Başlık, geçtiğimiz haftalarda katıldığım ve açılış konuşmasını TÜSİAD başkanının yaptığı bir sempozyumdan. Meğerse patronlar kendi aralarında birbirlerine böyle latife* ediyorlarmış. Trump’ın açıklamalarıyla birlikte dolar kurunun 4.0’ı aştığı döviz kuru dalgalanması esnasında durum zaten latifeden çıkıp gerçeklik halini aldı. TÜSİAD başkanı bile olanlara inanamamış olacak ki “şaka gibi bir iki gün geçirdik” dedi. Ben ise konuşmayı dinlerken bunun latifeden ziyade egemenlerin her iki durumda da karlı çıkacakları bir kazan-kazan sistemi olduğunu düşündüm.
Buharlı makinanın icadı ile başlayan sanayi 1.0, elektriğin icadıyla sanayi 2.0’a yükselmiş ve ardından gelen bilgisayar teknolojisiyle sanayi 3.0 yaşanmış. Şimdi yapay zekâ ile birlikte sanayi 4.0’dan bahsediliyor. Büyük sermaye gruplarının, küçük ve orta ölçekli işletmeleri piyasadan silmek ve artık değerden daha çok pay alabilmek adına çıkarılan yeni bir sistem bu. Özellikle üretimde verimliliği artırması beklenen Sanayi 4.0, bulut teknolojisi, nesnelerin interneti, güçlendirilmiş gerçeklik, veriye dayalı pazarlama gibi insan yönetimini kolaylaştıran yeni bir yönetim mekanizması aslında. Şirketlerin birbirine, insanların kişisel bilgilerini satarak geliştirecekleri, otonom silahlarla dünyada ve uzayda yeni bir kolonizasyon dönemini inşa edecekleri, dijital sömürü sistemi de diyebiliriz kısaca.
Sanayi 4.0 ile birlikte pek çok iş kolunun ortadan kalkması ve çalışan sayısının düşmesi öngörülüyor. Almanya’da Bilişim Sanayicileri Federasyonu’na göre (1) dijitalleşmeyle birlikte 5 yılda 3,4 milyon kişi işini kaybedecek. Bu aynı zamanda sermaye için nitelikli iş gücü anlamında yetenek açığı demek. Bu darboğazı aşmak içinse sermayeye göre çalışanların 6 ayda bir eğitim alması ve çağın gereklerine uygun hale gelmesi gerekiyor. Ve hatta sermaye eğitim maliyetlerinden kurtulmak için devletin üniversite öncesi mesleki eğitim meselesini programına almasını ve dijital teknolojiye uygun bireyler yetiştirmesini istiyor. Devletin yetemediği durumda da bireyin bu maliyetleri karşılaması bekleniyor.
Türkiye’nin yeni sömürü sistemi tekelci sermaye yararına, sanayinin dijitalizasyonu üzerinden yazılırken, şirketlerin dijital dönüşüme başlaması için devletinde üzerine düşen görevleri yerine getirmesi gerekiyor. Eğitim maliyetlerini karşılaması, korumacılıktan vazgeçmesi, içe kapanmacı yaklaşımlar sergilememesi ve uzlaşmacı kültürün olduğu bir yönetişim anlayışı geliştirmesi gibi. Patronlar, piyasada güven ve istikrarı sağlamak adına, para piyasalarında reform ve dijital seferberliğin başlamasını istiyorlar. Ancak, dijital dönüşüme geçişle ilgili TÜSİAD’ın hazırladığı rapora (2) göre yatırım maliyetlerinin yüksekliği ve yatırımın geri dönüşümünün belirsizliği nedeniyle şirketler pek de hevesli değiller dijital dönüşüme…
Sanayi şu an bir darboğazda. Maliyetler artıyor, kârlılık düşüyor. Kredi garantili fonlar ile yüksek borçlanma sürdürülemez bir hale geldi. Sermaye 2001 krizi benzeri bir takas sistemi (3) getirilerek yüksek döviz borcunu devlete transfer etmek istiyor. Ayrıca devlet kaynaklarının özel sermayeye aktarımını ve spekülatif sermaye kârları üzerindeki ücretlendirmenin kaldırılmasını da istiyor. Artan rekabetle birlikte reel sermayenin kâr oranlarının düşmesi, spekülatif sermayeye yönelmenin en büyük nedeni. Özellikle dalgalı kur sistemiyle birlikte ülkedeki dolar milyarderi sayısının artması ve dünya dolar milyarderleri listesine 12. sıradan giriyor olmamız şaşırtıcı olmasa gerek. (4) Forbes dergisinin yaptığı en zengin Türkiyeliler listesinin (5) başında 4 milyar 800 milyon dolar kişisel servetiyle Murat Ülker var. Sahibi olduğu Yıldız Holding’in 9 milyar borcunun 6,5 milyarını yeniden yapılandırdığını (6) anlatırken, kamu kaynaklarının aslında nasıl da kişisel servetlere dönüştüğünü görmek açısından çarpıcı bir örnek.
Repo, tahvil, bono, hisse senedi, döviz ve fonlardan elde edilen finans gelirleri ile sermaye, reel üretimle uğraşmadan paradan para kazanmaya çalışıyor. Finans sermayesinin artmasının bir diğer nedeni de farklı ülkelerin artık değerine kredi ve portföyler üzerinden el konulmak istenmesi. Başka bir ülkede fabrika, üretim tesisi vs. olmadan sadece finansal araçlarla yatırım yapmak, yatırdığın miktarı da misliyle ülkeden rahatça çıkarabilmek demek. Para artık girdiği hızla ülkeleri terk ederken egemenler karlarını artırmak ve paranın çıkışı önündeki engelleri kaldırmak için DTÖ, IMF, DB gibi kurumları aracılığıyla bulundukları ülkelerin siyasi, mali, sosyal yapılarını kendi lehlerine değiştiriyorlar. Bunu da ikna edebildiğini kukla hükümetlerle yöneterek, ikna edemediğini savaş çıkarıp dize getirerek yapıyorlar. Mevcut hükümetlerin sermaye lehine çıkardığı yasalarla birlikte spekülatif sermaye çok kazandırmaya ve tüm dünyayı küresel bir kumarhaneye çevirmeye devam edecek gibi görünüyor. O yüzden “ya sanayi 4.0, ya dolar 4.0” derken sermaye her durumda kârlılığı esas aldığını, bunu da; ya işten çıkarmalarla ya da rant ekonomisiyle yapacağını söylemiş oluyor.
Hızını alamayan patronların insan haklarından, eşitlikten, demokrasiden bahsederken “dijital dönüşüm toplumsal bir devrim” yalanıyla “dijital çağ” güzellemesi, emek sömürüsünün daha da derinleşeceği, nitelikli emek gücü olabilmenin alabildiğine zorlaştığı koşullara geçiyoruz demek. Yine de umutsuz olmamak gerek. Sermayenin artık değer üretmesi için insan emeğine ihtiyacı var. Emeğin dönüşümü ile birlikte yoksullaşan nitelikli emeğin üretim araçlarını kendi lehine kullanacak olmasının OECD raporlarıyla birlikte patronları nasıl korkuttuğunu da akılda tutarak, hayatın her alanında örgütlenmeye konsantre olmak lazım. Bizim açımızdan dijital çağ, sermayenin dijitalizasyonunu kendi lehimize kullanabileceğimiz yol ve yöntemlere yönelmekle başlayacaktır… (SE/AS)
(1) Almanya'da dijitalleşme 3 milyondan fazla kişiyi işsiz bırakacak
(2) TÜSİAD - BCG Türkiye'nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği
(3) Spekülatif sermaye krizi ve holding bankaları
(4) Dünyanın 145 dolar milyarderi daha oldu!