Son günlerde sık sık kullanıyorum başlıktaki bu sözcüğü.
Genellikle içimden, ama bazen de yüksek sesle söylüyorum.
Eğer yanımda yöremde birileri varsa, onlara da duyurmaya, duygularımı onlara da “bulaştırmaya” çalışıyorum.Aynı şeyleri onların da hissetmesini istiyorum.
“Yaşamak çok güzel” çünkü... Yaşadığını hissetmek çok güzel!..
* * *
Doğa çok güzel, doğayı fark etmek onun canlılığını görebilmek, duyabilmek çok güzel bir kere...
“Yol’cu”yla gezerken doğanın tahrip edildiğini, giderek değiştiğini, bazı özelliklerinin yok olduğunu görüyorum. Deniz kıyılarında bile “kara iklimi”nin hüküm sürdüğünü gündüzle gece arasındaki sıcaklık farkından anlayabiliyorum. Uzmanlar buna “küresel ısınma” diyor.
Bu ve benzeri belirtileri her an fark edip bu “kötü gidişi” anlıyor ve bundan dolayı insan soyunun geleceğini düşünerek bir “çaresizlik” duygusu içimi dolduruyor. Ama “doğanın direndiğini”, “kendini yenilediğini” de fark ediyorum ve “yaşamak çok güzel” sözünü daha bir kuvvetlice söylüyorum.
Birden zamanını şaşıran bir tomurcuğun dalın kenarından “pırt”laması bazen bunun nedeni oluyor.
Kış uykusundan biraz erken uyanmış bir böceğin “ben buradayım, hâlâ yaşıyorum” der gibi ağacın kökünden dallarına doğru yavaş adımlarla yürümesi, bir arının yeni açmış bir çiçeğe konması, çok güzel olmasa da bir kelebeğin sıcağı hisseder hissetmez uçması bunun nedeni oluyor.
Güneşin en tepeye çıktığı anda denizin üstünü gümüş bir tabakayla kaplayarak onun üzerine kol kanat gerdiğini izlemek, tıpkı 20-30 yıl önceki görüntüyü bir kez daha ve aynen o zamanki gibi görmek bunun nedeni oluyor.
Aniden ortaya çıkan bir “alaca rüzgarın” gam kasavet dolu, ağırlaşmış havayı önüne katıp süpürmesini izlemek bunun nedeni oluyor.
O rüzgârın ardından, inen akşamla birlikte pırıl pırıl bir gökyüzünün ortaya çıkması, o gökyüzünde milyonlarca, milyarlarca aslında her biri “bir başka dünya” olan ama bize yıldız olarak görünen o koca evrene bakabilmek ve tüm bunların tanığı olurken iliklerinin titrediğini duyabilmek bunun nedeni oluyor.
İşte bu yüzden tüm soluğumla “yaşamak çok güzel” diye bağırıyorum sürekli, bazen sesli bazen sessiz.
Bazıları “deli mi bu adam” diye dönüp bana baksa da...
* * *
İnsanlar, onların yaşadıklarını hissetmek de “çok güzel”...
Herkesin kötü yanı var... Çünkü her biri, bir “insan”...
İnsan oldukları için de herkesin en az kötü yanları kadar, “iyi, doğru ve güzel” yanları var.
Onları görmek, keşfetmek, bulmak, hissetmek, anlamak çok güzel...
Seni seven, senin de sevdiğin bir dostunun yanından, ardında bir hesap, bir kırıklık, bir üzüntü bırakmadan, yeniden buluşacağına olan inancınla “gülümseyerek vedalaşabilmek” çok güzel.
Yıllardır görmediğin bir dostuna, bir arkadaşına rastladığında ona “sımsıkı sarılarak” yeniden buluştuğunu, onu sevdiğini hissetmek ve bunu ona hissettirmek, sanki dün bırakmışsınız gibi son bıraktığınız konuya, tam da bıraktığınız yerden yeniden başlayabilmek ve bir kez daha aynı şeyleri hissedebilmek, birlikte yeniden bir şeyler yapmaya başlamak çok güzel...
Yeni tanıdığın bir çocuğun, meraklı, sevgi, iyilik ve coşku dolu ilgisini çekebilmek, yere diz çöküp gözlerini onun gözü hizasına getirerek, dünyayı, evreni, yaşamı onun baktığı yerden ve onun gördüğü gibi görebilmek, sonra onunla düşler, oyunlar kurabilmek, onun aklına gelen bin bir soruyu bazen doğru, bazen yalan, bazen gerçek boyutlarıyla yanıtlamak, iki büyük insan, ya da iki küçük çocuk gibi onunla konuşabilmek, onun önündeki uzun geleceğin hayallerini onunla kurabilmek çok güzel...
Yapabileceği pek çok şey varken sırasında bir sigara parası için bir sabun parçasından bir sanat eseri çıkarmayı yeğleyen ve böylelikle kendini pençesinin içine alıp öğütmek isteyen egemenlere karşı “varlığını koruyarak yaşamayı seçen”, üstelik bunu yaptığından pişman olmayan, kendisi ve çevresiyle barışık bir insanı daha yakından tanımak, onun hissettiklerini anlayabilmek ve onun kendisini ifade edeceği yeni yolları birlikte keşfedip, onun için harekete geçmek, gücünün yettiği kadarıyla gereksindiği desteği sunmak onun bu koşullar altında bile varoluşuna katkıda bulunmak çok güzel...
Belki de geleceğin bir büyük bilim ve araştırmacısı olacak olan gepegenç ve içi umut dolu, sürekli bir şeyler bulmak için çaba gösteren bir insanla hiç ummadığın bir yerlerde, bir anda yolunun kesişmesi, onunla sanat üzerine, felsefe üzerine, politika üzerine, ama illa da insan üzerine konuşabilmek, ondan bir dolu bilmediğin şeyi öğrenmek çok güzel...
Düş kırıklıklarını yaşayan umudunu tüketmiş, varlığının yaşamının kıyısına gelmiş bir insanı, bir söz, bir bakış, bir el uzatmayla durduğu yerden çekip çıkarabilmek, ona daha önce görmediği fark ettiremediği bir başka boyutu göstermek ve yaşama yeniden sarıldığını izlemek çok güzel...
Bir sanatsal üretim, bir düş ya da aslında “mümkün olduğunu” herkesin söylediği ama kimsenin bir ilk adımını atmadığı “başka bir yaşamı” gerçekleştirebilmek için inançla, çabayla, adeta taşı sıkıp suyunu çıkartarak biteviye ama mutluluk içinde çalışan bir insanla birlikte aynı doğrultuda emek dökmek, terlemek, yorulmak, yüz kez denediği ama başaramadığı bir buluş için deneyini yüz birinci kez yeniden baştan alırken onun inancını desteklemek, kendine güvenini sağlamak, başka açılardan bakması için katkıda bulunmak, sonunda başaracağı duygu ve inancını ona geri kazandırmak çok güzel...
Bindiğin belediye otobüsünde yaşı senin yaşına yakın güzel bir insanın, bu dünyanın güzelliklerinin farkına varan bir başka insana dönüp, “acı bir yemeğin onu birlikte yediğin insanın sohbetiyle nasıl tatlandığını” anlatması, onlara kulak misafiri olurken yalnız, tek olmadığını ve insan ilişkilerinin dünyadaki her şeyi çok güzel kılacağı inancının bir çok insanda olduğunu duyumsamak çok güzel...
* * *
Tüm bunları yaparken, altı aydır ağrısı geçmeyen boynundan yakınmamak, giderek daha zor yaptığın hareketlere rağmen yaşamın böyle de sürebileceğine inanmak, yüz çizgilerinin değişirken, saçlarının her gün daha fazla rengini yitirirken, belleğinin yakın geçmişini unuturken, eskiden yaşadıklarını daha çok ve ayrıntılı anımsadığını, dolayısıyla bedeninin bir çok hücresinin her an öldüğünü hissetmek, yani bir dönüşüme “adım adım” yaklaştığını fark etmek; ama bunun “doğallığını, olağanlığını” kabul ederek, böyle olmasının yaşamı “çirkin, kötü ve yanlış” kılmadığını düşünmek çok güzel...
Senin dışında varolan “çirkinlik, yanlışlık ve kötülüğe” karşı mücadele eden başka insanlarda da “aynı güzelliğin, doğruluğun, iyiliğin sürdüğünü” görerek başka paydaşlar, ortaklar, yoldaşlar bulmak, onlarla birlikte yürümek, üretmek, çalışmak, yaratmak çok güzel.
Yaşam işte bunlarla güzel...
Bize rağmen, bize karşın, bizim dışımızda yani bize bağlı olmadan da yaşam “kendinde” güzel.
Yapabileceğimiz tek şey onu “doğru yaşayabilmek”...
Başaramasak da en azından denemek...
“Yol’cu”nun yolculuğu bu yüzden... (MS/TK)