yaşlı nüfusun oran olarak çoğaldığı ülkelerden birisiyiz. içinde olduğumuz hafta “ulusal yaşlılara saygı haftası”.
hacettepe üniversitesi geriatrik bilimler araştırma ve uygulama merkezi (gebam) ve türk geriatri derneği (tgd) tarafından bu hafta nedeniyle yapılan açıklamalarda önemli saptamalar var.
gebam’ın verilerine göre “2023yılında ülke nüfusu yaklaşık 82 milyon olacak, yaşlı oranını ise yüzde 10’lara ulaşacak, başka bir deyişle ‘sekiz milyon’u geçecek”.
tgd ise dünyada 65 yaş ve üzeri nüfusun 2010 yılı için 524 milyon kişi olduğunu, 2050’de ise bu sayının 1,5 milyara çıkacağının tahmin edileceğini söylüyor. ülkemizde de 2012 sonu itibariyle yaşlı nüfusun oranının %7,5 olduğunu kaydediyor.
türkiye istatistik kurumu (tüik) verilerine göre ise, türkiye’de 2045-2050 yıllarına geldiğimizde doğuşta beklenen yaşam süresinin “78,5 yıl” olacağının tahmin edildiği de ortaya konuluyor.
tüm bunları göz önüne aldığımızda yaşama, topluma ve olaylara bir de yaşlıların gözünden bakmamız, gereksinmeleri onların gözünden görmemiz ve bunları dile getirmemiz gerekiyor. çünkü yaşlılık bir dönem ve insanlar yaşları ne olursa olsun “eşit haklara” sahip.
dolayısıyla yaşlıların da “eşit ve koşul ve olanaklar” içinde yaşamalarının bir hak olması nedeniyle, mevcut yaşamı bu öngörüler doğrultusunda yeniden kurmak, buna yönelik olarak da giderek artan oranlarda bir hazırlığın yapılması gerekiyor. eğer bu yapılmazsa yaşlıların, yalnızca “yaşlı” oldukları için “ortak toplumsal yaşam”dan uzak ve ayrı olacakları, dolayısıyla bir ayrımcılığa maruz kalacakları açıktır. Bunların gereğini yerine getirmek ise temel insan haklarının ve “hak temelli bir bakış”ın gereğidir.
gerçekler farklı
mevcut koşullarda örneğin barınma hakkı bakımından bile yaşlılar açısından büyük eşitsizlikler ve olanaksızlıklar var. sadece yaşlılara yönelik hizmet sunan bakım ve huzurevlerinin sayısında büyük yetersizlikler mevcut. geçenlerde bir haberde, huzurevlerinin kapısında sıra bekleyen ve kendisine sıra gelmeden yaşamını yitiren insanların olduğu yazılıydı. üstelik yalnızca “huzur/bakım evleri” de yetmez!
ne yazık ki günümüzde, bunlara dair tüm gerçekler somut verileriyle açıkça ortaya konulsa da, bir “ticari kazanç” ya da “politik çıkar”ın söz konusu olduğu durumların dışında, gerçekten onların da “hakları bulunduğu düşüncesiyle” yaşlıların gereksinmeleri yeterince karşılanmıyor, karşılanamıyor.
mevcut durumda her yaşlının kendi koşullarını göz önüne alarak, kendi kısıtlı olanaklarıyla yaşama tutunmak zorunda kaldıkları bir gerçek.
işin acı tarafı aslında kapitalist ekonomik modelin bir dayatması olan bu gerçekliğe, yaşlılar da dahil olmak üzere toplum tarafından büyük oranda bir itiraz da söz konusu değil!
zaman zaman yalnız temel gereksinimlerin sağlanmasının bile asla yeterli olmayacağı kimilerince savunulsa da, somut yaşamda yaşlıların durumları ortada.
bir toplumda yaşayan herkesin gerçek anlamda “eşit olması” ancak, herkesin kendi koşul ve durumlarına, yani “özelliklerine” göre karşı karşıya oldukları dezavantajları giderildikten sonra gerçek anlamda söz konusu olabilir. yoksa kapitalist sistemlerde dile getirildiği gibi fırsatların eşit olması yetmez!
“özel” durumun gereği
tgd bu bağlamda yaşlılık dönemini “özel” kılan durumları şöyle sıralıyor:
* süregen hastalıklar sayıca daha fazla görülür. birden fazla hastalık eş zamanlı olarak görülebilir. bunların yaşamı ve yaşam kalitesini etkilemesi daha şiddetli olabilir.
* eş kaybı, yalnızlık, sosyal izolasyon öne çıkar. aile yapılarında değişim olur.
* ekonomik koşullar olumsuzlaşır. ekonomik olumsuzluklardan özellikle fiziksel olarak özürlü ve yoksul koşullarda yaşayan yaşlıların daha fazla etkilendiği bilinmektedir.
* yaşlı ayrımcılığı bir sorun olarak görülebilir.
* sosyal koşulların olumsuzlaşması ile ilgili uyum sorunları yaşanabilir.
* sosyal hastalıklar da risk oluşturabilirler.
bunlardan çok daha önemlisi toplumun bir algı ve davranış olarak yaşlılara “değer vermemesi”, “dikkâte almaması”,“göz ardı etmesi”, hatta zaman zaman “yok sayması”dır.
yaşamla ilgili koşul ve olanakları düzenlerken, eğer yaşlıların da salt insan olmaktan kaynaklanan haklarının bulunduğu kabul ediliyorsa, yapılan her düzenlemede bu “özel”liklerin bilinerek davranılması gerekeceği açıktır. toplumdaki diğer herkese yönelik ne yapılıyorsa, bunların her birinin o yapılanlarla ilişkisi göden geçirilmeli ve yaşlıların da durumlarının gerektirdiği düzenlemeler yapılmalıdır.
çözümü var ve mümkün
tgd özellikle ekonomik krizlerin de içinde olduğu sosyoekonomik koşulların da gerilemesiyle, yaşlı bireyin toplum içindeki yerini koruma, var olan sorunlarla baş etme kapasitesinde de yetersizlikler görülebildiğini ve bu durumun onların yaşam kalitesini ve sağlıklı olma halini bozacağını belirtiyor.
buradan yola çıkarak “özellikle yaşlılara verilen ‘hizmetler’ göz önüne alındığında bir ‘eşitlik hali’nden çok uzakta olunduğu görülmektedir” saptamasını yapıyor ve ardından da bazı öneriler sıralıyor:
- yaşlanmanın, yaşamın doğal bir süreci olduğu algısı geliştirilmeli;
- sağlıklı yaşam davranışlarını doğumla başlayan süreçte, erken yaşlarda benimsenmeli ve uygulanmalı,
- yaşlılık döneminde bağımlılığı engellemek için çaba gösterilmeli
- yaşlıların yaşam kalitesi artırılmalı / geliştirilmelidir.
bunlar yalnızca öneri olarak kalmamalı, ilgili politika ve kurallar belirlenmeli, bunları gerçekten sağlayan düzenlemeler de yapılmalıdır. kuşkusuz daha da önemlisi bunları gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin izlenmesi ve belirli aralıklarla içinde olunan durum ve gelinen noktanın kamuoyuna duyurulması, kamuoyunun düşünsel, duygusal ve maddi katkı ve desteğinin sağlanmasıdır.
tüm bunlar hem bütün olarak toplumun ve onun kurumlarının, hem de mutlaka bir gün “yaşlanacak” olan herkesin görevi olmalıdır.
bu noktada hem sağlıkçıların, hem de medya mensuplarının görev ve sorumlulukları çok daha fazladır. çünkü onlar gerçekleri görme ve gösterme noktasında herkesten çok daha fazla koşul ve olanağa sahiptir. bu nedenle gerekli duyarlığı daha çok göstermeleri, “yaşlılara saygı haftası” gibi, yalnızca belirli zaman dilimlerinde değil, sürekli olarak kamu adına izleme ve denetimi yapacak şekilde davranmaları gereklidir.
not: bianet yazarı arkadaşım, sevgili şadiye dönümcü “yaşlılara saygı haftası” etkinlikleri kapsamında izmir konak belediyesi tarafından alsancak türkân saylan kültür merkezi’nde bugün 16:00-18:00 saatleri arasında “dokunsan kırılan dokunmasan kuruyan insanlar” adlı kitabını okurları için imzalayacak ve onlarla söyleşecek; izmirlilere duyuruyorum.
21 mart 2013
(1)
(2)
(3)