"Gün içindeki huzursuzluğum giderek artıyor. Asabileştim. Gıyabımda olan bitene garip tepkiler veriyorum. Yorulduğumdan taşkalaya gelemiyorum. Dikkatim dağınık. Her dem yaptığım işleri savsaklar oldum. Herhangi bir işi kerhen yaptığım gibi, gerçekleştirme sürem de uzadı. Karar mekanizmam yavaş işliyor, artık. Ruhum doymak bilmiyor. Yeyip içtiğim şeylerden eskisi kadar zevk almıyorum. Ağzıma attığım lokma midemde taşa dönüşebiliyor. Barsaklarım tembelleşti.
"Tahammülüm azalıp, tedirginliğim arttı. Şevkim kırık. Heyecanım azaldı. Maruz kaldığım her olay güven duygumu zedeliyor. Olup bitenleri okumak, izlemek yüreğimi daraltıyor. Kafam karışık. Daha az takdir, daha çok tekdir görmek dengemi bozuyor. Her şeyden, herkesten yakınır oldum. Adaletsizliklere -artık hiç- katlanamıyorum. Kendime artı enerji yüklemekte zorlanıyorum. Mükemmeliyetçilikten kurtulup sıradan olmak istiyor ama başaramıyorum.
"İnsan çevresine hep arz edince, talep edemiyor. Sürekli kendimle savaştığımdan deli ya da edepsiz olamıyorum. Artık daha az konuşur, dinler oldum. Yüz kaslarım hep gergin. Sıkça iletişim arızası yaşıyorum. Kendime 'Herkese sevgili ve saygılı davranmak zorunda değilsin. Benden bu kaa!' de. 'Önce canan' demeyi azalt, biraz da 'önce can' de" diye tembihliyorum ama gerçekleştiremiyorum. Kendimde eksik hissettiklerimi de tamamlayamıyorum. Teslimiyeti zayıflık addettiğimden 'böyle gelmiş, böyle gider' meselinde sıkça 'araf'ta kalıyorum.
"Çevrem yakınmacı ve üzgün ruhlu insanlarla dolu ve ben onları koruyup kollamaktan yorgun düştüm. Evde, işte, dışarıda istiap haddimin üstünde ve molasız çalışıyorum. Kendimi dinlemeye, sevdiğim şeyleri yapmaya zamanım yok. Yürümüyor, koşuyorum hep. Niye? Başka(sı-ları)nın da yapabileceği bir işi tek başına yaptığım, havale mekanizmamı işletemediğim, isyan etme hakkımı kullanamadığım için.
"Hayatın müziğini işit(e)mez oldum. Aldığım talimatları yerine getirmekten bana göz kırpan güzellikleri görmeye fırsat yok ki... Hızlı ama 'haz'sız yaşadığımdan, gülüşlerim yalancı ve yarım. Hayatı esnetemiyorum, çünkü. Gözlerim fersiz. Baktığım yön hep aynı ve hep oralara dalıyorum sıkça. Gıcırdatmaktan dişlerim dümdüz oldu. Sabahları kaskatı ve yorgun kalkıyorum. Çok sık ağrı kesici kullanıyorum. Gitmek, kaçmak istiyorum ama nereye bilmiyorum ki..."
50'li yaşların ruh hali
Yukarıdaki satırlar yaşı ellilerdeki insanların 'haleti ruhiye'sinden alınma satırlar aslında.
Yaşı elliyi geçmiş insanları hayatın her alanında ayrımcılığa maruz kalacağı, başta kendilerine yabancılaşacağı, yoksullaşacağı, yoksunlaşacağı, toplumsal hayat tarafından -bir şekilde- dışlanacağı, giderek gerileyip kayıplar yaşayacağı, değerlerini yitireceği, gelirinin azalıp giderlerinin artacağı, kaygıları ve karamsarlığı yüzünden kendi dünyasına çekileceği, kendini mutsuz hissedeceği, sıklıkla bunalıma gireceği günler bekliyor.
Yine yaşı elliyi geçmiş insanları hayatla ve toplumla ilişkilerinin azalacağı, umutlarını yitireceği, hep eleştirilip yargılanacağı, sevdikleriyle daha az şey paylaşacağı, yaşamsal gereksinimleri karşılamakta zorlanacağı, yeterli ilgi-destek-ihtimam-hoşgörü-sabır göremeyeceği, yakınlarıyla ilişkilerinin yıpranacağı, sağlıkla ilgili sorunlar ve güçlükler yaşayacağı, yurttaşlık haklarını tam olarak kullanamayacağı, toplumsal yaşama uyumda zorlanacağı günler bekliyor.
Çünkü bizim ülkemizde mevcut insan hakları ve temel özgürlükler yaşlılara tanınmıyor. Yaşlılar yoksu(l-n) ve güven içinde yaşlanma koşullarından uzak. Toplumun ekonomik, politik ve sosyal yaşamlarına tam ve etkili olarak katılamadıklarından yaşam boyu öğrenme, toplum olanaklarına erişme fırsatları sınırlı.
Yaşlılar her türlü şiddet ve ayrımcılığa maruz kalıyor. Cinsiyet ayrımcılığı devam ediyor. Kuşaklar arası dayanışma az. Hak ettikleri saygıyı göremiyor. Sağlık hizmetleri, destek ve sosyal koruma düzeyi yetersiz. Yaşlılar örgütlü olmadığından seslerini duyuramıyor. Yaşlılar bilgi ve becerilerini arttırma, teknolojiden yararlanma olanağından yoksun.
O yaştaki insanların üretken ve başarılı olabileceği, hayat enerjilerinin olduğu, kendilerine keyif veren şeylerin peşinde koşabileceği, kalabilen hayatı yakalama mücadelesi verdiği, o zamana dek hayatın içinde bulamadıklarını -hâlâ- bulabilme umudunu taşıdığı, eskiden verdiklerinin bir kısmını tahsil etmeye çalıştığı, geçmişte yorulup yıpranarak elde ettiklerinin tadını artık çıkartmak istediği, bazı hatalarını düzeltmeye çalıştığı, yaşayabilecekleri sürenin yaşadıkları süreden daha az olduğundan hareketle keşfetmekte geciktiklerini telafi etmeye çalıştığı, vb. göz ardı ediliyor.
Bireysel önlemler
Sevgili okur; yaşın kaç ya da bu satırları okurken kendini kaç yaşında hissediyorsun bilmiyorum. 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü vesilesiyle yazdığım bu yazının sonuna geldim.
Yaşlanma bireysel ve toplumsal bir olgu ve süreç. Yaşlanmaya ilişkin küresel ve ülkesel düzeyde yapılması gerekenlerin yapılmasını isterken, gerçekleşmesi için mücadele ederken bireysel düzeyde önlemler almak da gerekiyor.
Yukarıda söz ettiğimiz 'haleti ruhiye'ye kapılmamak ya da ondan kurtulmak sizin elinizde. "En güzel yaş'larınızı içeren döneme girmeden 'güzel yaş'ta iken önlem almanız gerekiyor. Değilse rengahenk bir hayat yerine, başka bir hayat sizi bekliyor. (ŞD/YY)
* Şadiye Dönümcü. Sosyal hizmet uzmanı.