Gecekondu mahallelerinden yükselen isyanın sesi Brezilyalı graffiticiler sayesinde gelir uçurumlarıyla çalkalanan ülkenin metropollerinden tüm dünyaya yayılıyor. Hakim olan düzende dikkat çekmek ve seslerini duyurabilmek için fazla şansları olmayan gençler hayatlarını riske atarak yüksek binalara isimlerini spreylerle yazarken anarşist duygularını dışa vuruyorlar.
Son yıllarda kendilerine sanatçı payesinin uygun görülmesi sayesinde Berlin Bienali gibi saygın kültür kurumlarınca davet edilseler bile öngörülen sınırları aştıkları anda suçlu muamelesi görebiliyorlar.
Hollanda'nın başkenti Amsterdam'da düzenlenen Uluslararası Belgesel Festivali IDFA'da yer alan Amir Escandari'nin Pixadores adlı eseri yalnız muhafazakar toplum veya yöneticilerin değil, açık fikirli olması beklenen sanat camiasının da ne kadar tutucu olabileceğini, hatta düzenin ekmeğine yağ sürmekten öteye geçemediğini gözler önüne seriyor.
Favela ruhu
Nüfusu yirmi milyon civarında olan São Paolo'nun kenar mahallelerinde yaşayan Djan, William, Ricardo ve Biscoito'ya odaklanan 93 dakikalık belgesel, kentin sefalet içinde yaşayan çoğunluğunu temsil ediyor. Politikacılara ve topluma olan kızgınlık bu gençleri, herhangi bir önlem almadan yüksek binalara tırmanıp adlarını, sembollerini veya sloganlarını yazmaya itiyor. Yasak olmasına rağmen trenlerin üzerine çıkıp sörf yapmak da adrenalin deşarjıyla hazzı tatmak için başvurdukları metotlardan biri. Kentin fakir mahalleleriyle varsıl semtleri arasındaki bariyerleri özellikle geceleri aşarak, polisle başlarının belaya girme ihtimalini göze ala ala muhalefet etme misyonlarını yerine getiriyorlar, ne de olsa kaybedecekleri fazla bir şey yok…
İlk yönetmenlik denemesinde Escandari kontrast düzeyi yüksek siyah-beyaz görüntülerle Brezilya'nın favelalarındaki sert atmosferi yakalarken el kamerasıyla gerekli enerjiyi ve kıvraklığı da yansıtıyor. Belgeselin başında havadan yapılan çekimde, şehri çevreleyen yemyeşil ormanlardan gecekondu mahallesine geçerken perdedeki renkler siyah-beyaza dönüşüyor ve bizi acı gerçeklere hazırlıyor. Yapım aşamasında herhangi bir ölüm vakasıyla karşı karşıya kalmadığı için kendini şanslı sayan Amir yine de hayatını kaybeden pixadoreslerin çok olduğunu söylüyor.
Finlandiya, Danimarka ve İsveç ortak yapımı olan belgeselin uluslararası prömiyeri IDFA'da gerçekleşti ve hazır bulunanlar tarafından ilgiyle karşılandı; gerilimi başarıyla seyirciye aktaran yapım festivalin ilk veya ikinci eserlerini yönetenlerin yarıştığı First Appearance bölümünde yer aldı.
Bienal rezaleti
Kahramanlarımızın her birinin aslında iyi kötü bir işi ve bir çevresi var, fakat yine de gelecekleriyle ilgili farklı hayalleri de yok değil. Derken günün birinde Berlin Bienalinden uzun zamandır bekledikleri davet gelir, aralarında o ana kadar herhangi bir nüfus kaydı olmayan bir tanesi yurt dışına çıkabilmek için resmî dairelere başvurmak zorunda kalır ve sonunda bir kimlik sahibi olur.
Berlin'e vardıktan takriben iki saat sonra kendilerine ayrılan mekana gittiklerinde büyük bir hayal kırıklığı yaşarlar. Her ne kadar artık dini amaçlarla kullanılmasa bile graffiti yapacakları duvarlar bir kilisenin içidir; ama onları esas hüsrana uğratan, tuğlaları açıkta bırakan yüksekteki sıvasız duvar yüzeylerinin varlığına rağmen, bienal sanatçıları için aşağıda örülmüş ahşap bir kaplamayla sınırlandırılmış olmalarıdır.
Liderleri kıvamındaki Djan bir maymun kıvraklığında tırmanmaya başlar, eğreti kaplamayı aşıp tarihi kilisenin duvarlarına ulaştığında rahat bir nefes alır ve kendilerine uygun yüzeyi bulduğunu arkadaşlarına bildirir. Aşağıdan tepkili sesler gelince anında spreyine sarılıp graffitilerini yapmaya başlar ve sanatını alışık olduğu biçimde, kuralları yok sayarak konuşturur.
Kilisede kıyamet kopmuştur: Bienalin küratörü Artur Żmijewski suratından düşen bin parça, ne yapacağını şaşırmış, çaresizce beklemektedir. Görevliler hemen aşağıya inmeleri gerektiğini söyler, graffitiler duvarları kapladıkça gerginlik artar. Sonunda Djan inmeye ikna olur fakat küratör Artur kızgınlığına mani olamayarak Brezilyalı misafir sanatçının üzerine bir kova su döker. Djan buna cevaben küratörün üzerine boya fışkırtır, ortalık karışır, hatta bir süre önce çağrılan polis gelir ve bizimkiler yaka paça götürülür.
Tabii ki ana akım medyada Djan'ın küratöre boya fırlatmış olması ön plana çıkar. Tercümanın araya girmesiyle Brezilyalı kafadarlar tutuklanmamıştır ama graffitilerini sanat olarak kabul edenlerin mevzubahis sanatın var olma nedenini ve itici gücünü anlamayıp ehlileştirmeye çalışmış olmaları bizimkilere müthiş bir çelişki gibi gelmiştir.
Her ne kadar aralarında bazıları memlekete döndüklerinde Puma'nın reklam filminde oynamayı kabul etmiş olsa da pixadoresleri yasakları delmenin zevkinden mahrum etmemek şart gibi görünüyor! (MT/ÇT)