Anayasa teklifi ve devam eden soruşturmalar üzerine yapılan tartışmalar ve yaratılan gerilimler bir bardak suda fırtına kopartmaya o kadar uygun ki; başbakan rüzgâr ekip fırtına biçmeye devam ediyor...
Yargının inandıklarını söyleme hakkı var mıdır? Başbakan ile Yargıtay Başkanı sayın Hasan Gerçeker arasındaki bu tartışma 6 Nisan 2010 tarihli gazetelerin haberiydi. Sayın Gerçeker, "İnandığımızı söylemeye devam edeceğiz" dedi. Başbakan karşılık verdi: "Yargının inandığını söylemeye hakkı yoktur".
Yüksek yargı organlarının başında bulunan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay Başkanlarının veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının görüşlerini açıklama, inandıklarını söyleme hakkı var mıdır? Soruyu yanıtlamadan önce siyaset/yargı gerilimine dair kısa bir anımsatma!
Yargıtay Başkanı Gerçeker, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) hazırladığı Anayasa değişikliği teklifinde yer alan yüksek yargıyla ilgili düzenlemeleri eleştirdi. Başbakan bu eleştiriler üzerine "Cübbeni çıkar, siyaset meydanına çık" dedi. Bunun üzerine Sayın Gerçeker kimseyle laf yarışına girmek istemediğini söyleyerek Başbakan'ın sözlerini hatırlatan gazetecilere şu açıklamayı yaptı:
"Herkesin söyledikleri ortada. Kamuoyu takdir etsin. Biz sadece yargı bağımsızlığı için mücadele ediyoruz. Söylediklerimiz yargı bağımsızlığının daha güçlenmesi için, yargı bağımsızlığının geri gitmemesi için. Kim ne derse desin, biz inandığımız şeyleri söylemeye devam edeceğiz" dedi.
Başbakan kızdı. Yargıtay Başkanı Sayın Hasan Gerçeker'e "Yargının 'inandıklarımızı söylemeye devam ederiz' demeye hakkı yok" diye karşılık verdi.
Bosna-Hersek'e gideceği gün gazeteciler Başbakan'a Balyoz adlı soruşturmadaki gelişmelerle ilgili soru sordu. Yanıt şöyleydi:
"Bu bir yargı süreci. Yargı süreci içinde bu olan olaylar bizim haklılığımızı çok açık net ortaya koyuyor. Niçin HSYK üzerinde bu Anayasa değişikliğinde bu tür bir yaklaşımın olduğunu herhalde daha iyi görüyor ve anlıyorsunuz. Yargının bazı yaklaşım tarzını gayet iyi görüyorsunuz. Örneğin yargı kalkar da 'biz inandıklarımızı söylemeye devam edeceğiz' derse bu çok tehlikeli bir yaklaşım tarzıdır. Yargının 'inandıklarımızı söylemeye devam ederiz' demeye hakkı yok. İnandıklarınızı değil, Anayasa'nın size tanımladığı alan içinde ne konuşmanız gerekiyorsa onu konuşma hakkına sahipsiniz. Konuşma alanı en geniş olan siyasidir. Siyasi daha geniş alanda konuşması gerekir. Onun bile konuşma alanı neyle belirlenmiştir. Anayasa'yla yasalarla belirlenmiştir. Peki, bunu kim takip ediyor? Yargı takip ediyor. Her şey bu kadar açık, net ortada. İnandıklarımızı söylemeye böyle bir hak verilmiyor. Anayasa bu işin çerçevesini belirlemiş. Yasalar çerçevesini belirlemiş, yasama, yürütme, yargı için de bu bellidir. Ve biz şu anda böyle bir sürece girmiş olan bu konulara bizim herhangi bir müdahalemiz söz konusu olamaz. Biz bağımsız ve tarafsız, bakın bunun altını çiziyorum bağımsız ve tarafsız bir yargının işlemesini bekliyoruz. Olay budur ve bunun her zaman destekçisiyiz." (Radikal ve Vatan gazeteleri 6 Nisan 2010)
Gelelim sorunun yanıtına...
26 Ağustos- 6 Eylül 1985 tarihleri arasında Milano'da toplanan Suçların Önlemesi ve Suçluların Islahı Hakkında Birleşmiş Milletler Yedinci Kongresi tarafından "Yargı Bağımsızlığı Hakkında Temel İlkeler" kabul edilmiştir.
Bu ilkeler Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 29 Eylül1985 tarih ve 40/32 ve 13 Aralık 1985 tarih ve 40/146 sayılı Kararla onaylanmıştır. (M. Semih Gemalmaz. İnsan Hakları Belgeleri. Cilt IV. Sayfa 403-413.Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi İstanbul 2004)
Temel İlkelerin Başlangıç bölümüne göre "yargıçlar, vatandaşların yaşamı, özgürlükleri, hakları, ödevleri ve malvarlığı/(mülkiyeti) üzerinde nihai kararı vermekle görevli olduklarına göre"; devletler bu ilkeleri kendi iç hukuklarında göz önünde bulunduracak ve saygı göstereceklerdir.
Daha da önemlisi Temel İlkeler yargıçların, avukatların, yürütme ve yasama organlarının ve genel olarak halkın dikkatine sunulmalıdır.
Bu temel ilkelere göre; yargı bağımsızlığı, üye devletler tarafından güvence altına alınmalıdır.
Yargıçların ifade ve örgütlenme özgürlüğü" hakları ise Temel İlkelerin 8 inci ve 9 uncu maddelerinde düzenlenmiştir:
Madde 8: "İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ne uygun olarak, diğer vatandaşlara olduğu gibi yargı organı mensuplarına da ifade, inanç, örgütlenme ve toplanma hakkı tanınır; ancak yargıçlar bu haklarını kullanırlarken, her zaman görevlerinin itibarını ve yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını koruyacak tarzda hareket ederler."
Yargıçlar, kendi menfaatlerini savunmak, mesleki eğitimlerini geliştirmek ve yargı bağımsızlığını korumak için yargıçlardan oluşan örgütler kurabilir, bu örgütlere ve diğer kuruluşlara üye olabilirler.(Madde 9). Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul ettiği 2003/43 Sayılı "Birleşmiş Milletler Bangolare Yargı Etiği İlkeleri"ne göre yargıçlar; yargısal görevlerini tam ve eksiksiz bir şekilde icra etmek kaydıyla; hukuk, hukuk sistemi, adalet teşkilatı veya bunlarla ilintili diğer konularda yazı yazabilir, konferans verebilir, ders verebilir ve diğer etkinliklere ve hukuk, hukuk sistemi, adalet teşkilatı veya bunlarla ilintili diğer konularla ilgili resmi bir organ önündeki kamuya açık bir oturuma katılabilir.
Yüksek yargıçları, daha doğrusu kimse, hiç kimseyi, faşist bir zihniyetin ürünü olan 1982 Anayasası ile çizilen sınırlar içinde düşünmeye ve düşündüklerini bu sınırlar içinde ifade etmekle sınırlandırmamalıdır.
Çünkü 1982 Anayasası Başlangıç bölümünde yer alan (...bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı...) şeklindeki ifadeyle herkesin söz söyleme, yazı yazma ve görüşlerini açıklama hakkı Anayasanın çizdiği çizgilerle sınırlandırılmıştır. İfade özgürlüğü hakkını Anayasa ile çizilen sınırlar içinde kullanmak üzere sınırlandırırsanız bu anlayış faşist 12 Eylül zihniyetinin ve hukukunun haklılığının kanıtı olur. Değiştirmek istediğiniz Anayasanın zihniyetine teslim olmak yerine, insanların ifade özgürlüğü hakkına saygılı olmayı ve nasıl koruyup geliştireceğinizi öğrenin.
Sorunun yanıtı: Yüksek yargıçların, yargıçların, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve savcıların düşüncelerini, fikirlerini, görüşlerini ve inandıklarını söylemeye hakları vardır. Aksi düşünülemez. Yargıçlar ve savcılar örgütlenmeli, konuşmalı, yazmalı, tartışmalı, eleştirmeli ve fikirlerini açıklamalıdır. Bizlerin de onların düşündüklerini ve inandıklarını öğrenme hakkımız vardır. Bu hak, ifade özgürlüğünün sonucudur. Bu gerilimden çıkan çok daha önemli bir sonuç daha vardır. Sadece yüksek yargıçlar değil, yargı organı mensupları kendilerinin ifade ve örgütlenme özgürlüğü hakkına sahip çıkmalıdır.(Fİ/EÜ)