yazmak çok yönlü bir eylem. temel bir ilişki ve ifade biçimi. tıpkı konuşmak gibi.
birbirine üstün ya da eksik yanları var. konuşurken daha doğrudan bir ilişki kuruluyor. konuşan daha aktif oluyor dinleyene göre. diyalog olduğunda bu bakımdan kısmi bir eşitlik olsa da, karşılıklı olarak belleklerin kaydetme ve geri çağırma güç ve kapasitesine bağlı olarak daha kısa ömürlü bir etki yaratıyor konuşma, kayıtların izleri daha yüzeysel.
ama bu yolla duyguları ifade etmek daha kolay! çünkü söylenenlerin ötesinde sesin iniş çıkışları, tonu, müzikalitesi de var. bunlar da ayrı bir hava ve etkileşim yaratıyor.
üstelik konu, söyleme yeteneği ve gücü, anlatma tarzı, konuya hakim olup olmama, konuşmanın içindeki bilginin az ya da çokluğu, dinleyeni etkileme isteği, onun verdiği tepkilere göre değişmesi gelişmesi olanaklı. yazmak ise her şeyden önce yazma anında "tekil", "bireysel", "kendince ve kendinde" bir eylem.
yine konu, konuya hakim olup olmama, yazma tarzı ve üslup, sahip olunan bilgi, amaç, yönelinenler, nasıl bir etki yaratacağının kestirilmesi gibi etkenlere bağlı olarak uygulaması, içerik ve biçimi, dolayısıyla etkisi değişen bir etkinlik. konuşmaya göre en üstün yanı "kalıcı" olması. herhangi bir zaman, herhangi birinin dönüp yeniden bakabilmesi, anımsanabilmesi.
eğer bir okuyan olursa, onun anlağında yeniden üretilmesi, çoğalması ve gelişme potansiyeli de diğer üstün yanları.
yazmak "sağaltır"
yazının bir başka yanı da "sağaltıcı" etkisi. bu etki kuşkusuz konuşmada da var. ama konuşmanın sağaltabilmesi için bir dinleyenin varlığına gerek var. oysa yazma konusunda kağıt ve kalem yeterlidir, aslında yazılanları ilk bilenler onlar olduğu için bir anlamda konuşma sırasındaki "dinleyen" olma görevini üstlenir. bu aslında yazanın kendisini dinlemesidir.
dolayısıyla yazma eyleminde bir başka kişiye, hatta o yazılanı okuyacak birisine bile gerek yoktur. kişi bu yolla hem içindekileri dışa vururken, hem de kendine bir ayna tutmuş olur.
o aynada eğer doğru şeyi görürse, onu daha iyi kılacak olanın ne olduğunu da fark edecektir. kendini ve gelişimini doğru çözümlemek için yazmaya gerek vardır.
yazının kalıcılığı onun bir tarih yazımı bağlamında bir "veri/malzeme"olması sonucunu da doğurur. olan bitenlere dair içeriği kuşkulu olsa da en kesin kanıtlar onların arasındadır. yazma eyleminin tüm öğeleri tarihsel bakımdan birer veridir. kullanılan kağıt, kalem, mürekkepten yazma biçimine kadar pek çok özelliği gelecekte bugüne dair veriler sunar.
yazma eylemi her aydının mutlaka, ama aslında her insanın yapması gereken en önemli görevlerden bir tanesidir bana göre.
yerleşik ya da gezgin olmak
çok yazanlar çok görenlerden, çok görenler de çok gezenlerden çıkar. gerçekten de gezerken yazmak daha kolaydır. çok fazla uyaran, sonradan anımsanması gereken çok şey vardır.
ama yazmak için "kentli" ya da "yerleşik" olmak gerekir yine de. yazmayı öğrenmek ve yazmak için yerleşik yaşama geçmek gerekiyor. çünkü her şeyden önce yazının farkında olmak yerleşik hale gelince mümkün olmuş.
yazılanın okuyucuya ulaşması için de bu gerekli. onun için erken dönemde yerleşik yaşama geçenlerde yazma eylemi daha yoğun ve daha sık rastlanıyor.
tersten söylersek yazmamızın, yazanların az olmasının nedeni "kentli / yerleşik" bir toplum haline gelmemizin başka toplumlara göre daha geç ve daha az olmasıdır. yerleşik hale gelenlerimizde bile bir gezginlik hali asıl durumdur. gezen toplumlarda ise bizim gibi sözel eylem ve konuşmak temel ifade biçimi.
yazanın ve yazarın sorumluluğu
yazanların, özellikle de iyi yazanların bir sorumluluğu da yazmayanları yazmaya, yazanları ise daha iyi ve daha güzel yazmaya yönlendirecek çabalarda bulunmalarıdır.
yazmanın teknik bazı özellikleri olsa da aslolan bir yazarın ne anlattığından ziyade nasıl anlattığının yazdıklarından çıkarak ortaya konulmasıdır. anlatım ve anlatmanın farklılığını asıl olarak bakış açısı, bakılana nasıl bakıldığı, o bakma ve bakılanı ifade sürecindeki etkileşimler ve geçmiş deneyimlerdir. deneyimleri aynen aktarmak olanaklı değilse de sonuçları bilgiye dönüşme potansiyeli olan verilerdir.
bunların kategorik bir şekilde öğrenmeyi kolaylaştıracak şekilde örgütlenmesi ve bunun da ifade edilmesi yazma eyleminin ve yazanların geliştirilmesi bakımından önemlidir.
neden yazıyorum?
öncelikle yazmanın yukarıda belirttiğim tüm nedenlerle yaşamım için gerekli, hatta zorunlu bir eylem olduğunu düşünüyorum. yazma amacım, öncelikle öznel de olsa hem bireysel, hem de toplumsal düzlemde tarihe bir kayıt daha düşme isteğimdir.
zamanın yaşadığım diliminde ben vardım, yaşadım ve yaşarken bazı şeyleri gördüm, izledim, bunları başkaları görsün ya da görmesin kaydetmek gerekir.
bu kayıt fotoğraf makinelerinin, video kameraların kaydedemediklerini de ortaya koyan bir niteliktedir. tarih toplumsal olanın anlatımı olarak tanımlansa da o toplumu toplum yapan asıl olan bireylerdir ve o bireylerin bireysel tarihleri aslında tarihi belirler, değiştirir.
bu belki suyun bir kaba damlamasından farklı görünmez göze. ama damlatanların sayısı, süresi, kabın şekli gibi özelliklere ve etkenlere bağlı olarak kap sonunda suyla dolacak ve belki de taşacaktır. değişim suyun taşmasıdır. ama tarih yalnız kabın dolma anı ve dolmuş olması değildir. aynı zamanda o damlaların damlama süreci ve nasıl damladığıdır da.
başka bir deyişle tarih varılan yerde oluşmaz, yolculuğun kendisi de tarihtir. onun için bireysel olarak yazmak tarihe önemli bir veri ve destek sağlar.
beynin gelişmesi işlevi
diğer bir amacım kendi gelişimimi sağlamak ve bunu izleyebilmektir. yazma eylemi sırasında beyin sürekli bir faaliyet içindedir. bu faaliyet de her sürekli faaliyet gibi faaliyette bulunan organı ve o organa sahip olan kişiyi geliştirir.
yeryüzündeki tüm canlıların bir işlevleri vardır. insanın tüm diğer canlılardan farklı yanı gelişme potansiyeli sonsuz (?) olan beyinleridir. insan soyunun türlerin evrim sürecindeki görevleri de o beyni geliştirmektir bana göre. bunun için ise her şeyden önce beynin çalışması gerekir. beynin çalışması asıl olarak düşünerek ve düşündüğünü ifade ederek gerçekleşir.
yazmak ifade yollarından birisi olduğu için beynin gelişimi bakımından önemlidir.
yazmamın bir başka amacı, diğer bireylere, topluma ve insanlığa karşı en azından onların da beyinsel gelişmelerini sağlamak, belki de başka eylemlerde bulunarak gelişimlerini sürdürme bakımından katkıda bulunmaktır.
her bakış açısı, aktarılan her bilgi ve ifade edilen her düşüncenin ilişkide bulunduğumuz diğer insanlar bakımından bir etkisi, belki de bir yararı vardır. dolayısıyla benim aynı yolla aldıklarımı başkalarına da sunmak yazmamın amaçlarından bir başkasıdır.
nasıl yazıyorum?
yazılması gereken bir olay, durum ve düşüncenin varlığı kuşkusuz ilk noktadır.
ikincisi yapma isteği ile bunu yapacak koşul ve olanaklara sahip olmaktır.
bunlar tamam olduğunda kendimle baş başa kalabileceğim ortamlarda, en azından olumsuz dış etkenlerin en az olduğu zamanlarda yazarım. kalabalıklar ve hareket hali ise yalnızca sonradan yazılacak olanlara rehber olacak unsurların kaydı ve biriktirmeyi sağlar benim için.
yazdığım konuya dair ön bilgilere sahip olmak gerekir kuşkusuz. bir konuda hiçbir şey bilmeden yazmaya başlanamaz. öncelik o bilgilere sahip olmaktır.
bildiğimi düşündüğüm konularda sahip olduğum bilgiyi yazmaya oturmadan önce yine de doğrulamaya çalışırım. bu evrede doğrulama için gerekli kaynakların güvenilirliği ve herkesçe kabul edilir kaynaklar olması önemlidir.
sonrasında ele aldığım konuyu anlaşılır hale nasıl getireceğimi düşünürüm. belirli bir sistemi olması algılamayı ve anlamayı kolaylaştırır.
bunu yaparken de temel olarak analitik yaklaşımı benimserim. çok boyutlu, çok yönlü, çok etmenli biçimde, yalnız şimdiyi değil, geçmişi ve geleceği de öngörerek, başka bir deyişle "diyalektik" bir temelde düşünerek yazmaya çalışırım.
her olay, durum ve konudaki "tekilliği" gözden kaçırmadan, onun içinde yer alacağı "çoğulluğa" yönelik sonuçların çıkarılması, en azından o yönde ilerlenmesi ve bir katkıda bulunulması benim açımdan önemlidir.
farklı yerden ve "hak temelli" bakmak
yazdığım konu her neyse, onun yanları ve taraflarını öncelikle ortaya koyup o taraflardan en az kendini ifade edenlerin tarafından ve onlar açısından ele almaya çalışırım. onların gördüğü şeyi görmeye çalışmak, onların baktığı yerden bakmaya gayret ederim.
kuşkusuz onların gördüğünü aynen görmek için onlardan birisi olmak gerekir. bunu yapmak her zaman çok kolay değildir ama denerim. çünkü etki de etkilenen de ancak buradan kaynaklanarak anlamlı hale gelecektir.
insanı insan olmaktan kaynaklanan doğal haklara sahip bir canlı olarak değerlendirerek olaylara ve durumlara "hak temelli" yaklaşmaya çalışırım.
bunu yaparken doğadaki tüm canlılara göre insanı daha yukarıya koymayı kastetmiyorum kuşkusuz. doğadaki her canlının, hatta tüm cansız nesnelerin bile varlıklarından kaynaklanan ve varlıklarını sürdürmeleri gerektiğine olan inancımdan kaynaklanan bir yaklaşımı benimserim.
bu noktada doğada doğal olarak varolan şiddeti kabul etmekle "şiddetsizliği" öncelikli bir tutum olarak yeğlerim, yazılarımda şiddeti bir unsur ve araç olarak kullanmamaya, dilin bu yönünü olabildiğince törpülemeye, olabiliyorsa hiç yer vermemeye çalışırım.
çok bilmek bir erk yaratır. çok bilince "didaktik" olunur. bu ise kendi içerisinde dolaylı bir "şiddet" barındırır.
aynı noktadan yola çıkarak toplumda ve insanlar arasında, hatta olgular, durumlar ve konular arasında bir erk/egemenlik ilişkisi kurmamaya, varolanları eleştirerek ve reddederek yaklaşmayı yeğlerim
kurgu ve ayrıntı
ancak yazıların belirli bir "öncelik/sonralık", "birincillik/talilik" bağlamında sıralanan bir "kurgusu" olmalıdır. o kurgunun anlama ve kavrama açısından, birbirleriyle bağlantı halinde ve akış içinde olmasını hedeflerim.
anlattıklarımın neden ve sonuç ilişkilerini ve kanıtlarını da ortaya koyarak olabildiğince basit, doğrudan anlatmayı yeğlerim. çünkü öğrenmek için bu ilişkileri bilmenin gerektiğini düşünürüm. bu ilişkiler bir mantık çerçevesinde ve tutarlı ise anlatılanın tamamının okura/alıcıya geçmesi olanaklı olacaktır.
bunu yaparken okumayı kolaylaştıracak şekilde olabildiğince kısa cümlelerle ve basit bir şekilde ifade etmek önemlidir.
düşüncenin akışını izlemeyi kolaylaştıracak bölümlemelerle kısa paragraflar halinde ve belirli aralarla da "ara başlık"lar koyarak, yazıyı bölümler halinde yazmaya çalışırım.
ayrıntı önemlidir, çoğaldıkça somutluk ve gerçeklik duygusu da, payı dolayısıyla etkisi de çoğalır. küçük de olsa, dar ya da kısıtlı da olsa, somuta inmeden ve ayrıntıyı göstermeden istediğim etkinin ortaya çıkmayacağını bilirim. onun için ayrıntılara önem veririm. aslında beynin ve düşüncenin gelişmesi de o ayrıntılar sayesinde olur.
yeni, farklı olan ve "eleştiri"
daha önce dile getirilmemiş noktaları konuları seçmek, onların kolay ya da zor olsa da görülebilecek yanlarını ortaya koymaya çalışırım.
yazmanın geliştirici, güçlendirici, birleştirici, çoğaltıcı, zenginleştirici olması gözettiğim diğer unsurlardır. bunların hem kendi açımdan, hem de yazdıklarımı okuyacak olanlar açısından gerçekleşmesi için gayret ederim.
geliştirmek için eleştirmek gereklidir. hem kendi açımdan, hem okuyan açısından hem de toplumsal gelişme için eleştiri önemlidir. ama eleştiri ile kötüleme ve olumsuzlama arasında fark vardır.
eleştiri daha iyi, daha doğru ve daha güzeli amaçlamışsa önemlidir. tabii bunun kabul edilir bir şekilde ifade edilmesi de önemlidir. olumluluk ve yapıcılık bu bakımdan önemlidir.
çok fazla yap(a)masam da yazılanı keyifle okumayı sağlayacak bir diğer önemli nokta yazının içinde konuyu güçlendirecek, hoşluk katacak, dersler çıkaracak anılar ve anekdotlardan söz etmeye çalışırım. herkesin yaşamında pek çok anı vardır, onların yerinde ve güzel biçimde anlatılması, anlatılan konuya okurun da dahil olmasını sağlar.
yazım biçimi, sözcükler ve diğer olanaklar
anlatmaya çalıştıklarımı ve düşüncelerimi başka yönlere sıçratacak, çağrışımlar yaratacak buluşlar, sözcük oyunları, çok anlamlılığı doğuracak sözcüklerin kullanılması gözettiğim diğer noktalar arasındadır. bu bağlamda çift ve tek tırnak işaretleri en büyük yardımcılarımdan birisidir.
bunları kullanırken genellikle vurgunun dışında başka şeyler aklıma gelir ve onların okurlarca da keşfedilmesini isterim. keşfedememek çok önemli değildir, başka bir deyişle keşfedilmemesi yazının anlatmak istediklerinde bir eksiklik aratmaz; ama fark edilirse yazının daha keyifle okunduğunu düşünürüm.
yazmanın temel aracı yalnız kalem, kağıt ya da bilgisayar değildir. asıl araç sözcüklerdir. sözcükleri doğru kullanmak, doğru yazmak, farklı anlamlarını bilmek, aynı anlama gelen birden ok sözcüğü bilmek, o sözcükler arasındaki nüansların ayrımında olmak çok önemlidir. çok sayıda farklı sözcük kullanmak da dili ve beyni geliştiren temel unsurlar arasındadır.
bir dili dil yapan kuralları ve yazarken gerekli olan ve anlatımı kuvvetlendiren "imlâ / yazım" kurallarını bilmek, kendimce onları geliştirecek yeni kurallar icat etmek ve yazarken bunları kullanmak da nasıl yazdığım konusunda söyleyebileceğim diğer unsurlar arasındadır.
okunmak geliştirir
bunların tümü bir "yazan"ın üslûbunu ve yazma biçimi oluşturur. eğer çok iyi yapılmış ise bir yazı onun yazarından başkası tarafından yazılamayacak bir yazı ise iyi bir yazıdır.
yazmak, yazdığının okunduğunu bilince, öğrenince daha güzel olur. çünkü okuyan bir kişi bile olsa en azından sürecin temel bölümlerinden birisi tamamlanmıştır. eğer buna yazılanla ilgili bir değerlendirme, farklı ve yeni ifadeler, hatta tartışma da eklenirse, o zaman yazan "yazar" olduğunu hisseder. yazmayı keyifli kılan da budur.
bu yazıyı yazılarımı düzenli okuyanlar öncelikli olmak üzere tüm okuyanlara, dahası yazma konusunda bir faaliyette bulunanların içinden "başkaları nasıl yazıyor acaba" diyerek merak edenlere bir "kılavuz" ya da "rehber" veya bir "dipnot" olarak yazıyorum. en azından daha iyi anlaşılmak adına.
ayrıca yararlananlar olursa bundan da ayrıca mutlu olacağım. (MS/AS)