Soldan sağa: Selda Alkor (Asmalı Konak), Nebahat Çehre (Aşk-ı Memnu), İpek Bilgin (İstanbullu Gelin), Nazan Kesal (Fazilet Hanım ve Kızları)
“Analar dert yesin, yarımşardan dört yesin.”
Annelikle ilgili 1800 deyiş/veciz söz içinde en sevdiklerimden biri bu.
Çünkü muzip hatta çakal bir yanı var. Gözü yaşlı değil. Asla ödenemeyecek bir hakkın ebedi ve edebi yükünü insanın omzuna bindirmiyor. Hem tatlı tatlı şikayet ediyor, hem hakkını alıyor.
Leb demeden leblebiyi havanda döven, bir bakışıyla ciğerini okuyan, seni senden iyi tanıyan bir kadın bu sözün arkasındaki. Ama kendini kendi imkanlarınla tanımana da izin veren biri.
Nasihat suyuyla hayat değirmeninin dönmediğini biliyor. Musibet nasihat korelasyonu çok önceleri kurulmuş olmasa, kesin o keşfederdi.
"İdeal" ne?
İnsandır anne, hata da yapar. Bir dünya fedakarlığına tezat ufak tefek bencil, çocuksu yanları ve anları da olur. Hatta iyi bir anneyi iyi bir anne yapan şey biraz da bu kusurlardır belki.
Kusursuz olmadığını, onun da hayli insan olduğunu bilmek. Yine de hayatın tüm tantanasında, mutsuzlukları, sınırlılıkları, kırık hayalleri içinde bitmez tükenmez, kucaklayıcı yaşam sevgisine ve gücüne her defasında hayran olmak…
Bu söylediklerim tatlı-sert, gerçek hayattan çok iyi bildiğimiz, geleneksel ölçüler dahilinde “ideal” bir tür anneliği anlatıyor.
Dizilerde, özellikle de günden güne ekran ömrü kısalan komedilerde de önemli karakterler arasında yer alan bir anneydi bu, önceleri. Adile Naşit’ten Perihan Abla’lara uzanan, yakın zamanlara kadar da popülerliğini koruyan bu anne figürüne giderek daha az rastlıyoruz.
Ekran anneleri
Bunun bir nedeni herhalde aile/mahalle komedisi denen türün bizde nesli tükenmekte olanlar arasına girmesi. Son yıllarda TV’de yükselen tek komedi türü romantik komediler.
Ana damarı aşk olsa da romantik komedilerde aile/mahalle komedilerinin bazı özelliklerine rastlanıyor. O özlediğimiz, sıcak ve anaç tadı kısmen verebiliyorlar.
Ama Kiraz Mevsimi, Kiralık Aşk gibi diziler çok tutunca birbirinin ruh ikizi o kadar çok dizi sökün etti ki bu işin de cılkı çoktan çıktı tabii. Ağır dram ekran egemenliğini yeniden ele geçirdi.
Günlük hayata dair küçük tatlı anları, herkesin hem haklı hem haksız olabildiği “gri” durumları bir parça dışlayan diziler hakim ekrana. Olaylar büyük büyük, entrikalar gani gani, acılar ve arzular şelale. Ekran anneleri de buna göre şekilleniyor biraz.
Melek ya da hırs küpü
Dizilerde en sık rastladığımız anne türü ikiye ayrılabilir: Aşırı fedakar, aşırı iyi anne ve baskın, hırslı, kötü anne. İstisnalar haricinde kendi ajandası, kendine ait bir dünyası olan kadının iyi anne olarak sunulduğunu göremiyoruz pek. Dizilerimizde zengin-fakir ikiliği ve bu zeminde en çiğinden sınıf çatışması da popülerliğini sürdürüyor. O nedenle yukarıdaki ikiliğe sınıf faktörünü de katalım ve en sık rastladığımız dizi annelerine örnekleriyle göz atalım.
Annelerin günahları… Yalı anneleri, konak anneleri, yırtmak isteyen anneler
Dizilerde esas kızın önce atışıp sonra aşık olduğu zengin oğlanın genelde burnu Kaf Dağı’nda, asil mi asil, buziçe bir anası olur biliyorsunuz. Annesi, pardon.
Analar Chanel ceketleri, stillettolarıyla o hayır etkinliği senin bu yönetim kurulu toplantısı benim koşmaz pek malum. Kızımızsa ya anasız babasız büyümüştür ya da dizinin esas oğlandan daha esas arzu nesnesi yalıya ancak arka kapıdan, hizmetçi olarak girebilecek bir anacığı vardır. Bu anne hayatın ona dağıttığı ele razıysa bir melek, değilse evlerden, yalılardan ırak bir hırs küpüdür.
Yalılar, konaklar ve anneler
Tüm mutlu yalı ve konak anneleri birbirine benzer, hatta hepsinin mutsuzluğu da kendine göre değildir. Zenginlik, asalet, aile ismi, gurur, onur, prestij ele güne karşı korunması, pis fakirlerden sakınılarak kuşaklardan kuşaklara aktarılması gereken şeylerdir.
Evin büyük oğlu, aile serveti ve isminin taşıyıcısı olması nedeniyle gözbebeğidir. Karizmasıyla dağlar deviren bu büyük oğlanı genellikle kıskanç, çapsız ve beceriksiz ortanca oğlan ve Behlül tipi yalı çapkını küçük oğlan izler.
Onların kimle ne yaptığı o derece önemli değildir, rezalet çıkarmasınlar yeter. Büyük oğlansa aileye yaraşır, iyi bir evlilik yapmak zorundadır. Ama olayların tamamen zenginler arasında geçmesinin hikayeye bir katkı sağlamayacak olması nedeniyle o da gider bulabileceği en çulsuz kıza aşık olur.
Annenin içinden kötülüğün çıktığı noktadır bu. O asil kadın gider, yerine Sinderella’nın üvey anası gelir. Zengin bir entrika repertuarı saçılır ortaya. Kızın geçmişi araştırtılır, kara delikler bulunmaya çalışılır.
Kızı her adımda mahçup eden aç gözlü bir akraba ayartılır. Evlilik sözleşmeleri yapılmaya çalışılır. O sözleşme mutlaka bir şekilde yırtılır.
Çulsuz kızdan türlü yıldırı taktiği ve meşru yollarla kurtulunamayınca artık annenin gözünü karartma derecesine göre merdivenden itmekten kiralık katil tutmaya kadar varabilir olaylar.
Kızımız tüm bu stres içinde sonunda hamile kalmayı bile becerir yine de. Azmin elinden hiçbir yalı kurtulmaz.
Dizilerde Edirne’de bir konağın hanımı, Kapadokyalı bir hanım ağa ya da yalı annesi arasındaki temel ayrımlar daha çok örfe-adete, bazı eskimiş ritüellere bağlılık, zenginsel bazı faaliyetler, giyim kuşam farklılıkları gibi ilk akla gelen şekli yöntemlerle ortaya konuyor.
Asmalı Konak, Aşk-ı Memnu
Her iki anne türü de hem sahip oldukları zenginliğe, hem de oğullarına aşık oluyor, böylelikle gelinle aralarında ikili bir rekabet söz konusu.
Anne ve istenmeyen gelin arasındaki bu çekişme görünürde ortadaki erkeğin sevgisi/ aşkı üzerinden dönüyor olsa da aslında çekiştirilen biraz da yalı, daha doğrusu temsil ettikleri.
Doğuştan şanslı, asil anne alt edilip yoksul ya da en iyi ihtimalle orta sınıf kızımız yalıya kurulunca geniş bir izleyici kitlesi de bir hikayenin mümkün kılabileceği oranda, kurulmuş kadar oluyor.
Bizde konaklı dizilerin zirvesi ve esin kaynağı Asmalı Konak, yalılı dizilerinki ise Aşk-ı Memnu sayılır. Sonraki her konak annesinde Sümbül Hanım’ın (Selda Alkor), konak dizisinde de Asmalı’nın izlerini görebilirsiniz.
İstanbullu Gelin
Örneğin son dönemlerin İstanbullu Gelin’i neredeyse remake ölçüsünde Asmalı Konak benzerliği taşıyor yer yer. Üstelik baş erkek oyuncu yine Özcan Deniz! Buradaki anne Esma Hanım (İpek Bilgin) eli iyice büyütüp işi zirzop kentli gelinini yıldırıp konaktan atmak için kendini hamamda yıkatmalara kadar vardırdı gerçi.
İnanılmaz, değil mi?
Aşkı Memnu’nun Firdevs Yöreoğlu’su (Nebahat Çehre) ise oğlanın değil esas kızın annesidir ve kendi imkanlarıyla giremediği yalıya kızı aracılığıyla yerleşir.
Anti-anne
İhanetiyle babanın ölümüne sebep olmuş, hırslı, kadınlık tahtını bırakıp anne olmaya yanaşmayan bir anti-annedir Firdevs.
Öyle ki, kızının evlendiği Adnan Bey’e bile önce o göz dikmiş, alamayınca ikinci en iyi seçeneğe razı olmuştur. Bihter’le aralarında hep bir kadınsı rekabet de vardır, daha doğrusu onunki rekabettir; Bihter’inki babasının ölümünün sorumluluğu ve göremediği şefkat nedeniyle, nefret.
Yine de etin tırnaktan kopamayacağını biliriz, zaman zaman işbirliğine de girerler. Firdevs ne kadar kadınlık iddiasından vazgeçmemiş bir kadınsa da, vurgu şehvet ve cinsel yaşamdan ziyade güce ve zenginliğe sahip olma arzusundadır.
Bihter’inki gibi arzunun çıkarla kesişmediği, aşkı yaşamanın her şeyi kaybetmek manasına gelebildiği zor denklemlere pek az rastlanır dizilerimizde. Genellikle aşk, para, güç, her şey esas oğlanda birleşir.
Fazilet hanım ve yırtma arzusu
Son dönem dizilerinde de bu hırslı anne karakterine sıkça rastlıyoruz. Örneğin Fazilet Hanım ve Kızları’nın Fazilet’i (Nazan Kesal). Fazilet tabii Firdevs’ten farklı olarak en dipten gelip yalı hayatına tırnak geçirmek isteyen biri.
Kızları aracılığıyla yırtma arzusu, kızını allayıp pullayıp bir rol kapmak için gece vakti bir otel odasına göndermeye kadar vardıracak ölçüde güçlü.
Görgüsüzlüğü, rezalet çıkarma potansiyeli ile Jane Austen’ın Aşk ve Gurur’undaki kızlarını yerin dibine sokan anne modelinin yerli dizi versiyonu bir yandan.
Bir yandan da yerli ünlülerin birçoğunun annesine benziyor. Kendi arzularını onlar üzerinden gerçekleştirmeye çalışırken kızlar için de en doğrusunu, iyisini yaptığını düşünüyor.
Kartonlaşma
Büyük bir yoksulluktan gelip bir başına evlat yetiştirmek kolay değil elbette. Ama Fazilet’i benimseyip sevmek de kolay olmuyor. Bunun bir nedeni de senaryodaki klişe/gerçek an dengelerinin çok iyi kurulmamış oluşu.
Panelin değiştiği son birkaç yılda beğenileri giderek basitleşen izleyici düşünülerek kurulmuş olay örgüsü ve karakterleri biraz karton kalıyor dizinin.
Bu anlamda malzemesi ve tadı biraz daha iyi olsa da İstanbullu Gelin’de de benzer soruna rastlanıyor yer yer. Bahsi geçen dengeyi görece daha iyi kuran ve gönül tellerine tek tek dokunan Anne dizisinde ise başlangıçta durum çok daha iyiyken sezon ilerledikçe kalite düştü biraz.
Anne karakterlerini senaryonun genel başarısından ayrı düşünmek mümkün değil özetle. Ne kadar iyi kurulmuş senaryo, o kadar inandırıcı anne…
Yelpazenin kötü örnek kısmı oldukça renkli görünüyor, peki “iyi anne”lerde durum ne? Dünyada olup bizde hiç olmayan anne karakterleri hangileri peki? Bunlar ve arkası da, yarın… (SCU/HK)
TV DİZİLERİNDE ANNELER VE ANNELİK YAZI DİZİSİ
"Annem Olduğun İçin Teşekkür Ederim Anne, Anne, Anne!"
Yalı ve Konaklardan Firdevs, Sümbül, Esma ve Fazilet Hanımlar
Ekranda Daha Güncel, Daha Gerçek, Başka Anneler Görmek İçin...