"Dünyanın önde gelen" altı mimarı Zaha Hadid, Massimiliano Fuksas, Kisho Kurokawa, Kengo Kuma, Ken Yeang ve Winy Maas önderliğindeki MVRDV projelerini 30 Mart günü bir değerlendirme kuruluna sunacaklar. Görünüşte sevindirici bir gelişme.
Bugüne kadar mimarlık birinci sınıf öğrencilerinin bile yapamayacağı nitelikte projeler üreten belediye, ilk defa profesyonel hizmet alacak. Kiptaş konutları, vapur iskeleleri, İstiklal Caddesi, Sütlüce mezbahası, belediye binası gibi örnekler ortadayken bu nasıl olacak? Sorun yalnızca ortalıkta mimar olmaması mı, yoksa fikir ve düşünce ürünlerinin paternalist (pederşahi) modelle yarattığı çelişki mi?
Bu sorulara cevap verebilmek için yarışmadan beklentilerin de tartışılması gerekli.
Anlaşıldığı kadarıyla bu bir "sınırlı ve davetli bir yarışma". Kimler davet edilmiş? Dünyanın önde gelen mimarları. Peki yarışma tıpkı İMP'ye plan yaptırıp sonra başka bir fikri uygulamak gibi bir sonuca yol açarsa? O zaman bu mimarların ne düşündüğünü, ne amaçladığını kim bilecek?
Demek ki yarışmalar hizmet üreticileriyle kamu yönetimleri arasında bir iletişim köprüsü işlevi görebilirler ama bir ürün satın almak ve kullanmak gibi bir işlev göremezler. Demek ki bu ürünlerin bir işe yaraması gerekli. Bunun için de hizmet kullanıcıları yani İstanbullular adına yarışmalardan beklenenlerin tanımlanması gerekli.
Yarışmalar programsızlığa, politikasızlığa çözüm olacak sihirli değnekler değildir. Yarışmaların kamuoyuna açık olan programlar çerçevesinde yapılması, programların mutlaka düşünce geliştirmeyi ve katılımı teşvik edecek koşullarda belirlenmesi gerekli.
Çünkü tasarım; kurumların, kentin rutin işleyişine eklenen bir fazlalık değil, bütününü ilgilendiren bir konudur.Kent bir eşya olmadığı için mimarlar onu bir bütün olarak, bir eşya gibi tasarlayamazlar. Kent içinde insanların yaşadığı, farklı amaçların da olduğu bir karmaşık bütündür.
Bu nedenle kent yönetimlerinin bir program oluştururken katılımcı olması, bu sembolik alanda gerçekleşen tasarımların kentin hayatı ile etkileşime girmesi ve yarışma fikrini de bunun bir parçası olarak görmeleri gerekir.
Yarışmaya katılan mimarlar eğer yaptıkları projenin "herhangi" bir yerde değil de "belli" bir yerde olduğunu düşünüyorlarsa, bu yerle ilgili bütün kurumların, kişilerin, kullanıcıların bilgi sahibi olduklarını, sürecin kamusal bir nitelikte olduğunu bilmelidir.
Bir örnek vermek gerekirse: Bugüne kadar biz bugüne kadar bu programlar hakkında ne bir bilgi sahibi olduk, ne kuruluşların ve profesyonellerin nasıl katılacakları hakkında yapılan tartışılmalara katıldık, ne de araştırmalarımızla ve yerel halkla iletişim içinde bu sürece katkıda bulunduk.
Muhtemelen bu durum başka sivil toplum kuruluşları (STK) için de aynı. Yarışmacı mimarlar anladığım kadarıyla ne çevre, ne amaçlar, ne katılımcı kurumlar ve ne de kullanıcılarla ilgili bir bilgi sahibi oldular. Korkarım ki yalnızca İMP'nin kendi kapalı kutusu içinde geliştirdiği bir programa cevap vermeye çalıştılar.
Programın bir kaç kişi tarafından kendi özel görüşleri doğrultusunda hazırlanması ise yarışmanın belediye tarafından ne kadar ciddiye alındığının bir göstergesi olmalı. Çünkü bunların yapılmaması, yarışmadan elde edilmek istenen yararları da ilgilendiriyor.
Öyleyse İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin yarışma açmakla iyi bir iş yaptığını düşünürken, demokratik ve katılımcı bir programlama kurumlaşması oluşturmadığı için profesyonelleri kendi programsızlığını örtmek için kullandığı kuşkusunu paylaşmakta çok haksız sayılmayız.
Geç de olsa, belediyeye tekrar soralım: Bu yarışmanın programı İMP tarafından hazırlanmakta olan plandan kaynaklanıyorsa, bu plan nasıl ve ne zaman katılıma, tartışmaya açılacak? Kent projeleri ne zaman nesnel programlara dayalı olarak profesyonel katılıma açılacak? Bu planın hazırlığına bağımsız kuruluşlar hangi nesnel koşullar içinde katılacak?
Bu sorulara verilecek cevap, öyle tahmin ediyorum ki bu yarışmanın göz boyamak için yapılıp, yapılmadığını da belirleyecek.
Son bir nokta daha: İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bazı mimarları dünyanın en tanınmış mimarları olarak ilan etmesi de biraz tuhaf. Bu mimarlar ancak bu işi yapan aracı kişilerin tanıdıkları olabilir, ama "en önemli" sıfatını kendi tekellerinde bulunduramazlar.
Dolayısıyla burada bir karışıklık var. Belediye yönetimi kendisini cilalamak için süper star mimarlardan destek almayı planlıyorsa, bu mimarlar da kamusal bir alanda olduklarını unutup, ticari işlerini takip etmekten öte bir şey yapmıyorlar demektir. Hele hele belediye en basit bir uygulamada bile mimari hizmet alamıyorsa, belediye şirketleri kartel oluşturup buna hizmet veren ve alan konumdaki bazı kişiler alet oluyorsa, yarışmayı iyice anlamsız hale getirecek bir bağlamda yer alıyorsa, durum bütün mimarları ve plancıları bundan ders çıkarmaya zorlayacak kadar vahim demektir.
Belediye eğer yarışmaya açacaksa, ilk önce Marmaray Yenikapı bağlantı noktasını, metro istasyonlarını, profesyonelliği destekleyecek nesnel koşulları ortamına, sonra yarışmaları gündemine taşımalı.
Belediyenin profesyonel hizmet alımını nesnel koşullara kavuşturması için göstermelik yarışmalardan önce kamu hizmeti ifa ettiğinin farkında olması, plan ve program sürecini katılıma açması gerekli.
Yoksa yarışmalar daha önce de olduğu gibi, belediyenin çöp toplatma işine benzer. Yani yarışmaları kentin sorunlarıyla profesyonellik arasında bir ilişki kurmak için yapılan değil, olan bitene eklenen bir iş haline getirmeyi ve çöpe atmayı da başarırız.(KG/KÖ)