*Fotoğraf: Fikri Bayhan, Antalya-Manavgat yangınından
Bu yazıda, önceki hafta ele aldığım yangınlar ile su kirliliği arasındaki meseleye devam edeceğim. Sularda yangınlar nedeniyle ortaya çıkan toksik kimyasal madde kirliliğini tespit edebilmek için ne yapılması gerektiğine değineceğim.
Son araştırmalar sulardaki toksik kimyasal madde kirliliğini tespit etmeye yönelik kamusal çalışmalarda bakış açımızı genelden (şebeke su sistemi) tikele (ev-konut-işyeri musluğundan akan su) gitmeyi gerektiren ciddi bir değişikliğe işaret ediyor. Bu konu sadece yangınla da ilgili değil, su aktarım sistemlerine zarar veren sel, deprem, kasırga, savaş ve çatışmalar gibi sorunlar için de geçerli. Sözün kısası, sulardaki kirlilik sorununun çok daha büyük bir önem kazanacağı bir sürecin başındayız. Şimdiden kafa yormalı ve önlem almalıyız. İnceleyebildiğim kadarıyla bile mesele çok kapsamlı. Bu yazıda sulara bulaşması muhtemel toksik kimyasalların kontrolü ve olası halk sağlığı risklerinin bertaraf edilmesi noktalarına değineceğim.
Yeni bir sorun
Türkiye’nin yakın bir gelecekte su kriziyle karşı karşıya kalma riski giderek büyüyor. Varolan su varlıklarını büyük bir dikkatle korumalıyız.
Koruma çalışmalarının en önemli parçalarından biri su varlıklarının kirletilmesini önlemek.
Su krizi sadece bir coğrafi bölgeye düşen su miktarının azalması ile ilgili değil. Suların kirletilmesi de onları kullanılamaz kılabiliyor. Bu nedenle tarımsal, kentsel ve endüstriyel faaliyetlerden açığa çıkan kirleticilerin sulara bulaşmasını önlemek gerekiyor.
Son yıllarda öne çıkan kirletici unsurlardan biri de yangınlar. Orman yangınlarının (özellikle de yerleşim bölgelerinde gerçekleşen yangınların) sular için ciddi birer kirletici unsur olabilecekleri anlaşılıyor.
Orman yangınlarının, sulara çeşitli kirleticilerin taşınmasına yol açtığı yeni bir bilgi değil. Yeni olan şey, yangınların daha uzun sürmesi, sıklığının artması ve yerleşim bölgelerini de içine alacak şekilde geniş coğrafi bölgeleri etkilemesi. Bu konuda en önemli faktörün iklim krizi olduğu düşünülüyor. Örneğin 1972-2018 arasında ABD’nin Kaliforniya bölgesinde, yaz mevsimindeki orman yangınlarında sekiz kattan fazla artış ve yıllık yanan alanda da beş kat artış yaşandığı belirtiliyor.
Şimdiden önlem almalı
Orman yangınlarının önümüzdeki yıllarda da geniş ölçekte ve daha sık karşımıza çıkacak olması kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla koruyucu, önleyici çalışmalara ağırlık vermek ve hangi sorunların açığa çıkabileceğine kafa yormak gerekiyor. Şimdiden önem kazanan sorunlardan biri su kirliliğindeki artışlardır.
Yangınların yol açtığı toprak ve su kirliliği sorunu epeyce zor bir sorun. Özellikle de su kirliliği çok önemli. Yerleşim bölgesindeki bina, tesis, ev vb. yapıları etkileyen yangınların su güvenliği açısından yeni bir sorun yarattığı söylenebilir. Bu mesele son yıllarda yayınlanan çeşitli akademik makalelerde dile getiriliyor. Doç. Dr. Sedat Gündoğdu geçtiğimiz günlerde Yeşil Gazete’de bu konuya değinen ayrıntılı bir yazı yazdı. Yangınların olası nedenlerine, ortalıkta uçuşan komplo teorilerine ve yangınla mücadele için nereye odaklanmamız gerektiğine de değinen yazısı atlanmasın lütfen.
Su şebekesinden haneye
Yanma süreci toksik kimyasal maddeler üretir. Yerleşim bölgelerini etkileyen orman yangınlarının açığa çıkardığı toksik kimyasalların olumsuz etkileri hakkında ise çok az şey biliyoruz. Bir çalışmada, yangında açığa çıkan ve toprağı kirleten kimyasal madde sayısının, yanmamış bölgelerdeki topraklara kıyasla iki binden fazla olabileceği belirtilmiştir. Bu kimyasal maddeler yeraltı ve yer üstü sularına karışabilir. Ekolojik sorunların yanı sıra halk sağlığı açısından da beklenmedik, yeni sorunların açığa çıkması muhtemeldir.
Yerleşim bölgelerini içine alarak ev, bina, tesis vb. yapıları etkileyen yangınlar ana su şebekesi hattına ya da yapı içi su tesisatına zarar verebilir. Yapı içi su tesisatındaki zarar fark edilmeyebilir, bir başka deyişle su akışında bir sorun olmadığı sürece tesisata bakmak kimsenin aklına gelmeyecektir. Ne var ki iş görmeye devam ettiği halde sıcaklık etkisi ile yapısı bozulan su tesisat malzemeleri, bünyesindeki toksik etkili maddeleri suya karıştırabilir. Sudaki bu kirlilik genel şebekeye karışabileceği gibi bina, ev, işyeri vb. yapılarda, yapı içi su tesisatı ile de sınırlı kalabilir. Şebekedeki kirliliği fark etmek eğer rutin kontrol-izleme çalışmaları yapılıyorsa mümkündür ancak bir yapı içindeki kirlilik tespit edilemeyebilir. Bu durumda toksik etkili kimyasal maddeler yapı içi su sisteminde dolaşıp duracaktır.
Dolayısıyla bir yangında kısmen ya da tamamen yanmış her yapı birer risk etkeni olarak görülmelidir. Zarar görmüş tesisattan suya karışan toksik etkili maddelerin yüksek miktarlara çıkabileceği belirtilmektedir. Bu nedenle, hasar görmüş her yapıda detaylı bir kontrol-izleme faaliyeti ile analizler yapmak gerekiyor. Yangından hasar görmüş tüm yapılarda, su kullanımı öncesinde gerekli analizleri yapmak olası sağlık risklerini bertaraf etmek açısından önem taşıyor. Su kullanımı, analiz sonuçları uygun çıktığında ancak serbest bırakılmalıdır.
Plastik borular
Bu meselenin çok yeni olduğunu ve akademik olarak ciddi bir tartışma konusu olduğunu belirtmeliyim. Örneğin yangın sonrasında su sisteminde tespit edilen toksik kimyasalların sulara nasıl karıştığı konusu hala bir çözüme kavuşmamıştır. Bu konudaki tahminler su aktarımında kullanılan plastik borular üzerinde yoğunlaşıyor. Boruların kendi bünyelerinde bulunan toksik maddeleri ya da çevredeki toksik maddeleri suya bulaştırabilecekleri düşünülüyor. Normalde hasar görmemiş bir plastik boru bünyesinde bulunan bazı toksik kimyasalları suya sızdırabilir. Migrasyon (göç) olarak bilinen bu konu, uzun yıllardır çalışılıyor.
Sağlam bir plastik ambalajdan suya sızan-göç eden kimyasal madde miktarı çoğu durumda oldukça düşük olsa da, çeşitli etmenlere bağlı olarak, suya karışan kimyasal madde miktarı artış gösterebilir. Örneğin yangın nedeniyle plastik boruların zarar görmesi ya da korozyona uğraması suya karışan kimyasal madde miktarını arttırıyor. Konu sadece zararla ilgili değil, plastik boruların sağladığı yarardan da söz etmeliyim.
Plastik boruların önemli bir işlevi var: Sağlam bir plastik boru çevrede bulunan toksik kimyasalların suya karışmasını önler. Su güvenliğini sağlamaya yönelik çalışmalarda, su varlıklarında başlayıp, evdeki ya da işyerindeki muslukta biten su hattı boyunca suyun kirlenmemesini, sağlığa uygun nitelikte kalmasını sağlamak esastır. Sağlam bir boru bu işlevi iyi bir şekilde yerine getirir. Dolayısıyla su aktarımında kullandığımız malzemelerden suya toksik madde geçişini kontrol etmeye yönelik çalışmalarla, çevresel ortamlardan suya toksik maddelerin geçişini kontrol etmeye yönelik çalışmalar iç içe geçmiştir.
Kalemler köyü
Çok önem taşıyan kritik nokta ise şudur: Yangın esnasında zarar gören borular, yangın sonucunda oluşan ve çevrede biriken toksik kimyasalların suya karışmasını engelleme işlevini yeterince iyi yerine getiremeyecektir. Bir başka deyişle hasarlı ya da zarar görmüş borular çevredeki toksik maddelerin sulara karışmasını önleme işlevini yitirecektir. Bu noktanın bir doğal su kaynağından, toprak altına döşedikleri su borularıyla su temin eden köy ya da kırsal yerleşim bölge sakinleri için özel önem taşıdığını vurgulamalıyım.
Örneğin Antalya Manavgat’taki yangında can kayıplarının ve ağır hasarın yaşandığı Kalemler köyü böyle bir yerdir. Kalemler köyünde, köydeki bir tepede bulunan doğal su kaynağına yapılan su deposundan, toprak altına döşenen plastik borularla hanelere kadar su taşınıyor. Yangının şiddetiyle boruların hasar görmüş olması çok muhtemeldir. Benzeri durumun (yani köye kendi imkânları ile bir doğal kaynaktan su getirme durumunun) ülkemiz genelindeki yangınlarda başka hangi yerleşim noktalarında var olduğu tespit edilmeli. Bu yerleşim noktalarındaki suların mutlaka kontrol edilmesi gerekiyor.
Bakış açımızı genişletmek
Özetle söylemek gerekirse zarar görmüş su aktarım sistemleri hem kendi yapısından ve hem de çevreden suya toksik madde bulaştırabilir. Ortada bir sorun olup olmadığını belirlemenin tek yolu analiz yapmaktır. Analitik çalışmaların ise şebeke sisteminden yapılara, bir başka deyişle bina, ev, işyeri vb. yapıların içine kaydırılması gereklidir. Hâlihazırdaki durumda toksik kimyasallar, insan maruziyetinin fiilen meydana geldiği muslukta değil, su temin-dağıtım sisteminde ya da şebekede ölçülmektedir. Bu ölçüm yapı içi su tesisatında meydana gelen ve suya toksik etkili kimyasal maddelerin karışmasına yol açan zararı-tahribatı tespit etmekte yetersiz kalacaktır. Dolayısıyla yangınlar söz konusu olduğunda bakış açımızı genelden tikele, bir başka deyişle sistemden ya da şebekeden yapı içine kaydırmamız gerekiyor.
Su yaşamın her döneminde en çok tüketilen madde. Sağlıklı bir yaşamın olmazsa olmazı. Su varlıklarımızı kirletmenin önüne geçmeye yönelik çalışmaların yangınların ortaya çıkardığı sorunları da kapsayacak şekilde genişletilmesi bir gereklilik olarak görünüyor.
(BŞ/NÖ)