Ülke gündemi malum yoğun. Kobanê’de yaşananları pür dikkat takip ederken bir de Karaman, Bartın ve Zonguldak’ta yaşanan işçi ölümleri. Evde otururken aklıma geliyor, açıyorum interneti başlıyorum bakmaya; konu Yatağan işçisi. Uzun süredir haber yapılmadığını görüp şaşırıyorum çünkü tesisler özelleştirildiği için yakın zamanda teslim alınacak firmalar tarafından.
Kafamda anılar taze. İlk defa direnişin 200 küsurlu günlerinde gitmiştim Yatağan’a haber yapmak için, bakıyorum tarihe koca direniş bir seneyi aşmış durumda şu an. Heyecanla telefona sarılıyorum.
İlk telefon, direnişi işçiler arasında organize eden bir santral işçisine. Direniş çok uzun süredir devam ettiği için “Bu saatten sonra isim verip ön plana çıkmak istemiyorum” diyor. Sorun değil diyorum, başlıyor anlatmaya son durumlarını. Direnen işçi sayısında azalma varmış ama bu “normal”miş.
Direnişin sonucu bilinemediğinden emekliliği geldiği için işten ayrılan işçiler olmuş, onun dışında “Biz genç işçiler direnmeye devam edeceğiz başarıya ulaşana kadar. Hiçbirimiz direnişi kaybetme ihtimalimiz olduğunu düşünmüyoruz” diyor.
İşçilerin genel olarak moral durumlarını soruyorum. “Dalgalanmalar var ama gayet normal. Bir seneyi aştı direniş. Teknik hazırlıklar yapıyoruz fabrikayı savunmak adına ayrıca bu savunma için çeşitli yöntemler geliştirmeye çalışıyoruz. 20 gündür her gün yürüyüş gerçekleştiriyoruz. Bu yüzden sabah akşam jandarma başımızda nöbette” diyor.
Son olarak geçtiğimiz aylarda Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın anlaşmak üzere Tes-İş ve Maden-iş bölge başkanlarını görüşmeye çağırdığını ve Yatağan işçisiyle anlaşmak istediğini söylüyor. Ancak sendika başkanlarının bu konuda bir aracılığı kabul etmediklerini de belirtiyor.
Telefonu kapattıktan sonra diğer işçileri aramaya başlıyorum. Üç işçi ağabeyle daha konuşuyorum durumu. Hepsinin verdiği tepki “kazanacağız” oluyor.
Son olarak işçilerden Kadir Uyar’ı arıyorum. Bu isim bana biraz tanıdık geliyor. Direniş çadırına geçen sene gittiğimde işçiler üzerlerindeki baskıyı anlatırken hep “sürülme” korkularından bahsetmişlerdi. Örnek olarak Kadir Uyar’ı vermişlerdi. Yatağan Termik Santrali’nde çalışırken Ulusal Kanal’da bir canlı yayına katılmıştı ve burada söyledikleri yüzünden Yeniköy Termik Santrali’ne sürülmüştü.
Telefonu çakı gibi dipdiri bir ses açıyor. Ona da son durumu soruyorum, kararlı bir şekilde o da “bu direniş başarıya ulaşacak” diyor. “Biz, Yatağan Enerji ve Maden-İş sendikaları Türk-İş’in uslanmaz çocuğuyuz. Ergün Atalay (Türk-İş Genel Başkanı) seçim zamanı iddialı ifadeler kullandı. Bakalım bu ifadelerin ne kadarının arkasında duracak” diyerek topu Türk-İş’e atıyor.
Soma faciasını hatırlatıyorum kendisine, “Bu özelleştirmeler tamamen işverenin yüksek kar hırsıyla işliyor. Biz bunun uyarısını Soma faciasından altı ay önce yaptık” diyor. Malum soruyu yani ismini kullanabilir miyim diye soruyorum ona da “tabii” diyor ve ekliyor “ben bu savaşa her şeyimi vermişim, korkum yok hiçbir şeyden” diye ekliyor.
Son telefonlar sendika bölge başkanlarına. İlk olarak Maden-İş Sendikası Yatağan Bölge Başkanı Süleyman Girgin ile konuşuyorum. “Bu direniş sadece özelleştirmeye karşı bir mücadele değil. Yatağan hak, hukuk, emek ve demokrasi mücadelesidir” diyerek konuya giriş yapıyor.
Direnişin sonucu konusunda Girgin de çok net “Biz gücümüz oranında direneceğiz. Burayı ancak kolluk kuvvetleriyle alabilirler. Ayrıca Özelleştirme İdaresi Başkanlığı bizim aracı olmamızı istedi işçilerle görüşmek için. Ancak böyle bir şeyin söz konusu bile olamayacağını da söyledik” diyor. Getiriyorum sözü Kadir Uyar’ın da altını çizdiği Türk-İş’e, “Bu mücadele toplumun her kesimine hitap eden bir mücadele o yüzden emek örgütlerinden daha çok destek görmesi gerekiyor. Türk-İş konusuna gelince, ne olursa olsun bizim onlara şu an her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Ancak Türk-İş bünyesindeki herkes bu direnişi sahiplenmelerine rağmen tam olarak yüreğimizden geçeni yapmadı. Eğer yüzlerini tamamen emeğe dönmezlerse işçiler bunun hesabını bir yerlerde mutlaka sorar. Çünkü bu mücadele kaybedildiği zaman işçi sınıfı kaybedecek” diyor.
2000′lerde de Yatağan işçisinin direnip başarılı olduğunu hatırlatıyorum. “O dönemde anayasada özelleştirmelerle ilgili mahkemeye başvurduğunda ‘kamu yararı arama’ ilkesi vardı. Ancak 2010′da yapılan anayasa değişikliğiyle ilgili referandumda ‘kamu yararı’ ilkesi kaldırıldı” diyor Girgin. Konuşmamızın sonunda “fabrikaların devri sırasında ülkenin her tarafından buna tepki geleceğine eminim” şeklinde temennide bulunuyor.
Tes-İş Sendikası Yatağan Bölge Başkanı Fatih Erçelik de Süleyman Girgin ile aynı görüşte. Sadece şunları ekliyor: “Biz bu direnişte meşruluğumuzu koruduğumuz için halk bizimle oldu. 70 gün Ankara’da kaldık. Orada emniyet güçlerinin bize nasıl davrandığını herkes gördü. Plastik mermilerle saldırdılar bize. Mağdur olan daima bizler olduk. Ama bunun ne demek olduğunu bu tablo çok net anlatıyor, yani iktidar işçi sınıfından korkuyor.”
İlk facia haberi 13 Mayıs 2014′te Soma’dan geldi. Şimdi Ermenek ve Zonguldak. Hepsi de özel madenler. Yatağan işçisi ise bu sonuca boyun eğmemek için bir seneyi aşkındır direnmeye devam ediyor. Durup düşünmek için halen daha çok geç değil. Çünkü direniş bitmiş, işçilerin umutları tükenmiş değil. Aksine işçilerin kararlılıkları tesislerin teslim tarihi yaklaştıkça artıyor. Tüm bu yaşanan facialardan sonra halkın yaşananlardan ne denli ders çıkardığını da gelecek aylarda Yatağan’da görmemiz mümkün olacak gibi duruyor. (MAY/AS)