Merhabalar,
Ben İzmir’de Psikoloji okumakta olan 3. sınıf öğrencisiyim. Almanya … Üniversitesi’nde bir proje için yaz stajına kabul edildim. Fakat…
Yaklaşık iki aydır devletin hemen hemen tüm bürokratik aygıtlarının maillerinde, istek ve şikayet kutularında bu cümlelerimle başlayan yazı ve dilekçelerim duruyor. Yazılarımın devamında 2013 yılında konulan yurtdışı yasağının 2014 yılında kaldırıldığına dair belgeler ve 2016 yılında da pasaport aldığım fakat şuan yurtdışı yasağım olmadığı halde sadece MERNİS sisteminde 2013 yılından itibaren yurtdışı yasağımın görüldüğü ve haksız yere pasaport yenileme başvurusu yapamadığım konusu yer alıyor.
Size bu sürecimi detaylıca anlatmak istiyorum. Daha sonra da neden bu süreci yazma ihtiyacı duyduğumdan bahsedeceğim sıkılmazsanız.
Mart ayında pasaport yenileme işlemi için yaşadığım ilçedeki Nüfus Müdürlüğü’ne gittim. Heyecanla sıramı beklerken yurtdışı yasağımın olduğunu, işlemin yapılamayacağını söylediler. İlk tepkim ‘ama ben staj için gidecektim!’ oldu. Tabi bu bilgi oradaki memurlar için çok önemliydi! Çok şaşırmıştım. Şok etkisiyle kısa süreli dona kalıp üstteki cümle gibi saçma cümleler kurdum.
Dışarı çıkıp hava aldım. Tehlike ve stres anlarında beynimiz ve vücudumuz savaşma, kaçma ve donma şeklinde bizim için gayet yaşamsal olan tepkiler verir. Bu sürecimde üç tepkiyi de tersi sıralamayla yaşadım. Donmayı atlattıktan sonra oradan uzaklaştım. Ertesi sabah erkenden kalktım, okuldan önce bu meseleyle ilgili yapmam gerekenler vardı çünkü.
Öncelikle haksızlığa uğradığımı düşünmemiştim. Çünkü KHK’lılar, çevremdeki barış akademisyenleri, gazeteci ve yazar arkadaşlarımdan da bu durumda olanlar vardı. Ve ben de zaten devletin gözünde ‘öteki’ olan, belki de yok edilse daha iyi olacak olan, politik duruşu olan biriydim. Üstelik de akademisyen, yazar ve herhangi bir statü sahibi bile olmayan bir üniversite öğrencisiydim.
Gayet normal gelmişti bu nedenle bunun benim başıma gelmesi. Ama yine de açık güreşmek gerektiğini ve savaşın bile ahlakı olduğunu hatırlamak ve hatırlatmak amacıyla Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gittim. Eğer beni ‘fişledilerse’ bile bunu açıkça yazılı olarak bildireceklerdi bana!
Normalde bir yurtdışı yasağım yoktu, varsa da onlar koydurmuştur diye düşünmüştüm. Ama yanılmışım. ‘Ayağına taş değse bizden bileceksin!’ tepkisiyle birlikte bunun büyük ihtimal sistem güncelleme hatası olduğunu kendilerinden emin bir şekilde söylediler.
İşte asıl ‘savaş’ tepkisi emniyetten çıktıktan sonra başlamıştı. Haksızlığa uğruyordum. Geri zekalı sistem hataları yüzünden seyahat ve eğitim hakkım gasp edilecekti.
Yasağın göründüğü ve hala davamın devam ettiği Ankara’daki mahkeme kalemini aradım, yasak görünmüyordu onların sisteminde ama yine de kendimin ya da avukatımın dilekçesiyle güncelleme yapılabileceğini söylediler.
Bir hafta boyunca avukat aradım çünkü seçimler vardı, gündem çok yoğundu ve önceden bu mahkemede avukatlığımı yapan insanlarda tutukluydu.
Nihayet Ankara’daki bir avukatım gidip güncelleme yapılması için gerekli yazıları halletmişti. İki hafta beklemiştim, fakat yine sistemde yasak görünüyordu. Tabi iki günde bir nüfus müdürlüğüne gidiyordum kontrol etmek için, tahmin edersiniz ki insanlar beni görmekten çok mutlu oluyorlardı artık. Düzeyli bir ilişki bile oluşturduğumuza inanıyorum Nüfus Müdürlüğü’yle.
Güncelleme için yazı gönderen Ankara mahkemesi kalemi nüfus müdürlüğüne yazı göndermemiş, göndermek için de ısrarla nüfus müdürlüğünden imzalı yazı istiyordu. Tekrar nüfus müdürlüğüne varıp, elden göndermem için dilekçe verip veremeyeceklerini sordum, tartışma çıktı. Onlar hiçbir yere hiçbir şey gönderemez, yazışma yapamazlarmış!
Bu durumu yaklaşık bir aydır benimle olan seviyeli ilişkilerine bağladım ve internetten İzmir Valiliği’ne yazdım. Sabah hemen beni aradılar ve Nüfus Müdürlüğü’nü arayıp bilgi alacaklarını söylediler.
Ardından Ankara’daki avukatım İzmir Nüfus Müdürlüğü’nü aradığında saat 14.00’te gidip dilekçeyi elden alabileceğimi söylediler. Ben de çok şaşırdım haklısınız. Hani elden yazı verip yazışma yapamazlardı değil mi?
Neyse iki haftada bu dilekçenin sonucunu bekledim yine yok. Olmuyor. Nüfus Müdürlüğü ısrarla sorunun UYAP’tan kaynaklandığını, bilgi işleme de yazı yazılmasını söylüyor. Tabi bir aydır dilekçe yazmayan bir kurum bana başka kuruma yazı yazdırtmam gerektiğini söylüyor.
Günler birbirini kovalarken, Rabia Naz eyleminde İzmir milletvekilini görünce dayanamayıp yanına gidiyorum ve durumumu anlatıyorum. O da bir ay öncesine kadar aynı durumda olduğunu söyleyip danışmanını aramamı söylüyor bilgi için (Burada güler misiniz, ağlar mısınız bilemiyorum. Düşününce bir önemli hissediyorsun ‘koskoca vekille aynı durumdaymışım yav’ diye ama derinlemesine düşününce bizim için çalan tehlike çanlarının farkına varıyorsunuz).
İşte sürecimi asıl hızlandıran ve iyi insanların varlığını bir kez daha hatırlatacak olan danışman hanımla görüşüyorum. Bu sayede UYAP Bilgi İşlem Müdürlüğü’yle görüşüp güncellemenin yapılmasını sağlıyoruz.
Ama o kadar kolay olmuyor. Bu da zaman alıyor. Çünkü mahkeme yazıyı istenmesine karşın yine geç gönderiyor. Tabii bu arada benim artık pasaporttan umudumu kesip vali yardımcısıyla görüşmeye çalışmam ve görüşemeyip asansörde valiyle karşılaşıp valinin telefonundan nüfus müdürlüğünü araması gibi olaylarda var (Hatta bu konuşmada nüfus müdürü ‘Pardon’ filmi senaryosunu aratmayacak bilgiyi nihayet veriyor: ‘Üç defa güncellemişler sistemi görünüyor, ama bu üçünde de yasağı kaldıracaklarına tekrar eklemişler, yanlış güncellemişler!’).
Dediğinizi duyar gibiyim ama şansa inanmayanlardanım. Çokbilmişlik olarak görmezseniz, şansımızı kendimizin yarattığına inanıyorum.
Sonuç olarak mahkemenizin sisteminde ve emniyette yurtdışı yasağınız görünmüyor fakat MERNİS sisteminde görünüyorsa, mahkeme kaleminiz Bilgi İşleme yazı göndermediği, sistemin o kısmına bakmayı ihmal ettiği içindir. Lütfen güncelleme isterken o birime de yazı gönderilmesinde ısrarcı olun.
Şimdi gelelim bu süreci anlatmak istememdeki asıl nedene.
Bu süreçte yolda gördüğüm insanlara bile pasaportumun verilmediğini anlattım. Bilinçli değildi bu. Bir bakıyorum kendimi bu süreci anlatırken buluyorum.
Hatta sarhoş olduğum bir gün festival için gelen hayatımda ilk defa gördüğüm ve bir daha görür müyüm bilmediğim yönetmenlere bile pasaportumu vermediklerini anlatmışım.
Bu süreçte çok tehlikeli bir algımız olduğunu fark ettim. Gerek çevremdeki avukat arkadaşlarım, gerek başka meslek grubundan muhalif arkadaşlarım bu durumu kanıksamıştı.
Rahatlıkla bana ‘fişlemişlerdir seni, öyle yapıyorlar genellikle’ diyebiliyorlardı. Yani zaten ‘öteki’ olduğumuz için başımıza her şey gelebilirdi ve bu sistem bize bu tutumu benimsetmişti.
Beni asıl korkutan ve yazma ihtiyacı hissettiren işte bu algımızdı. Gerçekleştirdiğimiz eylem, inançlarımız, kısacası dünyaya karşı tutumumuzu algılarımız oluşturur. Algıladığımız şekilde varoluş gösteririz. Bu konuda algı yanılması yaşadığımızı düşünüyorum. Evet gerçeklik ortada, sistem sizi kendisine düşman ilan ediyor ve kendisinden olmadığınız için cezalandırıyor. Bu sistemin sizin hakkınızdaki algısı. Önemli olan sizin kendi hakkınızdaki algınız. Bizler kendimizi nasıl algılıyoruz?
Kabul etseler de etmeseler de, hatta tersini dileseler de bizler bu ülkenin vatandaşlarıyız ve vatandaşlık haklarımız var. Dayatılan algıyı kabul etmeyelim a dostlar! (LC/EKN)