Geçen hafta Kaliforniyalı bilim insanları, açık bir mektup yayınladı. Mektup, Kaliforniya Eyalet Senatosu'na sesleniyor. Konu, Senato'nun HR35 kararı. Karar, İsrail devletinin politikalarını eleştirmeyi, nefret suçu kapsamına alıyor. Bu politikaların eleştirilmesi, yahudi düşmanlığı sayılıyor.
Kaliforniya sakini bilim insanları, kararı, ifade özgürlüğüne vurulmuş bir darbe olarak değerlendiriyor. Ancak -karara göre- anti-semitik propaganda yapıyorlar; ve anti-semitizm, ifade özgürlüğü içinde savunulamaz.
Mükemmel bir kısır döngü!
Yasaya, ifade özgürlüğünü engellediği sebebiyle karşı çıkamıyorsunuz, çünkü yasayı eleştirmekle ifade özgürlüğünü engellemiş sayılıyorsunuz.
İtirazları susturmak her zaman bu kadar barışçıl olmadı.
Yukarıdaki stratejinin gelişimini anlamak için mafya filmleri yol gösterici olabilir. Sopranos dizisinin bir bölümünde baş kahramanımız Tony amcası tarafından vurulur. İyileşme döneminde gücünü kaybetmiştir. Adamlarının, onu pek takmadığını görür. Otoritesini sağlamlaştıracak bir yol bulmak zorundadır. Ortamdaki en iri ve genç adam olan korumasını güzelce bir pataklar. Yaralarına pomat basmak zorunda kalır ama sonuçta otorite sağlanmıştır. Tony, her bir adamıyla ayrı ayrı ve kendi yaralarını acıtmayacak seviyede ilgilenebilirdi. Bunun yerine tümüne yeterince kuvvetli bir mesaj gönderecek stratejiyi tercih etti.
Stratejinin püf noktalarını deşmekte fayda var. Filmlerden gördüğümüz kadarıyla, mafya organizasyonları, Tony'nin stratejisini, haraç toplamakta kullanıyor. Belli bir bölgenin haracını yemek istediklerinde önce bunu bildiriyorlar. "Ne dediğimi anlıyorsun değil mi? Kimsenin canı yansın istemeyiz dostum" diyorlar. Ama genelde yöre halkı buna pek itibar etmiyor. Bu noktada kötü adamlar, herkesi tartaklayabilir, tüm dükkanların camlarını indirebilir, hatta mahalleyi yakabilir. Bu strateji, çok maliyetli olacaktır, kolluk kuvvetlerini dikkatini gereğinden fazla uyandıracaktır ve en önemlisi insanlar iş yapamazsa haraç da toplanamayacaktır. Öyleyse yeni bir strateji gerekiyor.
Filmlerde etkin çözüm olarak, mahalleden rastgele seçilen bir iki dükkan yakılıyor ve sahipleri pansumana götürülüyor. Sonra herkes haracını adam gibi vermeye başlıyor. Çünkü mafyanın tehditlerinin boşuna olmadığını görüyor. Aslında bu noktada mafyanın kredisi tükenmiştir. Herkese birden aynı enerjiyi harcayamayacak durumdadır. Sonuçta bu büyüklükte bir saldırıyı herkese birden uygulayamayacağı için bu stratejiyi seçmiştir. Yani yöre halkı para vermezse başlarına daha kötü bir şey gelemez. Fakat kimse ilk itiraz eden olmak istemediği için herkes paşa paşa zarfları doldurur.
Örneklerin ortak noktası tarafların orta yolda buluşma imkanının olmamasıdır. Tony, ya otoritesini tamamen kaybedecektir ya da herkes ona boyun eğecektir. "Az otorite kurayım, azıcık aşım, ağrısız başım" diyemez. Mafya, bir dükkandan alıp diğerinden almamazlık edemez. Buraların-bir-enayisi-ben-miyim psikolojisi buna izin vermez. Ancak herkesi birden adam akıllı benzetmenin de imkanı yoktur; herkesi azcık dövmek ise bir işe yaramaz. Öyleyse en güzeli, bir kaç kişi üzerinden tüm yöreyi marjinal hale getirmektir. Geri kalanı, ilk itiraz eden olma korkusu halleder. Aynı strateji yetmişlerde Arjantin'de Ford araçlarla dolaşan sivil polisler tarafından kullanılmıştır. kıl hocaları kuzeyli istihbarat uzmanları senelerce Al Capone'larla uğraşa uğraşa hatrı sayılır bir deneyim kazanmış ve bu bilgileri dostlarıyla hep paylaşmıştır. Az kişi yoluyla oluşturulan büyük korku, itirazları önlemekte önemli bir maliyet avantajı sağlar. Hatta, görüldüğü kadarıyla, kalıcı bir sessizlik bile kurulabiliyor.
Amerika veya İsrail gibi modern ülkeler mafya üyeleri kadar şanslı değil. Muasır medeniyetler oldukları için otorite kurmak istediklerinde kaba kuvvet kullanamıyorlar. Bu sebeple otoritelerine karşı itiraz edilmesini en baştan engellemek zorundalar. Bunu yaparken de evrensel bir ilke olan ifade özgürlüğünden taviz vermeyi hiç istemiyorlar. Çözüm, insanların, ifade özgürlüğünü kullanma hakkını kullanmak istememelerini sağlamak. Yani, ifade özgürlüğü yerinde kalacak ama insanlar, bu hakkı tamamen kendi rızalarıyla kullanmaktan vazgeçecek veya kullanmaları yersiz olacak. Çok kolay gözükmüyor değil mi? Aslında şaşırtıcı derecede basit! Evde bile uygulayabilirsiniz.
Örneğin, eşcinsel haklarını savunanların destek bulmasını engellemek istiyorsunuz. Kendini açıkça ifade eden çok az eşcinsel olduğunu biliyorsunuz. Ama eşcinsellere destek veren birçok heteroseksüel olduğunu da görüyorsunuz. Eşcinselleri değil ama destekçilerini bu destekten soğutmak için yukarıdaki kaba kuvvet uygulamalarına hiç gerek yok. Başı çekenlerinden birinin -tercihen aktör veya şarkıcı- yürüyüşte çekilmiş bir fotoğrafının altına "eşcinsel şarkıcı Michael Gerald Boem eşcinsel yürüyüşüne destek verdi" yazıyor, The Sun'da yayınlatıyorsunuz. Michael, eşcinsel olmadığını ileri süremez, zira sanki saklıyormuş gibi görünür ve/veya eşcinseller eşcinsellikten utandığını düşünür. Hiçbir şey söylemeseniz, sükut ikrardan gelir derler. Bu duruma düşmekten korkan diğer heteroseksüeller de destek vermekten çekinir. İşte çözüm! İfade özgürlüğü duruyor, ama kimse kullanmıyor.
Daha karmaşık bir oyunda çok taraflı denge bulabilirsiniz. Diğer tarafları ekarte etmek için benzer bir strateji kullanacaksınız. Size karşı olan tarafların ortak bir söylemini bulursunuz ve içlerinde ki en marjinal (tercihen herkesin nefret ettiği) oyuncuyu seçersiniz. Söylem ile grubu eşleştirirsiniz. Yani, bu söylemi dile getiren herkesin o gruba dahil olduğunu vurgularsınız. İnsanlardaki ikilik saplantısı, "bizden-onlardan" ayrımı, geri kalan işi sizin için yapar. Size itiraz etseler, marjinal olacaklar; sustuklarında zaten sizden olmuş gibi oluyorlar. Oyun teorisi gene yetişti ve günü kurtardı. Artık size dil uzatanların herkesçe dışlanmasının bir yolunu buldunuz. Hatta sizi sevmeyenler bile yanınızda duruyor.
Oyunun tek dengesi bu mu?
Ya da bu denge bozulamaz mı?
Tabii ki bozulabilir. Ancak çok zor. Kaba kuvvete karşı birleşmek mümkün ama kaybedecek bir şeyi olmayan bir mafya organizasyonuna karşı durmak pek akıllıca olmayabilir. Kaba kuvvet kullanılmayan stratejiye karşı durmak ise çok daha zorlu. "Velev ki i...yim" posterini eline almak bir çözüm ama taşıyacak kişi bulunursa. "Taraftar değilim sadece özgürlükler için buradayım" demek en az o kadar zor. İnsan hakları, ifade özgürlüğü, evrensel ilkeler namına biraraya gelmek oyunu bozmanın tek yolu. Fakat onun için taraftar olmayı arasıra bir kenara bırakmak gerekiyor. (BT/HK)