En dipteki bireysel şiddeti doğuran en tepedeki örgütlü şiddettir. Emma Goldman
Avusturyalı Michael Haneke'nin filmografisindeki ilk dönem filmi "Beyaz Bant". Ancak yönetmen "Beyaz Bant'a gelene dek refah toplumlarının arkeolojisini yapmıştır defalarca. Beyaz Bant'ta ise konunun temeline inilir bir bakıma.
Haneke filminin sadece Alman faşizmi ve Protestanlık eleştirisi olarak algılanmasının büyük bir yanılgı olacağını belirtiyor bir söyleşisinde. Ancak gelin görün ki bu ifadeyi ona dair bir gizem olarak değerlendirmekten başka çaremiz kalmıyor. Çünkü film adeta kapitalist batının temelinde yatan Protestan çalışma etiğine karşı yapılmış bir manifesto gibi.
"Beyaz Bant'ta çocuklarına karşı acımasız bir otoriteyi dayatmayan tek kişi eşini kereste fabrikasında kaybeden çiftçi Felder'dir. Çünkü çiftçi köydeki iktidardan payına düşeni almayan tek insandır. Derdi kelimenin tam manasıyla aç kalmamaktır. Felder büyük oğlu, baronesin tarlasına zarar verdiğinde ya da baronesin küçük oğlu Sigi'yi, annesinin öldüğü kereste fabrikasında dövdüğünde şiddetli tepki verir.
Felder bunun dışında çocuklarına zarar vermez. Çiftçinin eşine duyduğu sevgi bazı sahnelerde özellikle vurgulanır. Köyde çiftçi dışında eşine ve çocuklarına sevgi duyan başka kimse yok gibidir. Kısaca filmde iktidar ortaklığının beraberinde gündelik hayatta otoriteye ve şiddete gebe olduğu söylenir. Baron, papaz ve kahya üçlüsü köydeki iktidarın görünür yüzüdür. Ve çoğu yerde yazılanın aksine filmin amacı ataerkilliği eleştirmek değildir.
Filmin iktidar resminde papaz ve baronla birlikte barones de yer alır. Kahya bile bu üçlünün gerisindedir. Barones istediği an evi terk edecek ya da geri döndüğünde "başkasına aşık oldum" diyebilecek güce sahip tek kadındır. Bu gücün kaynağı da kuşkusuz ait olduğu sınıftır - toprak sahibi ailesidir.
Filmde bir intikam çetesi gibi hareket eden çocuklara bakıldığında papazın büyük kızı Klara ve kahyanın iki oğlu dikkat çeker. Baronun iktidarını paylaşan kimi zaman da o iktidarın altında ezilen ailelerin çocuklarıdır söz konusu çocuklar.
Yıldırım Türker 25 Nisan 2010 tarihli Çocuk Açılımı başlıklı yazısında "Çocuklarımızı açlıktan, şefkatsizlikten, soğuktan, tecavüzden koruyamıyoruz. Hayatımızı, geleceğimizi akıllı uslu insanlar gibi kravat ve tayyörlerimize bürünüp tartışırken her şeyin çocuklardan başlaması gerektiğini, çocuklarını gözden çıkaranın gelecekten geçtim şimdiye tutunabilmesinin imkansız olduğunu hiç aklımıza getirmeden. Tekrarlayalım: Nicedir kendi çocuklarını yemekte olan bu aymazlığa en hafif tabiriyle intihar denir. Çünkü bir toplumun intiharı, çocukların katliyle başlar" diyordu.
Michael Haneke de "Beyaz Bant'ta bir toplumun intiharını, çürüdüğünü görmek istiyorsak çocuklara bakmamız gerektiğini söylüyor bizlere aslında.
Haneke ilk kez yapmıyor bunu elbette.
"Saklı" (Hidden, 2005) Fransa'nın Cezayir'e şiddetini iki karakterinin çocuklukları üzerinden anlatırken, Haneke filmografisinin daha önceki filmlerinde de çocukların "nedensiz" şiddetiyle karşılaşmak mümkündür "Ölümcül Oyunlar"da (Funny Games, 1997) gençler bir aileyi esir alır, "Tesadüfi Bir Kronolojinin 71 Bölümü"nde (71 Fragments 1994) 19 yaşındaki bir genç etrafı tarar, "Benny'nin Videosu"nda (Benny's Video 1992) çalışmaktan başka bir şey düşünmeyen ailesi tarafından tipik bir Avrupalı olmaya alışması için yalnızlığa terk edilen Benny, arkadaşını öldürür.
Haneke, çocukları şiddet ve çürümeyi yansıtan bir ayna gibi kullanır filmlerinde. "Beyaz Bant" da bu açıdan Haneke'nin temel izleklerinden biri olan toplumun çürümüşlüğünü ailelerinden intikam alan çocuklar aracığıyla bizlere ifşa eder.(GY/EÜ)