Görsel: Anadolu Ajansı
Türkiye yeni tip koronavirüs salgınıyla bir yılı aşkın bir süredir amansız bir mücadele veriyor. Ama bu mücadelede, aralarında Fransa’nın da yer aldığı birçok demokratik ülke gibi, başarılı olduğunu söylemek mümkün değil. Hem vaka sayıları hem de krizi yönetebilmek için aldığı ekonomik ve toplumsal önlemler bakımından.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre toplam vaka sayısında Fransa’nın ardından 5. sırada geldiği gibi, salgından zarar gören sektörlere yaptığı destekler de yetersiz kaldığı için.
Türkiye'de salgınla mücadele
Bunda başta aşı tedarikinde karşılaştığı küresel sorunların yanı sıra vaka kontrolündeki akıl dışı uygulamalarının rol oynadığını kabul etmek gerekir.
Türkiye, salgınla mücadelesinde yaş grupları üzerinden uyguladığı kısıtlamalarla, başka bir deyişle resmen yaş ayrımcılığı yaparak demokratik ülkelerden ayrışmış bulunuyor. İktidar keyfi olarak 65 yaşına çektiği yaşlılık sınırıyla bu uygulamayı “yaşlı nüfusunu koruma altına aldığı” gibi irrasyonel, genel hukuk kurallarına ve demokratik anayasaların belkemiği olan “kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırı bir gerekçeyle savunageliyor.
Gerekli, gereksiz, her konuda ortalığı ayağa kaldıran muhalefet de bu konuda sessiz kalınca yaş ayrımcılığı bir yılı aşkın bir süredir devam ediyor.
Hareketsizliğe mahkum edilenler
Sayın Cumhurbaşkanı, Sağlık Bakanlığı’na bağlı “Bilim Kurulu ne öneriyorsa biz onu uyguluyoruz” derken, Kurul üyesi bilim insanları da kendilerine tepkiler gelince bu kurulun sadece tavsiyede bulunma yetkisi olduğuna dikkat çekiyorlar. Kararlar öncelikle siyasetçileri bağlar kuşkusuz ama televizyon ekranlarına çıkıp, 65 yaşını geçen insanlara getirilen ilave kısıtlamaları “bu yaş grubunda ölü sayısı çok” gibi absürt bir gerekçeyle savunan bilim insanlarını, hatta bu saçmalığa sahip çıkan birçok medya mensubunu görmedik mi?
Oysa ölüme neden olması için öncelikle virüsü kapmak gerekiyor. Dolayısıyla bilim insanlarının gerekçesi 65 yaşını geçmiş insanların virüsten korunamayacağı varsayımına dayanıyor.
Geçen yıl 3 aya yakın bir süre evlerine hapsedilen, ardından belirli saatlerde sokağa çıkma izni verilen bu insanların milyonlarcası zorunlu ihtiyaçları olduğu için bu absürt yasağı doğal olarak delmek zorunda kaldıkları halde aşılarını da oldular. Başka bir deyişle bir yıla yakın bir süre virüsü kapmadılar, kendilerini korumayı bildiler.
Ama ne var ki 2 doz aşı oldukları halde bir süre daha ilave kısıtlamalara maruz kaldıkları gibi hala toplu taşımayı kullanamıyorlar. Devam eden bu kısıtlamalar, yukarıda saçmalığına dikkat çektiğim “ölü sayısı çok” ve “biz aslında sizi seviyoruz, koruma altına aldık” gerekçesinin bahaneden başka bir şey olmadığını ortaya koyuyor.
Nüfusunun çalışan kesimini aşılayamayan iktidar baştan beri “çalışmayanlar çekilsin ayak altından” demeye çalışıyor belli ki. Ama hareketsizliğe mahkûm ettiği bu insanları yasaklara uyacak olsalar yavaş, yavaş ölüme terk ettiğinin farkında değil anlaşılan.
Yaş gruplarına yönelik kısıtlamalar yok hükmünde
Yaş gruplarına yasak uygulamak hukuken mümkün ve salgınla mücadelede etkin olsaydı kuşku yok ki demokratik ülkeler de uygulardı. Yukarıda belirttiğimiz gibi, demokrasinin bel kemiğini oluşturan, olmazsa olmazı “kanun önünde eşitlik” ilkesi çocuklara, kadınlara ve yaşlılara sadece pozitif ayrımcılık yapılmasına elveriyor.
Kısıtlamaları “ölürsünüz sonra” deyip kimseye pozitif ayrımcılık olarak yutturmak mümkün değil elbette. Fransa’da konu geçen yıl Nisan ayında tartışılmış ve anayasaya aykırı olduğu sonucuna varılmıştı. Peki bizim anayasamızda “kanun önünde eşitlik” maddesi yok mu? Var, 10. madde bununla ilgili. Geçen yıldan beri dikkat çekiyoruz ama aldıran yok. Oysa 11. madde anayasanın dolayısıyla 10. maddenin de Sayın Cumhurbaşkanı dahil herkesi bağladığına hükmediyor.
Ayrıca Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine bakalım. Cumhurbaşkanı’nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili kararname çıkarma, haliyle temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan kararlar alma yetkisi yok. Bu konuda yetki Meclis’in. Ama Meclis de hangi gerekçeyle olursa olsun, Anayasa’nın 10. maddesine aykırı yasa çıkaramaz. Başvuru halinde anayasaya aykırılıktan Anayasa Mahkemesince iptal edilir.
Gelin görün ki Türkiye’de bu yasaklar İçişleri genelgesiyle yürürlüğe konuldu. Son derece yetersiz bu genelgelerin yaşla ilgili kısıtlamaları yok hükmünde. Ne muhalefet ne yaşlıların haklarıyla ilgilenen dernekler İdare Mahkemesi’ne gidip genelgenin ilgili bölümlerini iptal ettirmek için dava açmadılar.
Anayasa ihlali açık ama herkes, 65 yaşının 1-2 yaş altında olan insanlar dahil sus pus. Oysa herkes bir gün 65 yaşına gelecek ve 64’ten 65’e geçerken hangi yasal gerekçeyle yasaklı bölgeye girdiğini anlamayacak.
Demokrat olmak sadece kendilerini ilgilendiren değil, herkesin temel hak ve özgürlüğünü savunmak demektir. Bugün belki toplu taşıma kullanmayan 65+ bir kişi olabiliriz ama buna mecbur olan milyonlarca insanın hakkını da savunmak zorundayız.
Siyasi partiler yeni anayasa önerilerini hazırlıyor. İktidar da muhalefet de. Ama mevcut anayasada bile yer alan bir ilke ayaklar altına alınırken sesleri dahi çıkmıyor. Türkiye’nin yeni bir anayasaya gereksinimi var kuşkusuz ama öncelikle demokrasinin temel ilkelerini benimsemek gerekmiyor mu?
(AÖ/EMK)