey bir halkın gözyaşıyla ruhunu yıkayan kin
Ey zulümle yükselen başarı
Ölü sayısına endeksli maaş;
Uzun masallar ardında mağrur
Boynunda ölüm çanıyla oturan güç
Senin de senin de canın cehenneme
Ey sultan hamit tuğralı korucu alayları
Kardeşi kardeşe kırdıran siyaset. . .
Bir gün elbet bir gün elbet
Örter üstünü bu ağır yanlışın
Sevgiyle, yalnızca sevgiyle işlenen
Bir dal incelik, bir simli gülüş
Bir kardeş mavi.
(EMK)
Cinsiyetçi olmayan küfür, şiir gibidir

Özel'den Erdoğan'a: Korkmuyorsan adayımız Silivri Zindanı'nda

PROTESTOLAR 5. GÜNÜNDE
Dilek İmamoğlu: Ekrem bey, sizi 4 kere yendi 5 kere de yenecek

Özgür Çelik: Yol haritamız sandık

DEM Parti bir kez daha Saraçhane’de: İmamoğlu’nu tutuklamanın kime ne faydası var?
