23 Ekim 2007 günü Slavoj Žižek'in (Jijek okunuyor) "Turkey is a thorn in the side of a cosy western consensus" başlıklı bir yazısı Guardian'da yayınlandı. Yazının ilk yanıltıcı çevirisi ertesi gün, Radikal gazetesinde "Türkiye şimdi 'Batılılaşıyor'" başlığıyla yayınlandı.
Yazının çevirisinde genel olarak birkaç temel hata var: Birincisi, ifade kısaltmaları, uyarlamalar nedeniyle oluşan anlam kayması; ikincisi, basit yanlış çeviri, sözcüklerin yanlış, yanıltıcı sözcüklerle karşılanması (örneğin, "Türkiye'nin Kürtlere yönelik davranışı" yerine "Türkiye'nin Kürtlere yaptığı haksızlık" ifadesinin gelmesi, "treatment" sözcüğünün "haksızlık" olarak çevrilmesinden kaynaklanıyor); üçüncüsü, cümle yapısının bozulması sonucunda oluşan anlam kaymaları; dördüncüsü, Žižek'in dilinin tanınmaması sonucunda doğan anlam kayıpları (örneğin " Turkey as such" ifadesi, "aslında Türkiye" diye çevrildiğinde bu bir bakıma Žižek'in metinlerine "as such" ifadesini darı gibi saçtığını görmemekten kaynaklanıyor). Ayrıca, oldukça önemli bir hata da, sözcük ve cümle eksiltmeleri (Suriye'yle ilgili bir cümle hiç çevrilmemiş).
Çevirinin biçimsel yanlış çevirisinin anlam açısından yarattığı sorun ve kaymaları gösteren en iyi örnek, yazının son cümlesi. Büyük olasılıkla, Türkçe çevirmeni yazıya belli bir anlam yüklediği için, son, Žižek açısından yazının asıl anlamını özetleyen cümleyi yanlış çevirmeyi doğal bir şekilde, çeviri ideolojisi gereği yapıyor.
Žižek'te bu cümle şöyle:
"The task is difficult, it compels us to take a great risk of stepping into the unknown, yet its only alternative is slow decay, the transformation of Europe into what Greece was for the mature Roman empire, a destination for nostalgic cultural tourism with no effective relevance."
Bu cümlede yazının seslendiği okur belirginleşmiş, en azından Avrupalı, "Avrupa"da konumlanmış bir okur. Radikal çevirisinde bu cümle şöyle:
"Görev zorlu, bilinmeze adım atmak gibi bir riske mecbur bırakıyor, ama çürümeyi yavaşlatmanın, Avrupa'yı, olgun Roma İmparatorluğu için antik Yunan neyse ona (bugünü etkileyen nostaljik bir kültür turizmi mekânına) dönüştürmenin tek alternatifi bu."
Zizek'in tanımı
Žižek bir hedef tanımı yapıyor ve bunun alternatifinin, yerine getirilmemesinin sonucunda olabilecek olanı söylüyor. Türkçe çevirmeniyse, cümlenin biçimsel yapısını bozarak terse çeviriyor ve Žižek'in alternatif, olumsuz sonuç olarak tanımladığı şeyi olumlu tanımlayıp cümleyi hedefi ona ulaşmanın bir yoluymuş gibi gösterecek bir şekle sokuyor. Žižek'in büyük olasılıkla Roma İmparatorluğu ≡ ABD İmparatorluğu, Yunanistan ≡ AB benzetmesini kurduğu yerde, AB'nin "fiili bir yararı olmayan nostaljik kültür turizmi mekanına" dönüşme olasılığını "yavaş yavaş çürüme" olarak tanımladığı yerde; Radikal çevirmeni AB için böyle olmanın çürümeyi yavaşlatmanın tek yolu olduğu anlamını veriyor. Metin, bütün anlamıyla çöküyor, geriye sadece değiştirilen başlıktaki ve özetteki kolaycı vurgu kalıyor: "Türkiye ve müdahalesi."
Bu yüzden, dönüp yanıltıcı çevirinin başlığına bakmakta yarar var: "Türkiye şimdi 'Batılılaşıyor'." Kuşkusuz bu başlık telaşlı bir editör tarafından atılmış olabilir, fakat Türkiye'de yaygın yetersiz konumlamayı yansıtması açısından ilginç. Bu yaklaşıma göre, bağımsız Batı ve bağımsız Türkiye var, bu bağımsız özneler kararlar veriyorlar. Oysa Žižek'in kurduğu mantık, kanımca, tam tersi, bir "Öteki"ni, deyim yerindeyse "büyük Öteki"ni (hem de açıkça) işaret ediyor, her şeyin ona göre düzenlendiği "yeni küresel düzeni." Žižek'in makalesinin ekseni, bu düzenin, "biz"i belirsizleştirdiğini, "biz"in kapsamını ve onun içine girmenin kurallarını sorunlu hale getirdiği fikri üzerine kurulmuş görünüyor: Türkiye tıpkı diğer devletler gibi, "militarist hümaniter," "teröre" karşı bir eylem kararı aldığı anda bu "biz"in çelişkili kapsamını sergiliyor.
Zizek neden böyle bir yazıyı yazmaya gerek gördü?
Žižek'in yazısının karşısında entelektüel açıdan sorulacak temel bir soru var ve bu yanıltıcı çeviriyle, gözden kayboluyor: "Žižek, neden böyle bir yazı yazmayı gerekli gördü?" Radikal çevirisi, Žižek'i basit bir yorumcu, standart Türkiye eleştirmeni haline getiriyor. Oysa yazının temel sorunu apaçık: Avrupa'nın kimliğini tanımlaması, böylece düşüncenin yeni bir gelecek umudu bulması. Üstelik bunu, AB'nin "militarist hümanizminin" vereceği kararı yıllarca beklemiş Balkanlarda yaşamış biri söylüyor: yıllarca AB'nin bir müdahale ya da barış çağrısı yapma konusundaki kararsızlığını yaşamış ve sonunda, ABD'nin "militarist hümanizmi" tarafından "kurtarılmış" bir bölgede yaşayan biri. Bu açıdan bakıldığında, AB'nin daha Balkanlarda yaşanan savaş zamanında turistik kültür mekanına zaten dönüştüğü söylenebilir. Ve bu yüzden, tam da Ortadoğu Balkanlaştırılmaya doğru giderken (Condoleezza Rice'ın ürkütücü sözünü hatırlayın: "birçok ülkenin sınırları değişecek" ve İran merkezli bir üçüncü, hatta dördüncü dünya savaşı konuşmalarını) ve Türkiye Sırbistan gibi tanımlanmaya çalışılırken, Balkanlardan gelen, deneyimli bir düşünürün sözlerini telaşla (bu çeviri bir gazete çevirisi olduğu için, onun telaşını elbette bu bağlamda değerlendirmekte yarar var) ya da istendiği gibi değil, olduğu gibi çevirmenin, onun aracılığıyla kendi sözünü söylemek yerine, onun sözünü duymanın büyük önemi var. (SG/TK)
* Zizek'in metnini Sabri Gürses'in çevirisiyle okumak için tıklayın.