Annenin beklentilerine pek karşılık vermeyen mutsuz izdivacı kurtarmak için baba, ikinci bir çocuğun aileye dahil edilmesinin faydalı olacağını düşünüyordu.
Anne bir “kaza” sonucu hamile bırakıldığını idrak edip bu ikinci çocuğu doğurmayacağını kararlılıkla ifade ettiğinde kocası onu yalvar yakar ikna etmeye girişmişti. İlk evlatlarının büyütülmesi ve eğitilmesine dair babanın aşırı derecedeki alakası, ne yediğinden ne içtiğine, ne kadar uyuduğundan ne kıyafetler giydiğine varan envaiçeşit müdahalelerde cisimleşmiş ve annenin annelik yapmasına resmen müsaade edilmemişti:
“Milletin sokakta çocuğu mıncıklamasına neden mani olmuyorsun?”
Bunun üzerine pazarlık yapıldı ve baba ikinci evladın yetiştirilmesine pek karışmayacağına söz vererek anneyi doğuma ikna etti.
Gel zaman, git zaman, sonradan aileye katılan evladın çocukluğunda anneyle yaşadığı derin aşk münasebetlerine damgasını vuruyor, en çok resmini çizdiği şeyin ise ahşap bir yelkenli olduğu dikkat çekiyordu. Okuldaki resim dersinde tekrar tekrar çizilen yelkenliler bir yana, sınıf arkadaşları ondan hatıra defterlerinde iz bırakmasını istediklerinde mevzubahis yelkenliyi mutlaka çizerek adeta markası haline getirmişti.
Yelkenli aslında, Ayvansaray’daki meşhur Hürrem ustanın 50’li yıllardan kalma eseri, balta baş, karpuz kıçtan devşirme, babasının yelkenlisiydi; dikkatini çekmeye, hatta cezbetmeye çalıştığı da esasen babasının ta kendisiydi.
Annesiyle sembiyoz derecesinde birbirlerine yakın olmalarına rağmen ikinci evlat muhakkak ki baba eksikliği çekiyordu; yalnız kendisinin değil, annesinin de en büyük rakibi olarak gördüğü yelkenliyi özümseyerek, adeta asimile ederek puan toplamaya çalıştığı kesindi.
İşin enteresan tarafı, evladın denizcilikle arası asgari seviyede olan çıtkırıldım tabiatına rağmen babası yelkenliyi daha ergenken tek başına kullanmasına izin vermiş; oğlan reşit olduğu anda da halen sahip olduğu tek ehliyete, amatör denizci ehliyetine kavuşmuştu.
Bahçede bir tekne mi?
Bahçede bir tekne (Slocum et moi/A boat in the garden) adlı animasyon filmi Paris yakınlarından, nehir kıyısında yaşayan bir ailenin okyanuslara uzanan hayallerine bizi zarafetle dahil ediyor. Yelkenliyle tek başına dünya turu atmış olduğuna inanılan ilk denizci Joshua Slocum sözkonusu ailenin babasına ilham vererek aslında tüm hayatı kasabada geçmiş bir insanın hudutlarını gezegen çapında genişletme dürtüsüne imkân tanımış da oluyor.
Tecrübeli yönetmen Jean-François Laguionie 2024 Lüksemburg-Fransa ortak yapımı 75 dakikalık iyimser filmde bizi İkinci Cihan Harbi sonrasındaki Fransa’nın yokluklara rağmen insanların hayata tekrar sarılma sürecine dahil ediyor. Animasyonda imzasını gördüğümüz Gilles Rudziak estetik beklentilerimizi layıkıyla karşılarken filmde tekne inşasının bir baba ile üvey oğlu arasındaki münasebetin zorluklarını aşmaya ne kadar yaradığına da şahit oluyoruz.
Disiplinli bir ailede yetişmekte olan filmin esas kahramanı oğlan, zamanla hem babasıyla yakınlaşıyor hem de Slocum’un çok satmış kitabının izinden gidip ufkunu çok daha geniş coğrafyaları özümseyerek genişletmiş oluyor.
Gereksiz lafların pek edilmediği bir dönemden bize seslenen şirin animasyon filminin Pascal Le Pennec imzalı müziğinde bilhassa Manuş dokunuşları arada neşelenmemizi bile sağlıyor.
Fiber tekne terörü
İkinci evladın doğup büyüdüğü “müteveffa” Marmara Denizine dönersek, sayısı gün geçtikçe azalmış ahşap yelkenlilere merakı oğlanın deniz araçlarındaki estetik beklentilerinin çıtasını boşuna yükseltip durdu.
Fiber teknelerin soğuk konforu bir yana, kişiliksizlikleri, estetikten yoksunlukları, yani düpedüz çirkinlikleri çağımızda bir pandemi gibi tüm gezegeni sardı ve ayrıca denizler, hürriyetin kontrolsüzce yaşanabildiği bir arena haline geldi.
Sefaletle mücadele ederken, sadece bayrağının rengi solmuş veya bezi aşınmış diye ceza kesilebilen balıkçıların yanıbaşında, denizle pek bir alakaları yokmuş gibi gözükenler deniz trafiği kurallarını yok sayıp hoyratça terör estirmeye başladı (güvenliğe meydan okuyan, teknelerin muhtelif noktalarına çekilen battal boy bayraklar ise sanki bütün ayıpları örtüyordu…).
İkinci evladın şimdiye kadar amatör denizci ehliyetini ilgili makam mensuplarına hiç ibraz etmek durumunda kalmamış olması bir yelkenlinin kaptanlığını yapmasından mı kaynaklanıyordu?
Bu arada evin kütüphanesi Joshua Slocum’unkinin yanında, babasının asla cesaret edemeyeceği maceraları teferruatıyla anlatan birçok denizcinin kitaplarıyla dolup taşıyordu. Babanın Sadun Boro’yu da takdir ettiği, hatta kıskandığı kesindi; fakat Boro dünyadaki diğer maceracılara göre, mümkün olduğunca keyifli bir seyahatten sonra memleketine fazlasıyla geç dönmüştü. Buna rağmen millî bir kahraman gibi karşılanmasını prensipli baba epeyce garipsemişti.
Yelkenci evlat…
Ya hayatının çıkış aradığı bir evresinde, daha önce hayalini hiç kurmamış olmasına rağmen ikinci evladın bir ahşap yelkenliye sahip olmasına ne demeli?
Narsist babasınınkinden daha büyük boyutları bir yana, onu kullandığı coğrafya da çok daha çetin olmasına rağmen alaylı bir denizci olarak kotraya hâkim olmayı başarması sanki eski bir hesabın kapatılması manasına geliyordu.
Yelkenlide ekonomik yaşam sayesinde düşük bir karbon izine sahip olmak amatör bir çevreci olarak onu daha da fazla gururlandırıyordu.
Ayrı ayrı davet ettiği ebeveyninden annesi yelkenlide zevkten dört köşe, babası ise, ilerlemiş yaşından dolayı mı ne, genelde tedirgindi. Temkinli ve dikkatli olmak evlatlara ta başından beri verilmiş tavsiyelerdi; lakin ikinci evladınınki de cahil cesareti değildi…
Bir babanın evlatlarının muvaffakiyetlerini takdir etmesi çok mu zordu?
Doğruya doğru, İstanbul’un Prens Adaları taşralısı, hatta köylüsü olan babanın aboneliği sayesinde, National Geographic dergisinin fotoğrafları çocuklukta evlatların ufkunu epeyce genişletmişti. Akabinde bilhassa ikinci evladın, gezegenin mümkün olduğunca uzak coğrafyalarında neredeyse hiç yabancılık çekmeden seyahat edebilmesinin sebebi belki de buydu ve aslında babasına derinden müteşekkirdi.
Joshua Slocum ise 1909 yılında, daha önce dünya turunu atmış olduğu Spray adlı mütevazı teknesiyle okyanuslara tekrar açıldığında kayboldu, bir daha da bulunamadı…
(RL/AS)