Artık kamuoyunu çok yakından ilgilendiren dile düşmüş suç soruşturmaları hakkında yayın yasağı koymak alışkanlık oldu…Sanki kural; basın özgürlüğü değil, habere yayın yasağı koymak…Yayın yasağı kararı vermek için devam eden bir dava olmalıdır. Davayı gören yargı kurulu yayın yasağını zorunlu ise verebilir. Koşulları, yasalarda yazılıdır.
Basın Yasasının 3. maddesi basın özgürlüğünü düzenliyor. Ama bizde bu maddenin ikinci fıkrasında yer alan “sınırlandırmalar” sanki basın özgürlüğünün emredici kuralı gibi uygulanıyor. Asıl olan, 3. maddenin birinci fıkrasındaki basın özgürlüğü, bilgi edinme ve yayma hakkı, eleştiri ve yorum hakkı ile eser yaratma hakkıdır. Bizdeki uygulamada, basın özgürlüğünün sınırlandırılması için maddenin ikinci fıkrası sürekli kullanılıyor..Artık yayın yasaklamak, her habere uygulanan “rutin” yargı işlemi oldu. Savcılık istiyor, mahkemeler haberlere yayın yasağı koyuyor…İtiraz ediliyor.Aldıran bile yok. Şimdiye kadar “itirazın kabulü” ile yayın yasağını kaldıran bir mahkeme kararına rastlanmadı…İstisnaları var..Sayıları o kadar az ki, istisnalar yayın yasağı koyma kuralını bozmuyor…
Son örnek İzmir’den…Gelen bir ihbar üzerine İzmir’de F tipi cezaevindeki çete liderleriyle görüşerek para karşılığı tahliye edilmeleri için pazarlıklar yapıldığı iddiasıyla Savcılık soruşturma açtı. Haberlere göre; Ekim ayında İzmir'de, 10 Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi A.K çete lideri olarak yargılanan V.O.Ç'yi 350 bin YTL karşılığında tahliye etmek iddiası ile başlayan “Yengeç” adlı operasyonda 4’ü avukat 8 kişi ile birlikte gözaltına alındı. Hakim ve bazı sanıklar tutuklandı. Kasım ayında operasyon “Yengeç 2” adıyla sürdü. Aralarında 14 avukat olmak üzere toplam 24 kişi daha gözaltına alındı. 18 kişi tutuklandı, 6 kişi serbest bırakıldı…
Bu gözaltı işlemi ve operasyon basında birinci sırada yer aldı. Adlar kapatıldı. Herkes bilmese bile, bu suç soruşturmasında İzmir’deki yargı çevreleri “kişilerin” kim olduğunu biliyordu. Aralarında görevleri ve davaları ile “ünlenen” kişiler de vardı, avukatlar da.
Bu arada, 27.11.2008 tarihinde, İzmir, Muğla, Aydın, Denizli, Balıkesir, Manisa Barolarının Başkanları tarafından yapılan “Ortak Basın Açıklaması” ile operasyonlar sırasında yaşanan “hukuksuzluklara” karşı çıktılar. Çok doğru yaptılar. Görüşlerini, basına da çattıkları basın toplantısı ile açıkladılar.
Soruşturma kapsamında; bir kısım avukatların gözaltına alınması sırasında, avukatlardan “öç” alır gibi Avukatlık Yasasının, Anayasa ve yasaların, İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin hiçe sayıldığını ileri sürdüler. Baro Başkanlarının basın açıklamasındaki; “Toplum içindeki yeri konumu ne olursa olsun, hiçbir kişi ya da kurumun suç işleme ayrıcalığı yoktur ve olamaz. (....) ...adaleti sağlamaya dönük her işlemde hukukilik sınırının aşılmamasına özen gösterilmesi gerektiği de açıktır. Suçun soruşturulmasında tüm hukuk kurallarının titizlikle dikkate alınması, hukukun gereğidir.” şeklindeki görüşlerine aynen katılıyorum. Özellikle avukatlara karşı uygulanan bu tür “hukuksuzluklar”, mutlaka önlenmelidir.
Ortak metinlerinde “….medya destekli bir yargısız infaz kampanyası başlatılmıştır.” diyorlar. Bu söylem kanaatimce biraz “abartılı” bir söylem…Katılmıyorum. Kişilik hakları olsun başkalarının şöhret ve hakları olsun, her koşulda ve özellikle yayınlanan her haberde mutlaka korunmalıdır. Bu tür suç soruşturmalarının “haber” olmasından yanayım. Çünkü, toplumu derinden etkileyen nitelikteki yargıda “para karşılığı tahliye” yapıldığı gibi iddiaların ileri sürüldüğü her yerde; olup bitenlerin kamuoyuna haber olarak duyurulmasında kamu yararı vardır. Halkın da bilgi edinme ve haber alma hakkı vardır. Kamu yararının ağır bastığı yerde, gazeteci de, haber de vardır..
İzmir Baro Başkanlığı 28 Kasım 2008 tarihli dilekçesiyle “para karşılığı tahliye” soruşturması hakkındaki haberlere yayın yasağı konulmasını istedi. İzmir 10.Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hakimliği tarafından 2008/1282 Değişik İş nolu ve 28.11. 2008 tarihli kararla yayın yasağı konuldu. Mahkeme bir şüphelinin (A.K.) bu yöndeki isteğini de kabul etti (2008/1284). Böylece iki yayın yasağı kararı verilmiş oldu. Mahkeme Basın Kanunun 3. maddesinde açıkça belirtilen bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma hakları ile ilgili basın özgürlüğünün saklı kalması kaydıyla, bu kararı verdi.
Yayın yasağı kararı verilmiş olmakla basın özgürlüğü hakkının nasıl saklı kalacağını anlayabilmek zor ama, kararda böyle yazılı. Mahkeme tarafından Baro Başkanlığının isteğiyle Basın Kanunun 3/2 maddesine göre “demokratik toplumun gereklerine uygun olmak koşulu ile özellikle soruşturma kapsamında şüphelilerin şöhret ve haklarının korunmasının sağlanması amacıyla” yayın yasağı konulmuştur…Bu karar ve böyle bir talep; sana, bana, hepimize yeter de artar bile…Fikrime göre; 27.11.2008 tarihinde İzmir, Muğla, Aydın, Denizli, Balıkesir, Manisa Barolarının Başkanları tarafından yapılan “Ortak Basın Açıklaması” hukuksuzluğun kamuoyuna duyurulmasında yeterli sayılmalıydı. Medya aracılığıyla bu basın açıklaması yaygınlaştırılmalıydı. Bu basın açıklamasının ardından bir gün sonra yayın yasağı verilmesini istemek doğru olmamıştır.
Baro Başkanlarının “Ortak Basın Açıklaması”nda en önemli vurgu şöyleydi: “Avukatlar; sanık ya da şüphelilerin ya da çetelerin ve çetecilerin cüppeli suç ortakları değil; kişilerin savunma hakkı ve hak arama özgürlüğünü yaşama geçiren meslek mensupları, hukuk savaşçılarıdır.”
O halde; kanaatimce hak arama özgürlüğünü yaşama geçiren meslek mensupları avukatlar, “hukuk savaşçısı” olarak “yayın yasağı”nı savunmamalıdır. Yasaktan yana olmamalıdır. Kanaatimce, avukatlar her türlü “savaş” söylemine karşı çıkarak, hayatın her alanında savaş yaratanlara karşı, hukuk yoluyla “hukukun barış savunucuları” olmalıdırlar. Kuşkusuz, medya sütten çıkmış ak kaşık değildir. Masum da değildir.. Medyaya karşı dava açarsınız…Avukatlar adına davacı olursunuz…Hakkınızı ararsınız. Gerekirse mahkeme kararlarıyla medyayı mahkum edersiniz. Medyaya “hukuk” dersi verirsiniz…Ama medyanın tüm olumsuzluklarına karşın, halkın haber alma, gerçekleri öğrenme ve bilgi edinme hakkının engellenmesi için yayın yasağı kararı verilmesini talep edemezsiniz..Haddimi aşmadan söylemeliyim..Talep edebilirsiniz.. Edersiniz de, aslında etmeseydiniz iyi olurdu. Talebiniz mahkemeler tarafından kabul edilmemeli ve yayın yasağı konmamalıydı. Ama aksi oldu. Sayenizde iki ayrı yayın yasağı konuldu…
İstisnai durumlarda “yayın yasağı” kararı verilebileceği kabul edilse bile; “yayın yasağı” gibi bir yasaklama kararı verilmesi hukuken açıkça yasaklanmalıdır. Anayasaya göre yayın yasağı, yasaktır. Türkiye’de sorun olan her konu, her soruşturma, her olay hakkında çıkan haberleri, eleştirileri ve yorumları önlemek için verilen “yayın yasağı kararı” sayısı gün geçtikçe artıyor…Oysa yasak istisna, özgürlük ve hak asıldır. Kişisel olan bu görüşüme katılmayabilirsiniz. Zaten bende Baronun yayın yasağı talebine katılmıyorum. Kanaatimce yayın yasaklarının kaldırılması için uğraş verilmesi gereken bir dönemde, yayın yasağı verilmesini talep etmek suretiyle “yayın yasağının yaygınlaştırılmasına” ön ayak olan İzmir Baro Başkanlığının bu talebini içime sindiremiyorum ve hiç mi hiç katılamıyorum. (Fİ/EÜ)