Kathimerini Kuzey Kıbrıs - Türkiye Masası Editörü Niko Stelya'nın Türkiye'de 12 Eylül'de gerçekleşen anayasa referandumunun sonrasında kaleme aldığı yazı, gazetenin İnternet edisyonunda başyazı olarak yer aldı. Stelya'nın yazısının Türkçesini kendi çevirisiyle yayınlıyoruz.
14 Eylül 1980: Sol "intihar etmiş"
Sıcak yaz yerini sonbahara bırakmamak için direniyor. İstanbul sokaklarındaki sıcak tahammül sınırlarını zorlamakta. Yollar bomboş. Öğlen vakti olmasına rağmen ana caddelerde in cin top oynuyor. Bu durumun sorumlusu kavurucu sıcak değil. İki gün evvel ordu yönetime el koydu. Silahlı kuvvetler ülkenin anayasasını kanunları ve Türk milletinin asayişini korumak adına devre dışı bıraktı.
Otobüs duraklarında otobüs ve minibüslerin yerini tanklar almış. Polis araçları baş döndüren hızla caddeleri arşınlıyorlar. Devrilen rejimin 'karşıtlarını' toplama kamplarına (polis merkezlerine) taşıyorlar. Birçok evin kapısı kırılıyor. Çocukların gözleri önünde babalar yumruklanıyor. Gizli servis elemanları kadınları yataklarından kaldırıp metrelerce sürüklüyor. Subaylar, polis erleri ve istihbaratçılar insanlara tekme atıyor, küfrediyor ve yakaladıklarını polis otolarına ve askeri araçlara tıkıyorlar.
'Göz altına' alınların çoğu solcu. Aralarında sayıları daha az olmakla birlikte ülkücüler de var. 1980'nin Türkiye'sinde devlet gözetimine tabi olmayan ülkücülük Marksizm ve Leninizm ile bir tutuluyor. Böylelikle dar koğuşlar tutuklularla doluyor. Milyonlarca yurttaş tekmelerle paslanmış demir parmaklıkların ardına 'tıkılıyorlar'.
14 Eylül 1980... Öğlen vakti... Bir polis merkezinin üst katında pencereler ardına dek açılıyor. Tutuklular seviniyor. Belki biraz serinlik acıları ve teri unutturacak. Ancak pencereler bunun için açılmadı. Pencereler, Anadolu vatan toprağının en kıymetli hazinesinin, bu toprakların düşünen ve emek sarf eden insanların, pencereden aşağıya fırlatılması için açılıyorlar. Jandarma erleri ve polisler bazı tutukların ellerini, kollarını ve bacaklarını eski tahta sandalyelere bağlıyorlar. Sonra sandalyeyi havaya kaldırıp pencereden boşluğa bırakıyorlar...
Türkiye'nin solu yok ediliyor, katlediliyor...
Medeniyetiyle övünen Batı katliama çanak tutuyor, alkışlıyor...
Sol artık yok...
Birilerine göre 'intihar etmiş'...
14 Eylül 2010: Yaşasın Erdoğanizm!
Yunanistan'da, Kıbrıs'ta, Avrupa'da ve Amerika'da büyük heyecan ve sevinç... 'Değişim yanlısı İslamcı Erdoğan kazandı', diyor batı medyası. 'Kemalistlerin sonu geldi, yaşasın sermaye' diye bağırıyor gazeteciliğin kıyısından, köşesinden tutunanlar. Değeri beş para etmeyen, içeriği bomboş analizler bir birini izliyor... Bir sürü ıvır zıvır...
Solun siyasi arenada artık var olmadığı Türkiye'de neler oluyor? Geçtiğimiz Pazar Kathimerini gazetesi okuyucusuna güncel Türkiye gerçekliğinin iç yüzünü tanıtmak için çaba sarf etti. Bir noktanın altını çizdi: Pazar referandumu -Erdoğan %58'lik oy oranı elde etti- türk sağındaki büyük kırılmayı derinleştirdi. Alt sınıfları ve çeşitli etnik ve dini kümelenmeleri otarşi çerçevesinde bir şekilde kontrol altına tutmaya çalışan bir sağ mı (Erdoğan ve yandaşları) yoksa bu sınıfların ve kümelenmelerin varlığını tümden göz ardı eden bir sağ mı (Kemalistler)? Geçtiğimiz Pazar Türkiye toplumu bu ikilemle karşı karşıya kaldı.
Topluma muhafazakar bir üslupla din kisvesi altında hitap eden bir sağ mı (Erdoğan ve yandaşları) yoksa üniter, Türk, laik kimliği empoze eden bir sağ mı (Kemalistler)? Türkiye'nin komşularını varlığını kanıtlamaya çalışan Anadolu sermayesinin oyun alanı olarak gören bir sağ mı (Erdoğan ve yandaşları) yoksa Türkiye'nin komşularını Soğuk Savaş döneminden kalma paslanmış teoremlerle yadsıyan bir sağ mı (Kemalistler)?
3-4 milyonluk seçmen kitlesi (referanduma katılma oranı yüzde 77'ydi, evet ve hayır arasındaki oran farkı yüzde 16, yüzde sekizlik bir oy oranı kaymasıyla durum çok farklı olabilirdi) Türkiye insanı babında yukarıdaki soruların cevabını belirledi: Sağın ilk versiyonu kazanan taraf oldu.
Kazanan 'Erdoğanizm' oldu... Bundan otuz sene evvel sol 'intihar etti'... Yaşasın sağ! Yaşasın Türk/ Müslüman / Sünni kimliğinin üstünlüğü! Yaşasın sermaye! Yaşasın toplumun zincirlenmesi!
Yaşasın 'Erdoğanizm'! (NS/TK)
* Niko Stelya, Kathimerini Kuzey Kıbrıs - Türkiye Masası Editörü - Atina Panteion Üniversitesi Doktora Öğrencisi.