Metin Lokumcu'nun kız kardeşleri, eşi, oğlu ve abisi . Fotoğraf: Meltem Akyol/Evrensel
Diyelim ki araç kullanma ehliyetiniz var ve kullandığınız araç bir insana çarpıp ölümüne neden oldu. Sonuç, tutuklanırsanız. Dahası uzun yıllar sürecek bir hapis cezası alırsınız.
Hopalı öğretmen Metin Lokumcu’nun "ölümüne neden olmaktan" yargılanan 13 polisin durumu da öyle.
Onlar da biber gazlarını nasıl kullanabilecekleri noktasında eğitim almışlardı, nereden, hangi açıdan attıklarında neye neden olacaklarını biliyorlardı.
Dahası biber gazı kullanımı noktasında bilgileri olduğuna dair resmi belgeleri, sertifikaları vardı. Sonuç, değil tutuklanmak, davaya dahi gelmediler.
TIKLAYIN - 10 soru/10 yanıt: Metin Lokumcu için adalet
Metin Lokumcu’nun ailesinin avukatlarının dahi olmadığı bir ortamda ifadelerini verip, hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarına devam ettiler.
Tıpkı, 31 Mayıs 2011’de Artvin Hopa’da dereleri, ağaçları, yaşam alanları için sesini yükselten halka, devasa boyuttaki biber gazlarını sıktıktan sonra yaptıkları gibi.
Metin Lokumcu’nun direkt ağzına sıkılan biber gazı neticesinde kalp krizi geçirerek öldüğünü hiç unutmayan Metin Lokumcu’nun ailesi ve tüm Hopa halkı, yaşam savunucuları ve hak savunucuları ise 31 Mayıs 2011’de halen.
O gün ne yaşadıklarını hem avukatları hem de Lokumcu ailesi, 21 Nisan’da Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada mahkemeye de anlattı.
TIKLAYIN - "Alın Götürün Beni, Kurtarın Devleti"
Lakin mahkeme başkanı dinledi mi bilmiyorum. Çünkü biraz dinlese, tamamını değil yani sadece bir kısmını dinlese bile Metin Lokumcu’nun deresini savunurken öldürüldüğünü anlardı.
Şu detayı da en başta hatırlatmakta fayda var, 13 polis,” taksirle ölüme neden olma” suçundan 6 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor.
Lokumcu ailesinin avukatı Meriç Eyüboğlu ise “olası kastla ölüme neden olma” suçundan yargılanmaları gerektiğini söylüyor. "Çünkü" diyor, "biber gazı kullanma ve sonuçları noktasında bilgileri olduğunu gösteren belgeleri var."
Yani yaptıkları eylemin neyle sonuçlanabileceğini bilebilecek durumdalar.
Şimdi Türkiye’de ilk kez biber gazının bir ölüme neden olduğunu devletin resmi raporlarının da kabul ettiği Metin Lokumcu için adalet aranan davaya gidelim. Umut edilen adaletin zerresini dahi görmediğimiz davaya...
Nafile hakim
Davada, avukat Meriç Eyüboğlu, ısrarla, iddianameye dikkat çekiyor. Davanın ağır ceza mahkemesinde görülmesini talep ediyor ancak talep kabul edilmiyor.
Sadece o değil, Diyarbakır, Van, İzmir, Trabzon, Artvin’den gelen baro başkanları da benzer talepleri sıralıyor. Ancak yok nafile, hakim duymuyor.
Avukatların talepleri, örnek verdikleri diğer biber gazı ölümleri yok sayılıyor; devletin resmi raporları yok hükmünde kabul ediliyor.
Mahkeme, gözlerinin içine baka baka, avukatları duymuyor, dinlemiyor, taleplerinin birini dahi dikkate almıyor.
“10 yıldır ilk kez adalet isteme şansım oldu”
Metin Lokumcu’nun oğlu Ulaş Lokumcu konuşuyor.
“Benim babam torunu için öldü. Torunun suyuna sahip çıkmak için öldü. Ben babam öldüğünde 22 yaşındaydım, bugün 32 yaşındaydım. On yıldır adalet arayabilme umuduyla bekledim. İlk kez adalet isteme şansım oldu.
"Biz buraya hesap sormaya değil adaletin yerini bulmasını istemeye geldik. Biz adalet istiyoruz. Babam o gün beni aradı, 'HES'e karşı basın açıklaması yapacağız, Erdoğan geliyor, belki bizi duyar' dedi. Sonra haber verdiler.. Babamı hastaneye kaldırmışlar..
"Olayın sıcaklığı ile başbakanın konuşmasını duymadık, sonradan öğrendik. Bizim kültürümüzde ölünün arkasından güzel konuşmak vardır. Kendisi bunu tercih etmedi o zamanlar" diyor.
Yargılama yok “mış” gibi yapma var
Ulaş’ın da söyledikleri mahkeme duvarlarına çarpıyor, adalete olan özlemi yok sayılıyor.
Onlarca avukatın sesi duyulmuyor. Sanki avukatlar hiçbir şey söylememiş gibi davranılıyor.
Metin Lokumcu’nun ailesinin adalete olan susamışlığı ile adeta dalga geçiliyor.
Aile, “Konuşursanız dışarı atılırsınız” denilerek uyarılıyor.
Bir yargılama yok aslında. Ortada kocaman bir tiyatro var. 13 polis “yargılanıyormuş” gibi yapılıyor.
Avukat Meriç Eyüboğlu’nun söylediği gibi mahkeme baştan kararını vermiş, bu davada sanıklar beraat edecek.
Yine Eyüboğlu’nun söylediği gibi, “Biz eğer 10 yıldır bu salonda olduğu gibi bu kadar kalabalık olsaydık, bu dava bu şekilde ilerlemezdi.”
Eyüboğlu, Lokumcu ailesinin ve avukatlarının 10 yıldır yalnız bırakıldığını ancak kararlı bir şekilde mücadele ettikleri için davada bugün 13 polisin yargı önüne çıktığını söylüyor.
Her ne kadar yargılanmaları konusunda “mış” gibi yapılsa da bu noktaya gelmek hem çok emek isteyen bir sürecin sonucunda oldu hem de çok önemli.
Sadece Lokumcu için değil
O zaman bundan sonraki süreci de Eyüboğlu’nun dediği gibi takip etmek gerekiyor. Yani o mahkeme salonununda daha çok kişi olmamız gerekiyor. Bunun için de avukatından gazetecisine, hak savunucusundan yaşam alanlarını savunan ekolojistlere çok iş düşüyor.
Çünkü bu dava sadece Metin Lokumcu için adalet istenen bir dava değil. Bu dava Cengiz İnşaat’ın ülkenin dört bir yanındaki halkların yaşam alanlarına karşı başlattığı saldırıya karşı, kimin yanında olmayı tercih ettiğinizle ilgili bir dava.
Eğer bu davada, Metin Lokumcu’nun yanında olursanız Kaz Dağları’nda direnenlerin de yanındasınız demektir.
Eğer bu davada, Metin Lokumcu’nun yanındaysanız Rize İkizdere’de taş ocağına karşı direnenlerin yanındasınız demektir.
Bu dava derelerin, kuşların, doğal yaşamın hakkı için mücadele edenler ile yaşam alanlarında her türlü keyfi maden aramasını yapabilecek güçte olduğunu düşünen Cengiz İnşaat gibiler arasında.
Mahkeme kimin tarafında olduğunu ilk duruşmadaki tavrı ile gösterdi zaten. Önemli olan bizlerin seçtiği taraf. Ancak o zaman Metin Lokumcu davasında bir değişikliğe neden olunabilir.
En başta Metin Lokumcu’yu anlatırken “Biz iyi olmayı ondan öğrendik” diyen kız kardeşleri, eşi, oğlu için bu dayanışmayı göstermek görev.
Sonrasında da kendi yaşam alanlarımız için bu dayanışmada yer alabilmeliyiz.
Bir sabah uyandığınızda Cengiz İnşaat’ın kepçelerini bahçenizde görmeyeceğinize dair bir garantiniz yok.
İnanın, buna engel olacak bir hukuk yok.
31 Mayıs’ta Hopa’da hangi gazlar kullanıldı?Dava biber gazı kullanımının ölüme neden olduğunu belirten raporlara dayalı ilk dava özelliği olma taşıyor. Bu davadan çıkacak karar diğer birçok benzer dava için benzer olabilir. Hopa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2011/886 sayılı soruşturma dosyasında, avukatlar tarafından “31 Mayıs günü Hopa’da kullanılan gaz bombaların etken maddelerinin öğrenilmesi” talep edildi. Bu husus Hopa Savcılığı tarafından Artvin Valiliği’ne sorulmuş; Valilik 17.08.2011 tarihli yazısı ile; “Smoke (gaz el bombası), 37/38 mm gaz fişeği, ve OC gaz solusyonu” kullanıldığını bildirdi. Türkiye’de Oleorcin Capsicum (OC) ve Chlorobenzylidenemalononitrile (CS) gaz bombaları ve gaz fişekleri kullanılmaktadır. Oysa chlorobenzylidenemalononitrile (CS) ve oleoresincapsicum (OC) adlı kimyasal gazlar, Kimyasal Silahlar Konvasiyonu 1.5 sırasına göre Kimyasal Silah kategorisinde yer alıyor. Hopa’da kullanılan OC ve CS gaz muhimmatı, kimyasal silah niteliğindedir ve ölümcül sonuçları bulunuyor. 31 Mayıs 2011’de Hopa’da; Artvin dahil toplam 7 kentin (Artvin, Erzurum, Erzincan, Bayburt, Rize, Ardahan, Kars) çevik kuvveti elindeki gaz stoğunu bitirecek düzeyde kimyasal gaz kullanmış, hatta Kars Çevik Kuvvet Müdürlüğü'nün muhimmatı bitmiş, Artvin'den takviye kimyasal gaz fişeği ve gaz bombası alındı. |
(EMK)