"Bu bir çağrıdır."
Yaşar Kemal 4 aralık 2008'de Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nü aldığında şöyle bitirmişti konuşmasını;
"Anadolu'da yaşayan her halk, kendi anadilini kullanacak, kendi anadilinde eğitim görecek, kitaplar yazacak, filmler çekecek. Biz çok kültürlü, toprak olduğumuzun farkına varacağız. Çıkarımızın yasakta değil, özgürlükte olduğunu bilincine varacağız.
Ben hiçbir zaman karamsar olmadım. Beni okuyanlar da karamsar olmasınlar"
Bilirsiniz ödül törenlerinde, önce ödül sahibine verilir, ödül sahibi konuşmasını daha sonra yapar. Cumhurbaşkanlığı'nın töreninde bulunmadım elbette ama düşünmeden de edemiyorum. Acaba Yaşar Kemal konuşmasını bu şekilde bitirdiğinde, orada bulunanlar ne düşündüler?
Cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere, herkesin aklında bir soru işareti doğdu mu acaba? "Ya ne yapsak, geri de alınmaz ki bu ödül!" dediler mi? Yaşar Kemal bu toprakların gördüğü özü sözü bir, cesur, sorumluluk sahibi birkaç yazardan biridir bence.
Kendisine "devletçe" verilen bir ödülü alırken yaptığı konuşmada bile, eleştirmekten sakınmamış, bir çok sözde düşünür ve yazarın bırakın böyle bir ortamı, arkadaş ortamında bile söylemeye çekindiği şeyleri söylemek ve yazmakta bir beis görmemiştir.
Bu ödül töreni ve konuşmanın üzerinden neredeyse üç buçuk yıl geçti ve Yaşar Kemal'in Yapı Kredi Yayınlarından "Bu bir Çağrıdır" adlı yeni kitabı çıktı. Kitabın önsözünde bir çeşit serzenişte bulunuyor Yaşar Kemal, haklı bir serzenişte;
"Böyle çağrıları çok yazdım, yirmi yıldır yazdıklarımı bir araya toplayarak bir daha çağrıda bulunayım dedim. Ne söylense sanki duyan yok, gören yok!"
Nasıl görsünler ki? Ya da neyi gördüler ki? Görmesi gereken kişiler kendi ajandalarıyla o kadar meşguller ki Yaşar Kemal gibi bir devin çağrısına kulak tıkarlar da sözgelimi uzakta bir ülkeden kendilerine yapılan eleştirilere anında cevap verirler.
Eklemek zorundayım; hükümet cephesinde bu kitabı okursa ne diyeceğini merak ettiğim bir isim var: idris Naim Şahin.
Hem belki okursa, bunu da şu "özel", "hakikatli" konuşmalarından birinde kullanır da, belki birileri sırf eleştirmek için de olsa, alır ve okur. Belli mi olur bilinçaltında yer eder bazı cümleler ve kazara biraz daha az "savaş yanlısı" olurlar.
Bu kitabı sadece politikacılar değil, sanatçılar, medya patronları, sivil toplum kuruluşları, anneler babalar, öğretmenler, öğrenciler de okumalı. Herkesin kendine çıkaracağı bir ders olacaktır.
Mesela bazı yazarlar, "yazar" olmanın nasıl bir sorumluluk gerektirdiğini görüp belki özeleştiri yapacaklardır.
Bazı anne babalar çocuklarını kendi yetiştikleri ayrımcı söylemle zehirlememeye karar verecekler, bazı öğretmenler aslında hepimizin aynı derecede önemli/önemsiz olduğunu vurgulayacaklardır derslerde.
Belki bazı televizyoncular, kapladıkları ekranlarda faşist söylemler yapmaktan vazgeçecekler, bazı medya patronları eleman çıkarırken bir anlık olsun düşüneceklerdir.
Bu Bir Çağrıdır gerçek bir çağrı, ayrım yapmayan, ötekileştirmeyen bir çağrı. Bu çağrı bizi bir araya getirebilme çağrısı, bizi normalleştirme çağrısı, insanlık çağrısı.
Barış çağrısı olarak nitelendirilebilecek kitabın önsözünü şöyle noktalamış büyük usta;
"Bugün bir umutsuzluk yeli ortalığı kasıp kavuruyor. Ben diyorum ki, bu yaraların sağılması bizim elimizde. Ülkemizin onurunu, ekmeğini, kültür zenginliğini kurtarmak elimizde. Gelin de doğru dürüst bir demokratik düzenin kurulması için aklımızla, yüreğimizle elele verelim. Bu bir çağrıdır. Sözüm sizedir."
Ben çağrıya kulak verdim, şimdi sıra sizde;
Bu kez görün, okuyun, bir şeyler yapın... (SK/HK)