12 Haziran Genel Seçimleri'nin ardından milletvekillerinin yemini aşamasına kavga dövüş gelindi. Kriz kısa vadede çözülecek gibi görünmüyor.
BDP, Hatip Dicle ve diğer KCK tutuklusu milletvekili arkadaşları olmadan Meclis'e gelmeyeceklerini zaten açıkladı.
CHP, Başbakan söz versin öyle gelelim noktasına kadar geldi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu yemin etmeyeceklerini açıkladı.
Diğer iki parti yemin etmek için çoktan yola düştü bile.
Bu yemin meselesi son dönemlerde her seçim sonrası bir kriz vesilesi oldu.
Çünkü yemin metninin içeriği tartışmalı aslında.
Şu günlerde mazruf tartışılageliyor ama zarf tartışılmıyor. Sorun bu kez şekille ilgili.
Oysa seçim sürecinde özellikle Blok adayları için "Yemin etmezler, yemine uymazlar, yemin ederken parmaklarını çapraz yaparlar" gibi kötücül yorumlar yapılıyordu.
Çağdaş bir toplumda, kurumlarda yemin gibi arkaik bir bağlayıcılığın simgesel olmaktan öte bir işlevi olabilir mi?
Çocuklar bir birine "iki gözüm önüne aksın", ekmek, musaf çarpsın", "sevdiğimin yüzünü görmeyeyim" gibi türlü çeşit yeminler ederler; bağlayıcılıkları yemini içerken ne kadar inandırıcı olduklarıyla ilişkilidir. Temel amaç karşısındakini kendine inandırmaktır. Ağzını eğip büküp, gözleri olabildiğine belerterek yemin içen çocuk bir de ortak kutsal değerler üzerine şekli şemali tamam bir cümleyi söyleyebilirse; anlaşma tamamdır. Aksi halde çocuklar arasında sorun çözülmez.
Çocuklar arasındaki inandırma ilişkisi yok 'resmi" yeminlerde. Otoritenin "çalışanına" kendi kurallarını dikte ettirmesi söz konusu. Vatandaş memur olmak için, mezun olmak için, vekil olmak için yemin etmek zorunda bırakılıyor.
Cumhurbaşkanı'ndan vekillere, askerlerden bilirkişilere kadar devlet kademesinde hemen herkes yemin ediyor.
Cumhurbaşkanı mesela; en uzun yemin onda... Yemin şöyle: "Cumhurbaşkanı sıfatıyla, devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyeti'nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim."
Devlet memurlarının asaletleri onaylanırken imzaladıkları "yemin belgesi"nin içeriği bundan çok farklı değil.
Milletvekili yemini gittikçe uzuyor
Milletvekilleri yemin etmeye 1924 Anayasası'nın kabulünden sonra başladı. 1920 Anayasası'nda yemin zorunluluğu yoktu.
1924 Anayasası, vekillerin etmesi gereken yemini şöyle belirlemişti:
"Namusum üzerine söz veririm ki: Vatanın ve milletin mutluluğuna, esenliğine, milletin kayıtsız şartsız egemenliğine aykırı bir amaç gütmeyeceğim ve cumhuriyet esaslarına bağlılıktan ayrılmayacağım."
1961 Anayasası ile metin biraz daha teferruatlı oldu: "Devletin bağımsızlığını, vatanın ve milletin bütünlüğünü koruyacağıma; milletin kayıtsız şartsız egemenliğine, demokratik ve lâik cumhuriyet ilkelerine bağlı kalacağıma ve halkın mutluluğu için çalışacağıma namusum üzerine söz veririm."
1980 Anayasası'nın 81. maddesindeki yemin ise daha uzun ve açık kapı bırakmamaya özen gösterircesine kapsamlı:
"Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim."
Yeminlerdeki değişim, Türkiye Cumhuriyeti'nin her darbe sonrası daha da paranoyaklaştığını gösteriyor. 1980 Anayasası, vekillerin kendisine halel getirmesinden korktuğu için yemin metnine kendisine sadakati "namus ve şeref" bağıyla garanti almaya bile vardırmış işi.
Master öğrencisi: "Atatürk ilkelerine sadık kalaraaak..."
Sadece Cumhurbaşkanı ve vekiller değil daha bir sürü memur ya da görevli için özel yeminler var. Askerler, Anayasa Mahkemesi üyeleri, seçim sandık kurulu başkanı ve üyeleri, banka yönetim kurulu üyeleri ve yöneticileri, Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu üyeleri, TMSF üyeleri, yeminli mali müşavirleri, avukatlar, doktorlar, tanıklar, zabıt kâtipleri, bilirkişilere özel yemin metinleri var.
Hatta ve hatta üniversitelerden mezuniyette bile yemin ettiriliyor. Doktorların ettiği Hipokrat Yemini gibi meslek etiğiyle ilgili değil bu yeminler. (Ki Hipokrat Yemini'nin orijinali bir tün meslek anayasası gibi mesleğin genel kurallarını belirliyordu ve bir işlevi vardı.)
Örneğin Galatasaray Üniversitesi'nin lisansüstünden mezun olan öğrencilerine meslekle alakası olmayan yemin metni şöyle: "Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına ve Atatürk ilkelerine sadık kalarak ülkeme hizmet edeceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim."
Sözün özü devletler yemin ettirmeyi seviyor. En alt kademedeki memurundan en üst kademedekine kadar tüm çalışanlarının sadakatini "yemin bağıyla" garanti altına almaya çalışıyor. (HK)