Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rize’deki yurtiçi gezisine Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit eşlik etmiş, çay hasadı yapmışlardı. (21-22 Mayıs 2016). 27 Mayıs 2016’da ise Kırşehir’de 29. Ahilik Haftası kutlamalarına “yargı” heyet olarak yine katılmıştı.
Bunun üzerine Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) “yargı heyetini” kendi toplantılarına katılmaya, Halkların Demokratik Partisi (HDP) ise karpuz kesmeye Diyarbakır’a davet etti. Sert tepkilere Yargıtay Başkanı ve Adalet Bakanı yanıt verdi. Yüksek Yargı, yurt içi gezilere katılmayı yadırgamadı. Yargıtay Başkanı "olur böyle şeyler, bunda ne var" dedi, yargı bağımsızlığı ile ilgisini kuramadığı eleştiriler hakkında yargı yoluna başvurabileceklerini açıkladı.
Bundan on yıl öncesinde Yürütme Organı yargıyı ve özellikle Danıştay’ı hiç sevmezdi.
Bugün yanından hiç eksik etmiyor ve ayırmıyor.
On yıl önce 5 Nisan 2006'da Başbakan R. Tayyip Erdoğan Danıştay’ı yapacakları işler için engel gördüğünü açıkça ifade şöyle etmişti:
“Ama şunu da takdir etmenizi istiyorum: Biz yasamada bazı adımlar atarız, yürütmede bazı adımlar atarız, ama üçüncü adım bizim atabileceğimiz adım değil. Yargıdaki adımı bizim atmamız mümkün değil. Şu ana kadar açık konuşuyorum, Danıştay'da birçok engellerle karşı karşıyayız. Bu Danıştay bu ülkenin Danıştay'ı ve kuvvetler ayrılığı prensibi içerisinde 'yargı' başlığı altında yer alıyor bu kurum. Ama bize şunu söyleyin: Bu ülkenin yatırımları bu projeler ve bu ihtiyacın giderilmesi için pek çok eksiklikler var. Bunların giderilmesi lazım ve bu eksiğin giderilmesi için biz ne gerekiyorsa yapalım. Ben bunu istiyorum şahsen. Ama maalesef burada tıkanıp kalıyoruz. (…) söyleyin ve ona göre bu adımları atalım, atmaya mecburuz. Çünkü ülke olarak kaybediyoruz.” (Türkiye Müteahhitler Birliği. 28.Olağan Genel Kurul Toplantısı. TMB Gündem Dergisi. Sayı 4. Temmuz 2007)
Bu konuşmanın ardından Danıştay Genel Kurulu’nun 6 Nisan 2006’da oybirliği ile aldığı kararı Danıştay Başkanlığı basın açıklamasıyla ile kamuoyuna duyurdu:
“Kuvvetler ayrımı ilkesini benimseyen, ayrı bir idari yargı sistemini öngören ve bu bağlamda Danıştay’a, Yüksek Mahkeme olarak Anayasasında yer veren bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde, yasama, yürütme ve yargının birbirlerini engel olarak görmeleri ne demokratik teamüllerle ne de hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmaktadır. Danıştay kurulduğundan bugüne 138 yıldır, hukuka bağlı devlet idealinin gerçekleşmesinde, anayasal konumunun gereği olan hukuka uygunluk denetimini noksansız yapmakta ve bu görevini sürdürürken yalnızca hukukun üstünlüğünü hedeflemektedir.
"Ancak hukukun üstünlüğü hedefinin sadece yargı organlarınca değil, yürütme organı tarafından da benimsenmesi zorunlu olup; bu hedefe ulaşılabilmesi, yürütme organının kendisini hukukla bağlı sayması, hukuku içine sindirmesi ve tüm uygulamalarını bu çerçevede yapmasına bağlıdır.
"Belli platformlarda özenli bir üslupla tartışılması mümkün olan yargı kararlarının, siyasi tartışmalara konu edilmesi düşünülemez.
"Sayın Başbakanın, Müteahhitler Birliği Genel Kurulundaki konuşmasında Danıştay’ı icraatına engel sayması, yürütme organının işlevi ve Yüksek Mahkeme olarak Danıştay’ın anayasal konumu ile bağdaşmamaktadır. Hukukla bağlı olması gereken Sayın Başbakanın, Danıştay’ı, dolayısıyla hukuku, icraatına engel sayması kabul edilemez, maksadı aşar nitelikte talihsiz bir açıklamadır. Kamuoyuna duyurulur. Danıştay Başkanlığı.”
Danıştay Başkanlığının açıklaması da mazide kaldı ve bugün…
Yürütme organının kendisini hukukla bağlı sayması; saymıyor.
Hukuku içine sindirmesi; sindirmiyor.
Yürütme organının tüm uygulamalarını hukuki çerçevede yapması; yapmıyor.
Hukukun üstünlüğü hedefinin sadece yargı organlarınca değil, yürütme organı tarafından da benimsenmesinin zorunluluğu; artık böyle bir zorunluluk kalmadı.
Kuvvetler ayrılığı ilkesi yok, kuvvetler birliği var. Yasama, yürütme, yargı; tek ve bir.
On yıl içinde ne lazımsa yapıldı, yargıdaki engeller bir bir kaldırıldı
Bir zamanlar hukukun üstünlüğü vardı, demokratik teamüller de.
Mazide kalanlar kuvvetler ayrılığı ve yargının bağımsızlığı olduğuna göre, acaba yargıçların maziden geleceğe taşıyabilecekleri bir şeyler hala var mıdır?
Nasıl hâkim olunur? Nasıl hâkimsiniz, nasıl görev yapmalısınız?
BM Bangalor Yargı Etiği İlkeleri'nde sayılan bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk ve tutarlılık, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat değerlerini yaşam biçimi yapan hâkimler hala varlar. Bu ilkeleri benimseyen hâkimler bu serzenişin dışındadır. Onlar bildiğimiz hâkimlerdir. Bağımsızdılar, hem de tüm zamanlarda. Günümüzün zor ve sıkıntılı işidir, bağımsızlığını yitirmiş bir yargıda yargılama yapabilmek.
Hala yaptıklarının yargı bağımsızlığı ile ilgisi olmadığını düşünenlere hiç şaşırmadan belki anlarlar umuduyla ve anlayacakları dilden mazide kalan iyi değerleri anlatmayı deneyelim.
“Mecelle-i Ahkam-ı Adliye’nin” kısaca Mecelle’nin “Fasl-ı Evvel” bölümü madde 1792’ye göre, “Hâkim, hakîm, fehim, müstakim ve emin, mekin, metin olmalıdır”.
Yakınmayı ve serzenişi sürdürelim, yani Mecelle’ye göre bile acaba;
Hakîm misiniz? Her şeyde üstün tedbirli ve çok bilgili misiniz?
Fehim misiniz? Anlayışlı mısınız, sizi anlayışlı mı bilirler? Anlayışta temayüz ettiniz mi?
Müstakim misiniz? Arapça, sıfattır, kıyamdan gelir. Doğru, temiz, namuslu musunuz?
Emin misiniz? Korkusuz kimse misiniz? Kendisine inanılabilir birisi misiniz?
Mekin misiniz? İnsanları yargılıyorsunuz, iktidar ve vakar sahibi misiniz?
Metin misiniz? Metanet’ten gelir… Dayanıklı, sağlam ve doğru musunuz?
Hangisi sizsiniz? Sadece birisi mi sizsiniz, yoksa hepsi mi?
Yoksa hiçbirisi mi? (Fİ/NV)