1950’lerin başında, İngiliz-İran Petrol Şirketi (bugünkü adıyla BP), İran'daki faaliyetlerini tanıtmak için bir reklam filmi çekmeye karar verdi.
Galli şair Dylan Thomas da bu reklam filminde yer aldı. Thomas, İran’a gidip şirketin yararlı faaliyetlerini anlatacaktı; fakat gerçeklik bambaşka bir tablo sundu. Thomas, şirketin anlatmak istediği "başarı hikâyesinin" tam zıddı olan bir manzarayla karşılaştı.
Dylan Thomas, şirketin kendisinden “istediği” filmi çekmedi fakat bu deneyim, Thomas'ın gerçekleri şiirsel bir dille aktarmasına ilham verdi ve ortaya "Yangına Petrolle Gitmek" belgeseli çıktı.
Film, şairin karşılaştığı çelişkileri ve gördüğü gerçekleri şiirin gücüyle gözler önüne seriyor. Filmin yönetmeni ve kurgucusu Neriman Massoumi ve Lizzie Minnion. Filmin sesleri Micheal Sheen’den.
Türkiye de tıpkı belgeselin vurguladığı gibi, çelişkilerle dolu bir ülke. Özellikle erkek şiddetiyle ilgili yaşananlar bu durumu ortaya koyuyor.
Maalesef memlekette "Erkek şiddeti neden azalmıyor, aksine neden artıyor?" sorusu sürekli gündemde. Medyada ve siyasette en çok tartışılan konulardan biri bu. Ancak siyasiler, özellikle AKP hükümeti, çözüm için yıllardır "yönetmelik çıkaracağız", "kamu görevlilerine eğitim vereceğiz" gibi sözler verse de İstanbul Sözleşmesi'ni feshederek şiddetle mücadeledeki etkili mekanizmalarını ortadan kaldırdı.
Bu süreçte, "kadın ve erkek eşit değildir" gibi söylemlerle toplumsal eşitsizlikleri pekiştirdi bu da erkek şiddetini daha da artırdı.
Kadınların hayatını hiçe sayan uygulamalar ve söylemler, erkeklerin şiddet biçimlerini daha da derinleştirdi, meşrulaştırdı, olağan hale getirdi.
Bu söylemlerden bir kaç örnek…
Erdoğan, 2016’da yaptığı bir konuşmada, kadınların en önemli rolünün annelik olduğunu belirtti. ”Kadın mıdır, kız mıdır bilemem” ifadesi ve “Anneliği reddeden kadın, eksiktir, yarımdır" sözleri….
Yine Erdoğan, 2014’te kadınların iş hayatında aktif olarak yer almasıyla ilgili olarak "Ben zaten kadının iş hayatına katılmasına karşı değilim ama kadının asli görevi anneliktir” dedi.
Erdoğan, 2013’te "Her kadın en az üç çocuk doğurmalı" dedi ve kadının toplum içindeki rolünü sadece “anneliğe” indirgediği gibi söylemi ile kadınlar arasında ayrımcılığa neden oldu.
“Yangına Petrolle Gitmek” belgeseli, benzer bir şekilde çelişkili söylemleri ve durumu anlatıyor. Film, Bozcaada Ekoloji Filmleri Festivali'nde (BIFED) izleyiciyle buluştu ve çarpıcı çelişkileri gözler önüne serdi.
Belgesel, kolonyal döneme ait arşiv fotoğraflarını, Dylan Thomas’ın şiirsel anlatımıyla bir araya getiriyor ve petrol, modernite ve siyasi karmaşayı işliyor. Filmde, BP'nin "yatırımlarının" arka planındaki gerçeği, İran'daki kadınların ve çocukların fotoğrafları eşliğinde izliyoruz.
Festivalin en güzel yanı sanırım filmleri Bozcaada halkıyla birlikte izlemek ve onların gözünden de filmleri anlamak, hissetmek.
Festival yönetmeni Petra Holzer ve Koordinatörü Ethem Özgüven de açılışta benzer duruma değindi, bu bir aradalığa dikkat çekti.
Holzer, geçen yıl festivale katılan Lübnanlı dostlarını andı, bu yıl koşullardan dolayı gelmediklerine dikkat çekti ve gelecek yıl Lübnan’da bir araya gelme umutlarını paylaştı.
Ödül kazananlar 12 Ekim’de açıklanacak
Bu yılki festivalde, 14 ülkeden 35 film yarışıyor. Naci Güçhan Öğrenci Ödülü kategorisinde 6 film yarışırken, festival boyunca birbirinden farklı ekolojik temalı filmler izleyiciyle buluşacak. Gösterimlerin yapılacağı salonlardaki koltuk sayısı sınırlı olsa da, Bozcaada halkı ve festivale gelen sinemaseverler bir araya gelerek filmler üzerine tartışma fırsatı buluyorlar.
Festivalin ödülleri ise 12 Ekim Cumartesi günü sahiplerini bulacak. Ödüller, Ethem Özgüven’in boyadığı taşlardan oluşan özel tasarımlarla verilecek.
Ayrıca, "aracını paylaş" ve "mataranı getir" gibi ekolojik çağrılar da festivalin çevreci ruhunu yansıtıyor. Festival boyunca doğa dostu etkinlikler ve film gösterimleri Bozcaadalıları bekliyor.
(EMK)