Ancak formatında bir değişiklik yapılmadan yarışma programı yine çekilerek dileyenlerin VCD/DVD formatında programa piyasadan ulaşabileceği yapımcı şirket tarafından duyuruldu.
"O Şimdi Hanımefendi"
Farklı kesimlerce tepki gören program hatırlanacağı üzere sekiz erkek yarışmacı adayından oluşmakta ve tüm adaylar peruk takıp, etek ve topuklu ayakkabı giyip, ağda ve makyaj yaptırıp "en güzel kadın" olma gayesiyle kameralarla dolu bir ev içerisinde yarışacaklardı.
Üç hafta sürecek olan yarışmanın sonunda da jüri tarafından seçilecek en iyi kadın taklidi yapan erkek yarışmacı 50 bin YTL'lik para ödülüne hak kazanacaktı.
"Türk erkeğini kadın kılığını sokturmam"
"Programın, kamu hizmeti anlayışına, genel ahlaka, toplumumuzun milli ve manevi değerlerine, aile yapımıza, çocuklarımızın ve gençlerimizin sağlıklı gelişimine aykırı unsurlar ihtiva edeceği anlaşılıyor" şeklinde yazılı bir açıklamada bulunan Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Zahid Akman, programın yayından kaldırılacağının duyurulmasının ardından "kararı memnuniyetle karşıladıklarını" ifade etmişti.
Ayrıca iki sene önce aynı formattaki yarışma programının yayınlanma denemesinin ardından da RTÜK eski başkanı Fatih Karaca'nın "Türk erkeğini kadın kılığını sokturmam" şeklindeki açıklaması programın yine rafa kaldırılmasına neden olmuştu.
Gecikmiş de olsa konuyla ilgili yapılacak sosyo-analitik bir değerlendirme olayın göz ardı edilen farklı görünümlerini ortaya koymak açısından önem teşkil ediyor.
"Pazarlamayla erkek egemenliğinin çarpışması
Öncelikle "O Şimdi Hanımefendi" programının formatı itibariyle erkek egemenliğinin köktencilik kutsanmışlığına karşı konumlanmış bir bağlam içerdiğini vurgulamamız gerekir.
Ancak erkek egemenliğine yönelik bu karşı konumlanış, toplumsal sistemin erkek egemenliğini sorgulamasından ve dönüştürmek istemesinden kaynaklanmaz. Aksine bu yeni yönelim toplumsal sistemin kendi içsel dinamiklerinin bir sonucu olarak ortaya çıkar.
Daha somut ifade edecek olursak, 1980'lerden sonra aşırı üretime (tüketime) endeksli olarak gelişen neo-liberalizmin kültürel yöneliminin, üretime endeksli klasik liberal sürecin kültürel yönelimiyle çatışmasının kültürel bir ürünü olarak "O Şimdi Hanımefendi" tarzında bir format ortaya çıkmıştır.
Dolayısıyla "O Şimdi Hanımefendi"nin formatı klasik/geleneksel dönemin erkek egemenliğini kutsallaştırıcı yöneliminin karşıtında konumlanmış bir bağlam içerir. Ancak bu bağlam tarihsel bir evrenin kendi nesnel içselliğine özgü bir kültürel ürünün ifadesidir.
Yani burada her şeyi kar ve tüketim temelli kendisine entegre etmek isteyen neo-liberalizm kapitalizm açısından tarihsel bir evreyi ifade ediyorken, geleneksel dönemin kutsallıklarından piyasa alanının genişletilmesi ve kar uğruna vazgeçilmesi bu tarihsel evrenin nesnel içselliğini oluşturur.
Yarışmanın neo-liberalizmle ilintisi
İşte "O Şimdi Hanımefendi" yarışması da kapitalizmin bir tarihsel evresi olarak neo-liberalizmin nesnel içselliğinin dolaysız bir kültürel sonucudur, ki bir zamanlar kutsal sayılan erkeklerin kâr (reyting, reklam vb. gelirler) uğruna "karı(!)" kılığına sokulması bu programla göze alınmıştır.
Bu tıpkı, Marx'ın Komünist Manifesto'da feodalizmden kalan yapılara kapitalizmin etkisini anlatmak için kullandığı "katı olan her şey buharlaşıp havaya karışıyor, kutsal olan her şey dünyevileşiyor" şeklindeki ifadeleriyle ilintilidir.
Kapitalizm yalnız feodalizmden kalan değerleri değil, istediğinde kendi ürettiği değerleri de zeminsizleştirir. Çünkü kapitalizmin kendisi değişim değerinin en mutlaklaştırılmış ve kutsallaştırılmış halidir ve değişim değerinin mutlak olarak mevcudiyetini sürdürmesi sürekli değişime bağlıdır.
Moda, bu sürekli değişimin özgül bir alanını teşkil ederken, değişim değerinin en hızlı ve en çok değişikliğe uğratıldığı tarihsel evre neo-liberal çağdır. Bu nedenle neo-liberal çağ tüm kutsalların, dışlanmışların, yok sayılmışların, kenardakilerin entegrasyona uğratılıp eritildiği alanı temsil eder.
Entegrasyon işlemi, değişim değerinin sürekli değişimi yoluyla sembolikleştirilmesi sonucunda üretilen geçici imajlar ve normlarla gerçekleştirilir ve tam da bu nedenle neo-liberalizmin entegrasyonu kültürel asimilasyon olarak da okunabilir. Nitekim değişen imajlar ve normlar, gerçeklikte değil formda hayat bulur ya da bir başka deyişle gerçekliğin örtbas edilip yerine formun (görüntünün) egemenliğinin geçmesi, neo-liberal çağın sürekli değişen sembolik imajlara dayalı karakterinin asli niteliğidir.
"Gönüllü travestiliği" homofobiyi azaltmıyor
Bu niteliğin anlaşılmasıyla kenardakilerin gerçekliğinin ortadan kalkmadığı ve gerçekliğe formel bir maske takılıp görünmezleştirildiği; bunun da anlamının kültürel asimilasyon olduğu açığa çıkmış olur. Elbette bu, gerçeklik ile görünen arasındaki çelişkinin en yoğun yaşandığı süreç olarak da okunabilir.
Yani "O Şimdi Hanımefendi" programının format olarak erkek egemenliğini kutsallaştırıcı normlara karşıt bir yönelim içermesi onun gerçeklikte erkek egemenlik karşıtı olduğu anlamına gelmez. Formatın gerçeklikten işlevsel farklılaşması, programın ortaya çıktığı neo-liberal tarihsel evrenin bir sonucu.
Erkeklerin bu yarışma aracılığıyla kadın kılığına girmesi; yani "gönüllü travestiliği" kabul etmesi transfobinin veya homofobinin azaldığı ya da toplumsal cinsiyet normlarının aşıldığı anlamına gelmez.
Kozmetik sektörünün hedef kitlesini genişletme çabaları
İmajlara dayalı yüksek kar merkezli neo-liberal sistem yalnızca kar elde etme alanlarını sınırsızlaştırmış ve bir zamanlar dokunulmayan kutsal cinsiyet normları neo-liberalizmin kar elde etme alanının bir parçası haline dönüşmüştür. Piyasanın sürekli yeniden üretilmesi ve genişletilmesi neo-liberal piyasa ekonomisi için en temel gerçekliktir.
Örneğin kozmetik endüstrisi için zamanla anneler ve kız çocukları yetersiz gelmeye başlamış, ardından el "trendy'lik, tikky'lik, metroseksüellik" teraneleriyle gencinden orta yaşlısına dek tüm erkeklere uzanmıştır. Kadınların "güzelliğiyle" yetinemeyen neo-liberalizm zamanla erkeklerin de 'güzelini' on binlerce dolarlık güzellik yarışmalarıyla seçmeye başlamıştır.
İş "Mr. Best Gay" güzellik yarışmalarıyla geylere kadar uzanmıştır. Yeter ki kimse ağlamasın! Neo-liberalizm herkesi içerisine dahil edecek kadar geniştir; yeter ki tüketici olup para akışını sağlayalım! Yeter ki kurumsallaşmış iktidar ilişkilerine dokunmadan 'güzelliğimizin' keyfini çıkaran mutlu tüketicilerden olalım!
"Kamuoyu tepkileri" bahanesi
İşte "O Şimdi Hanımefendi" isimli yarışma programı neo-liberalizmin sınır tanımayan piyasa alanlarının katı toplumsal cinsiyet normlarını dikkate almayacak ölçüde genişlemesinin bir ürünüdür.
Ancak neo-liberalizmin bu sınırsız piyasa arzı ile Türkiye'nin kurumsallaşmış güçleri arasındaki çelişki derin olduğu için başta RTÜK etkisiyle bu programın yayından kaldırılması 'kamuoyu tepkileri' bahanesiyle söz konusu olmuştur.
Neo-liberalizm darbeyle inince...
Daha genel bir ifadeyle söyleyecek olursak, bu "sıradışı" programın Türkiye'de yayınlanamaması neo-liberalizmin kültürel yöneliminin Türkiye'deki içsel politik ve toplumsal dinamiklerle uyuşamaması anlamına denk düşmektedir.
Bu uyuşmazlığın tarihsel arka planına baktığımızda şunu görürüz: Bilindiği gibi neo-liberalizm tüm Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkelerinde dış bir etkiye gereksinim kalmadan içsel dinamiklerle gelişip yerleşikleşmişken Türkiye'de neo-liberalizm 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle dış bir etki aracılığıyla (ordu) yukarıdan sağlanabilmiştir.
Yani Türkiye'deki kültürel ve toplumsal gerçeklik ile iktisadi konjonktürün kültürel yönelimi arasındaki uyuşmazlık neredeyse bir gelenek haline dönüşmüştür ve bu uyuşmazlık geleneği Türkiye'de daima dış güçler (genelde ordu) aracılığıyla kırılmıştır.
Örneğin Türkiye'de 12 Eylül dahil tüm askeri darbeler uluslararası ekonomiye entegrasyon kapsamında gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda neo-liberalizmin kültürel yöneliminin tipik bir ürünü olan "O Şimdi Hanımefendi" programının ikinci denemesinde dahi Türkiye'de yayınlanamamasının tarihsel arka planı, gelenekselleşmiş kültür-ekonomi uyuşmazlığından bağımsız kavranamaz.
"O Şimdi Hanımefendi" yayınlansaydı ne olurdu?
Programın yayınlanamaması şaşırtıcı değil; gerçi yayınlanabilseydi de şaşırtıcı olmazdı. Nitekim program toplumun homofobik ve transfobik yapısında bir değişim yaratmayacaktı. Çünkü programın yapılış nedeni de sunuluş biçimi de yalnızca efendilerin kârına endeksli.
Programın bir diğer bağlamı ise ataerkil toplumsal kadınlık normlarının program aracılığıyla yeniden üretileceği bir alan haline dönüşmesidir, ki kazanacak yarışmacının gayesi olan "en güzel kadın" taklidi yapmak demek mevcut bir "en güzel kadın" imajını gerektirir. "En güzel kadın" imajı ise ataerkilliğin kodladığı kılsız, iyi 'kıvırtan', iyi makyaj yapan, duygusal vb. özelliklere sahip kadın tipidir.
Dolayısıyla programa dair daha çok kadınlardan gelen olumlu eleştiriler içerisinde yer alan "biraz kadın olsunlar da kadınlığın ne zor olduğunu öğrensinler" tarzındaki bir söylemin maddi temelleri yoktur.
Toplumsal erkeklik normları
Aksine öncelikli olarak kadınlar, programın ataerkilliği tersinden yeniden üreten bir karaktere sahip olduğunu görüp liberal soytarılığın nesnesi haline dönüştürüldüklerini görmelidirler. "n iyi ve en güzel kadın" tipolojisi ataerkilliğin vücut faşizmine içkin toplumsal kadınlığıdır ve "asak hanımefendiler" işte bu tanımlanmış en güzel toplumsal kadın tipolojisi için yarışacaklardır. Toplumsal kadınlık ve erkeklik normları parçalanmadan kadınların ve erkeklerin özgürleşmesi ise bir yanılsamadan ibarettir.
"Hanımefendilerimizin" yasaklanmasının arka planında da aynı toplumsal cinsiyet normları vardır. Gönüllü "hanımefendilerimiz" erkektirler çünkü ve erkeklikler erkek egemen bir toplumda kutsaldır.
Bu kutsallık Avrupa ülkelerindeki neo-liberalizm tarafından aşındırılabildiyse de Türkiye'de bu, tecrübeyle sabit olduğu gibi henüz erken gözükmektedir. Ama vurgulamak istediğimiz nokta, hanımefendilere konulan gizil yasağın bir kaynağının da toplumsal erkeklik normları olduğudur.
"O Şimdi Beyefendi" sorun olmazdı
Yarışmacı hanımefendiler para kazanmak için toplumsal erkekliklerinden bir süreliğine vazgeçebilir. Ama "Türk" erkek egemen toplumu, para uğruna "erkekliğinden" vazgeçecek kadar henüz yitirmemiştir "erkekliğini". Mesela yarışma "O Şimdi Beyefendi" tarzında kadınların erkek kılığına girdiği bir program formatına sahip olsaydı erkek egemen toplum için sorun olmazdı.
Nitekim yarışmacılar aslen kadın olup kutsal "erkeklik" normları için yarışacaktı. Ama erkeğin "kadın" kılığına girmesi erkek egemen toplumun "erkekliği" için bozukluktur. Bir de bu erkek "Türk kültüründen, Türk aile yapısından, Türk milli ve manevi değerlerinden" geçmiş bir Türk erkeği ise bu erkeklik daha da kutsal ve vazgeçilmez olur.
Cinsiyetçilik ile ulusalcılığın kurumsal işbirliği
RTÜK'ün program henüz yayınlanmadan yaptığı uyarılarda bu öğeleri gerekçe göstermesi cinsiyetçilik ile ulusalcılığın nasıl kurumsal bir işbirliği ve dayanışma gösterdiğinin örneğidir.
Dolayısıyla 'Türk'lüklerin ne tarz bir ideolojik kurgunun parçası olduğu görülmeden kadınlıkların veya erkekliklerin cinsiyetçi ideolojik pratikler olduğu ve bu pratiklerin meşruiyet altında nasıl inşa edildiği anlaşılamaz.
Erkek egemen toplum erkeğin kendisine biçilen hayatı yaşamamasını, örneğin erkeğin kadınsı hisleri olmasını hazmedemez. Erkek egemen heteroseksist ideoloji, kadınsı hislere sahip ve 'kadın gibi' olan tüm erkeklerin kendi bedenlerine ve arzularına yabancılaşmasına neden olur.
Neo-liberal piyasa ekonomisi erkeği de, kadını da, eşcinseli de, travestiyi de tek tipleştirir; tüm bedenleri metalaştırıp kendi ürettiği endüstriyel alanların bir nesnesi konumuna indirger. İmaj ürettiği ölçüde fetişizm de üreten neo-liberal kapitalizm, beynini, bedenini ve arzusunu fetişleştirip kendine yabancılaşan tüketici yığınları eşsiz ve en özel 'müşterisi' olarak görmeyi bilir.
Ülker Sokak'ta, Bursa'da ve Eryaman'daki yasak hanımefendiler
Yasak hanımefendiler (tüm travesti ve transseksüeller), erkek egemen heteroseksist ve kapitalist toplumun maksimize ettiği yabancılaşma biçimlerinin doğası gereği meselemiz olmuyor.
Bursa'da travesti derneği vali tarafından kapatılmak istense de, Ankara Eryaman'da ağızlarından kan gelene kadar dövülseler de meselemiz değiller. Adı üstünde; yasaklar ve yaşayabiliyorlarsa da bu erkek egemen heteroseksist sistemin bir lütfudur.
"Bırakınız dövsünler, bırakınız öldürsünler"
Bugün Türkiye'de travestilere ve transseksüellere yönelik ilan edilmemiş bir savaş yok mu? Ülker Sokak'ta olanları sadece izlemiştik! Bugün aynı katliam Eryaman'da oluyor, sessiziz.
Sessizlik, suç ortağımız. Sessizlik, yasak koyucu erkek egemenliğinin ideolojisi. "Bırakınız dövsünler, bırakınız öldürsünler'in ideolojisi sessizlik"
"O Şimdi Hanımefendi"yi ekranlarda Türkiyeli seyirciyle buluşturamayan yapımcı şirket ve kanal yöneticileri çok üzgünmüşler. Oysa biliyoruz ki, sessizliği üretenlerin ürettiği yabancılaşmanın kökeni, bize izletilmek istenenlerde değil izletilmeyenlerde gizlidir. Bazen izletilmek istenenler değil, izletilmeyenler yansıtır gerçekliği.
Erkek egemen heteroseksizm, medyasından tüketim ekonomisine dek bu sessizliği üretiyor; gerçekliğin üstü örtülüyor. Eryaman'daki çığlık, sağır eden sessizlikte boğuluyor.
Sizin haberiniz var mı; Eryaman'da neler oluyor? (BÇ/EZÖ)