İyi niyetinden zerre şüphemiz olmasa da ‘Tamam mıyız’ bir film ismi olarak küçük bir sorgulamaya davetiye çıkarmıyor mu? Buyurunuz lütfen...
Çağan Irmak’ın son filmi ‘Tamam mıyız’ ismiyle, kolları ve bacakları olmayan bir karakteri kahraman olarak anlattığı için birçok can sıkıcı çağrışıma neden oluyor. Egemen ideolojinin hep daha kötüsünü göstererek olana rıza göstermeyi ve uysallaştırmayı başarmasına paralel bir söylem filmde de kendini alttan alta hissettiriyor ne yazık ki. Öznenin bedeni “kastrasyon” tehdidine dönüşüyor ve simgesel düzende tüm işlevsizliği ile politize olana alet ediliyor. Büyük ihtimalle hiç de niyet edilmeyen birçok negatif çağrışım filmin ismi ve karakterin bedeni üzerinde hayat buluyor.
Filmin akışı, söylemi ve sunumu bir tarafa, ‘Tamam mıyız’ sorusu engelli insanlara tekrar ‘tam’ olmama halini hatırlatan bir seçime dönüşüyor. Ne kadar iyi niyetle yapılırsa yapılsın ve içerik bambaşka şeyler söylediğini iddia ederse etsin, engelli bir karakterin başrolde olduğu filmin ismi ‘tamam mıyız’ olunca cevabın ne olduğunun çok değeri kalmıyor. En azından mesajın önemi azalıyor, epeyi bozuluyor ve anlamda çok ciddi kaymalar doğuyor. Kaldı ki anlatının içinde verilen cevaplar ideal nesnenin eksikliğinin temsili ve nesnenin yarattığı hayal kırıklığının vurgulanması olunca olumsuzluk pekişiyor.
Tamam mıyız ne söylüyor, neler soruyor ve hep aynı sorular neleri pekiştiriyor farkında mısınız? Pekişen değerleri, engellileri yok sayma halini ve görünür kılındığında da dokunulmaz gibi yaparken sık sık altı çizilen özrün taciz edilmesini sorgulamak gerekmez mi? Yanlış tam olmayanlarda değil, tam olup olunmadığının hatırlatılmasında mı acaba? Ayrıca kim tam, kim tamam, tamam olunabiliyor mu ki?
Bütün konusunu bunun üzerine inşa eden bir metnin niyeti ve söylemi engelliler açısından yaralayıcı olabilir mi?
Tamam mıyız engelli karakter İhsan’ı mı anlatıyor yoksa bohem bir sanatçının çıkmazlarına çare olmasına mı odaklanıyor, dikkat etmek gerekmez mi? Çünkü film gerçekten her ikisini de anlatmıyor veya en azından her ikisini de eşit mesafe de merkeze koymuyor. Temmuz’un gözünden izleniyor dünya ve Temmuz’un acıları kendinden her açıdan daha problemli biriyle karşılaşınca değişiyor. Kısaca ve kabaca ‘şükret, bak neler var dünya da’ demiyor mu metin ve İhsan ana akım izleyiciyi katharsise ulaştırmak için araca dönüşmüyor mu? Temmuz’un gözünden İhsan’a bakılacağına en azından İhsan’ın gözünden Temmuz’a ve dünyaya bakılsa daha adaletli, duyarlı ve değerli mesajlar vermez miydi film?
Aslında bu soruların benzerleri yönetmenin de aklına gelmiş olacak ki İhsan kendisine uzatılan yardım elini kabul etmek istemiyor anlatıda ve eninde sonunda kendisinden bıkılacağı korkusuyla yaşayamayacağını söylüyor. Ancak Temmuz aralarındaki tüm uçurum farkları öyle yüksek perdeden sıralıyor ve İhsan’ın gurur yapmasının ne kadar da berbat bir klişe olduğunu haykırıyor ki engelli kişi kompleksli olmakla suçlanıyor sertçe. Bir engelliye yardım eli uzatılıyorsa engelli kişinin bunu kabul etme/etmeme lüksü yoktur, fazla uzatmadan verildiği kadarına teşekkür edilmelidir bilgisi tazeleniyor.
Nietzche’ye göre “Her beden bulunduğu mekanın tamamına egemen olmaya ve gücünü geliştirmeye, sonra da uzamına direnen her şeyi ite kaka uzaklaştırmaya çaba gösterir. Ama bu çaba sürekli olarak öbür bedenlerin benzer çabalarıyla karşı karşıya gelir.“
Çağan Irmak şüphesiz çok iyi niyetle ‘Tamam mıyız’ film adıyla İhsan’ın bedenine karşın tamlığını veya Temmuz’un bedeninin tamlığına karşın eksikliğini birleştirerek bir bütün oluşturmayı hedeflemiş olabilir. Ancak Nietzche’nin bahsettiği bedenlerin karşı karşıya gelme halinden, yönetmen ‘iki yarım bir tam eder’ gibi bir sonuca sapmış olabilir mi? (ŞT/HK)