Yazı sözün perçinlenmesidir. Çünkü perçinlenmezse söz uçar. Söz ancak yazıyla tarihe ve sonsuza kalır.
Bir söz yazıya döküldüğü an artık etten kemikten bir bedene bürünür. Söz yazıyla varoluşunu tamamlar. Ama gün gelir yazı da uçar.
Yazı uçunca geriye kalan eylemdir. Eylem her şey bittiğinde geriye kalandır. Çünkü yazı, yazıldığı yerde sonsuza kadar duracak gibi görünse de eylemle zıt düştüğü anda silinir gider. Bazen de söz yazıya değil eyleme dönüşmelidir. Eyleme dönüşmeyen söz, eyleme dönüşmeyen yazı anlamsızlaşır ve kaybolur gider.
Son yolculuk
Tolstoy sözün ve yazının uçtuğunu, kalıcı olan tek şeyin eylem olduğunu anladığı zaman onu ölüme götürecek trene biner.
Son yolculuğuna çıkar. “Savaş ve Barış”, “Anna Karenina” geride kalmıştır, artık romanlarının ötesine geçmesi gerektiğine inanır. Bir halkın kaderine ortak olmadan yazılan her şeyin anlamsızlığını fark eder. Romanları kadar uzun olmayan ama onlardan daha etkili olan ölümcül seyahatini bırakır geriye okurlarına ve tüm Rus halkına.
Knut Hamsun 1920’de aldığı Nobel Ödülü’nü, yazmış olduğu çok güzel romanları Hitler’in önünde eğildiğinde, karısı ile birlikte Nazizm propagandasını yapmak için şehir şehir gezip konferanslar verdiğinde geçersiz kılar.
Eylemi, yani artık faşizmi seçişi, yazdığı bütün güzel şeyleri anlamsız kılar. Bir zamanlar onu çok seven okurlarının artık onu bir yazar olarak görmediklerini hissettirmek için evinin önüne ellerindeki bütün kitapları yığdıkları gün Knut Hamsun için yazı uçup gider. Geriye adının Hitler ile anılması kalır.
Birbirinden güzel uluslararası ödüllü kitapların yazarı Aslı Erdoğan 2016’dan beri yazamadığını söyler. Ağırlaştırılmış müebbet ile yargılandıktan sonra hapisten çıkıp Almanya’ya sürgüne giden yazar birçok röportajında artık elinin yazmaya gitmediğini anlatır röportajlarında. Çünkü artık söz ve yazı bitmiştir onun için.
Eylemin insanı olmuştur. Zorlu sürgün yaşamı, ağır hastalıklarla, ihanetlerle, vefasızlıklarla yaralı yaşamı yazının önüne geçmiştir. Çünkü o da Adorno gibi düşünür; “Bunca kötülükten, ölümden, sürgünden, hapisten sonra yazı yazmak barbarlıktır.”
Bir diğer yazar, sarhoş araba kullanırken üç kişiyi ezerek öldürür, kaçar, bir süre saklanır. Yerine suçu birinin üstlenmesini sağlar. Sonra kanındaki alkol miktarı ve kafasındaki sarhoşluk azalınca gider teslim olur. Yasaların ancak güçlülerce yırtılabilen ağlarını delerek çok kısa bir süre sonra hapisten çıkar. Hiçbir şey olmamış gibi yazmaya devam eder. Ama artık yazdıklarının bir önemi yoktur.
Yazı uçmuş, eylem kalmıştır geride. Üç kişiyi öldürmenin yüküyle doludur hayatı.
Bir diğer şair sadece on dokuz yaşındayken bugüne kadar yazılmış en güzel şiir kitaplarından biri olan “Cehennemde Bir Mevsim”i yazar. Yirmi bir yaşında şiir yazmayı bırakır. Öleceği otuz yedi yaşına kadar İskenderiye’de, Habeşistan’da, Kıbrıs’ta türlü türlü işler yapar. Verlaine ile olan ilişkisini koparır. Artık onun için yazı bitmiş, hayat başlamıştır. Yazmak anlamsızlaşmıştır.
Yazmayı erken bırakan bir başka yazar Oscar Wilde da “Yaşamı tanımadan önce yazıyordum, şimdi ise yaşamın anlamını bildiğim için yazacak bir şeyim yok” diyerek yazıyı yaşamın gerisine öteler, yaşamı önceler. Belki de Reading Zindanı’nda geçirdiği kötü günler onun yazma hevesini ortadan kaldırır. Aslı Erdoğan gibi zindandan sonra yazmak artık anlamsız gelir ona.
Söz gibi yazı da uçar bir gün. Yazı bazen anlamını yitirip eyleme dönüştüğü için uçar gider, bazen de eylem ile yazının uyumsuzluğu yazıyı geçersiz kılar. Yazı uçar geriye eylem kalır.
(AK/EMK)