“Yaz geçer yine gelir/yaz geçer iyi gelir sözcükler” diyor Murathan Mungan “Yaz Geçer” kitabındaki şiirlerine girizgâh olarak… Bu yaz, bizim için her yerde sarf edilen sözcüklerden ziyade, pırıl pırıl 14 genç sporcunun hocaları ve tüm ekip üyeleri ile birlikte kazandıkları başarıların iyi geldiği bir yaz oldu… Deyim yerindeyse, tüm dünyanın gözleri önünde sergilenen performanslar silsilesi bir voleybol topunun ardından izlediğimiz yaşamın ta kendisini, tecrübe etmekten sonsuz keyif aldığımız kısmını oluşturdu. Böylece hepimiz bir sonraki yazın gelişini şimdiden, yaz daha tam bitmeden bekler olduk. Voleybol sahasının içindeki ve etrafındaki yaşam, bizim uzun süredir deneyimlediğimiz versiyonun bir adım ötesine giderek bir şeylerin mümkün olabileceğine, yazın yine geleceğine dair inancımızı yeniden inşa etti.
Zannediyor musunuz ki Kadın Voleybol Takımımız sadece beklendiğinden başarılı bir takım sezonu geçirdi? 30 Mayıs 2023’te 299 puanla 7. sırada Milletler Ligi ile başladığımız yaz dönemini 397,5 puanla dünya birincisi olarak kapatıyoruz. Milletler Ligi şampiyonluğu, Avrupa Şampiyonluğu ve son olarak Olimpiyat elemelerini namağlup, son anda şapkadan çıkan kupa da dahil olmak üzere tam 3 kupa… Oyuncularımızın bir kısmı bu süreçte rüya takımlara girdiler. Yepyeni bir antrenörle ilk defa kurduğumuz sistemin çeşitli varyasyonlarda çalışmasını sağladık. Sonuç olarak 2023 yılında, ortaya Cumhuriyetin 100. yılında Türkiye’ye verilmiş bir armağan ortaya çıktı…
Bunlar işin görünür kısmı; kitleleri televizyon başına, büyük alanlardaki maç gösterimlerine sürükleyen koskoca bir hareketin arka planına göz atmakta fayda görüyorum.
***
Takip edenler bilir; voleybolda her sene lig bittikten hemen sonra mayıs ortası ya da sonu gibi VNL (Voleybol Milletler Ligi) ile milli takım sezonu başlar, sonra da senesine göre Avrupa Şampiyonası ya da Dünya Şampiyonası ile devam eder. Bu sene maceramız erken başladı… 2022 yılında hem VNL’de, hem de Dünya Şampiyonası’nda alınan sonuçların yeterince tatmin edici olmaması üzerine federasyonumuz antrenör değişikliğine gitme kararı aldı. Bu noktada, takımımızı 2017 yılından beri çalıştıran, aynı zamanda Vakıfbank takımının da antrenörü olan Giovanni Guidetti’nin bu yıla kadar takımımız için yaptığı yatırımı dile getirmemek büyük hata olur. Kuşkusuz, Guidetti ile 2003 yılından beri süregelen “Filenin Sultanları” geleneği başka bir boyut kazandı ve hemen hemen tüm turnuvalarda kazanılan başarılar birbiri ardına geldi. Ne var ki, bir noktadan sonra her iki tarafın da birbirini besleyemeyecek noktaya gelmesi üzerine TVF, aldığı karara istinaden antrenör arayışına girdi ve ocak ayı başı itibarıyla halihazırda Sırbistan Kadın Voleybol Takımını ve İtalyan Imoco Conegliano‘yu çalıştıran Daniele Santarelli ile 6 yıllık opsiyonlu sözleşme imzaladığını duyurdu.
Aslında, bu andan itibaren bu yazın rüya gibi geçeceği belli olmuş gibiydi; şiir gibi bir yaz bizi bekliyordu. Zira Santarelli’nin dünya şampiyonu yaptığı Sırbistan ile sözleşmesi iptal noktasına gelmiş, federasyonumuz sunduğu teklifle Santarelli’yi ikna etmişti. Yani bir anlamda, kadın voleybolu çalıştırıcılığında kariyerinin en parlak noktasındaki antrenörle, asla olamaz denilecek bir dönemde federasyon başkanı M. Akif Üstündağ’ın büyük çabalarıyla bir anlaşma gerçekleştirilmiş oldu. O dönem çoğu insan bu teklifin yeni antrenörümüz tarafından daha çok maddi kaygılarla kabul edildiği gibi bir fikre sahipti; ancak, yaz sezonunun son turnuvasının bittiği gün bunun böyle bir şeyden ibaret olmadığı çok daha iyi anlaşılmış oldu.
***
Bu hamleyle birlikte, kocaman bir yapbozun parçaları hızlıca birbirine oturmaya başladı. Aynı zamanlarda, voleybol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük yeteneklerinden biri olan Kübalı Melissa Vargas’ın Türkiye Kadın Voleybol Takımına katılabilmesi için geçmesi gereken süre de bitti. Ve hepimiz bir önceki yılın travmalarından kendimizi arındırmaya çalışarak Santarelli ve Vargaslı milli takımın nasıl bir şey olabileceğini hayal etmeye başladık. Sanırım bu kadarını hiç kimse hayal edemiyordu… Melissa’nın hikayesini de bu ana kadar hemen herkes öğrenmiştir diye düşünüyorum. Ama özetle şunu söylemeden geçmek istemiyorum; bu olay klasik bir oyuncu devşirme hikayesinden ziyade, bu muazzam haliyle bile kariyerinin en üst noktasına henüz çıkmamış 23 yaşında gencecik bir sporcunun, voleybola aşık bir kadının kendi ülkesinde yaşadığı şeylerden sonra yaralarını sarma hikayesidir. Vargas, kendi yaralarını sararken bizim gibi büyük bir potansiyele sahip bir takımın ezelden beri tamamlanmasını beklediği bir parça yerine oturmuş oldu; hatta bir önceki yıldan kalma hayal kırıklıklarımız yerini neşeye, heyecana ve enerjiye bırakmış oldu. Hatta bir anlamda, tüm dünya böylesi bir sporcu ile oynama şansı buldu; Türkiye Kadın Voleybol Takımı da buna vesile olmuş oldu.
Melissa’nın takıma katılmasıyla birlikte uzun süredir tek pasör çaprazımız olan yıldız oyuncumuz Ebrar’ın (Karakurt) durumu bir süre kafaları kurcalarken, eşsiz bir iletişim becerisine sahip hocamız, her iki yıldızı aynı anda sahada tutmanın yollarını ararken Ebrar’ı smaçör pozisyonuna çekerek bir olasılık yaratmaya çalıştı. Ve çoğu insan bunun hâlâ çok farkında olmasa da Ebrar çok büyük bir fedakârlık göstererek pozisyonunu değiştirmeyi kabul etti; dahası üç turnuva sürecinde bu pozisyonda da azımsanamayacak kadar başarılı olup Avrupa şampiyonası rüya takımına seçilmeyi başardı. Bana kalırsa, onun için bundan daha zoru, bazı maçlarda Santarelli’nin rotasyon kurgusu gereği pasör çaprazı oynamaya devam etti. Normal şartlarda hiçbir sporcunun kolay kolay kabul etmeyeceği bir görevi, salt milli takımın başarısı için sorgusuz sualsiz kabul edip elinden gelenin en iyisini, hatta çok daha fazlasını yaparak yaz sezonunu bitirmiş oldu.
Bu durumu sadece oyuncu açısından değerlendirmek yine eksik kalacaktır. Tüm bu olasılıklar sayesinde karşı takımlar için her daim bir muamma, kapalı bir kutu olarak kalmaya devam ettiğimiz için hem bizim takım hem de karşı takımlar her daim bir sürprizle karşılaşıyor. Böylece ne bizim oyunumuz aynı kişilerle, aynı rotasyonla monoton bir hal alıyor, ne de taktiksel anlamda karşı takımları rahat ettiriyoruz. Kaldı ki bütün yaz boyunca voleyboldan anlayan anlamayan herkes kadroya dair sürekli bir eleştiri halindeyken, Santarelli bana kalırsa aslında yedek oyuncusu olmayan, herkesin ilk 6 olduğu, ideal kadro diye bir kavramın olmadığı, ama hepsi kendi pozisyonlarında üst düzey oyuncuların olduğu bir takımda belli başlı sistemler oluşturmaya çalışıyordu. Böylelikle, takımdaki herkesi her daim formda tutarak bu opsiyonlar silsilesini canlı kılmış oldu.
Yapbozun bir parçasını da antrenörümüzün böyle bir yaklaşım benimsemesinin tüm oyuncular üzerindeki olumlu psikolojik etkisi oluşturuyor. Santarelli’nin potansiyel oyuncuları kazanmak konusundaki tavrını Sırbistan Kadın Voleybol Takımında takıma küsmüş oyuncuları teker teker davet edip sonrasında onlarla birlikte Dünya Şampiyonası’nı kazanmış olmasından biliyoruz. Bizde de benzer bir yaklaşım sergileyerek başta Gizem Örge olmak üzere farklı oyuncuları geniş kadroya dahil etti ve az önce bahsettiğim şekilde bütün oyunculara yaz boyunca süre verdi. Bizim için özellikle geçen yaz sezonundan sonra devrim niteliğinde olan bu hareket sayesinde takımdaki bütün oyuncular kendilerini bir bütünün parçası olarak hissedebildiler ve bu durum bugünkü başarının elde edilmesinde en büyük etken olarak düşünülebilir; iyi niyet, iletişim becerisi, oyunculara inanıldıklarının, güvenildiklerinin hissettirilmesi… Dolayısıyla, takımda bu zamana kadar süregelen as oyuncu/yedek oyuncu anlayışının hâkim olduğu hiyerarşik düzene de bir son verilmiş oldu. Genel olarak baktığımızda hocamız her anlamda bize iyi geldi; bugün itibarıyla geri sararak düşündüğümde bizim takımın antrenörü olmak da onun kariyeri için daha önce karşılaşmadığı şekilde bir meydan okuma oldu. Eminim sözleşmeyi imzalarken bu kadar sevgiyi, ilgiyi ve tüm kadın milli takımlar düzeyinde bir potansiyeli kendisi de hayal edemezdi, ama baktığımızda öncesinde bir parça farkında olduğu ve etkilendiği potansiyelin bu şekilde açığa çıkmasına vesile olmak onun için de bağımlılık yapacak bir şey olduğuna inanıyorum. Bütün bunları düşündüğümüzde bizleri altyapılarla ilgili nasıl projeler beklediği ayrı bir merak ve heyecan konusu…
Son olarak ekibin en göz önünde bulunan kısmı, oyuncularımız için söylenecek çok şey var… Baktığımızda çoğunluğu yalnızca 20’li yaşlarında olan genç insanlar… Yaz boyunca gördükleri ilginin en yüksek noktaya ulaştığı anlarda bile gerek röportajlarında gerek saha içi ve saha dışı hareketlerinde en ufak bir kibir belirtisi göstermeksizin tamamıyla takım oyunu oynadıklarını ve takımın başarısı için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalıştıklarını söylediler. Onlara dair ortaya atılmak istenen her türlü polemiğe son derece yoğun antrenman ve maç tempolarına, verdikleri psikolojik savaşlara rağmen işlerini olabilecek en üst seviyede yaparak cevap verdiler; hoş, cevap vermek gibi bir kaygıları yoktu çoğu zaman… Bunun yanı sıra, hepsinin kendilerini ifade etme becerileri hem sözel olarak hem de sosyal medyayı kullanırken yazılı dilde muazzam. Sadece bu yönleri ile bile yalnızca gençlere değil, toplumun her kesiminden insanlara örnek olmayı başarıyorlar. Özünde ben bunu en başta bir kültürün, geleneğin bir parçası olmakla ilişkilendiriyorum; voleybol camiasının Türkiye’deki diğer takım sporu camialarından çok daha farklı bir noktada olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, Eda Erdem gibi bir kaptanla aynı takımda yer alan oyuncuların takımın geleceği için bizleri daha da ümitlendirdiğini ifade etmekte beis görmüyorum.
***
Bu yaz Türkiye Kadın Voleybol Takımının ülkemizde yarattığı büyülü atmosfer, istisnasız hepimizin içinde zorlu, zaman zaman ümidimizi kaybetmemize yol açan maraton içerisinde debelenirken nefes alabileceğimiz, aynı zamanda enerjimizi de yenileyen bir olgu haline geldi. Dahası, camiada hemen herkesin dile getirdiği gibi “Cumhuriyet tarihinin en büyük ve kapsamlı kadın hareketi” cumhuriyetin 100. yılında büyük bir ivme kazanarak gelecek günlere olan inancımızı yeniledi. Emeği geçen herkese, takımda yer alan ve almayan bütün oyunculara, antrenörümüze, ekibe, federasyona ve tüm camiaya tekrar teşekkürler… Yine Murathan Mungan’ın sözleriyle:
“Yaz bitti
Bitmeyen şeyler kaldı geride.”
(FC/AÖ)