Daire, yönetmeni Atıl İnanç'a 20. Adana Altın Koza Film Festivali'nde en iyi yönetmen ödülü kazandırmış, başrollerinde Fatih Al, Nazan Kesal ve Erol Babaoğlu'nu buluşturan bir kasaba filmi. Ya da kasabada sıkışıp kalan şehirlilerin filmi. Belki de insanın geçmişine, köklerine yaptığı yolculuğun ve bununla hesaplaşmasının filmi. Ve aslında Daire bunların hepsine dair bir film.
Daire Yön: Atıl İnanç Oyn: Fatih Al, Nazan Kesal, Erol Babaoğlu, Selen Uçer |
Bir gün bir haber alırsınız; ya bir cenaze vardır ya da bir düğün, ve doğduğunuz kasabanıza dönersiniz.
İşte Daire de böyle başlıyor. Orta yaşlarına ulaşmış kahramanımız Feramus büyük şehirde yaşayan, felsefe eğitimi almış, belli ki okur-yazar bir adam. Eşinden ayrılmış, uzun süredir görmediği bir oğlu var. İlişkileri çok iyi değil, görüşmüyorlar. Modern yaşamın yalnızlığını, bizi bizden uzaklaştıran o bunaltıcı halini, olumsuzluklarını tümden almış sırtına Feramus.
Bir telefon geliyor ve, yine belli ki uzun zamandır görüşmediği, babasının öldüğünü öğreniyor. Filmin hikâyesi de bu zaten.
Kendisi de baba olmuş, büyümüş, ailenin sorumluluğunu almış olan Feramus kasabasına geri dönüp hem defin işlerini hem de geride kalan ev, arsa gibi şeylerin satışını üstlenmekle mükellef. Ülkenin herhangi bir yerinde görebileceğimiz sıradan bir kasaba bu. İnsanların birbirini tanıyacağı kadar küçük, aynı zamanda herkesin kendi krallığını kurup orada kendini iyi hissedeceği kadar da.
Zamanında yapılmış ama yanlış yapıldığı için uçakların inip kalkmadığı atıl bir havaalanında çalışan memurlar, insanların içinde canı pahasına cambazlıklar yapıp hem para kazandığı hem de belki hâlâ hayatta olduğunu hissedebildiği tuhaf birahaneler olan bir kasaba burası. Büyük şehirden gelen biri için zaten sürreel bir yer, ama kendi içinde de biraz öyle.
Feramus kasabaya geldikten sonra etrafta dolaşırken ya da babasının evinde kendi kendine kaldığı anlarda ölmüş babasını ya da görüşmediği oğlunu görmeye başlıyor. Buğulu göllerin kıyısında ya da büyülü ormanların içinde konuşuyor onlarla. Bir çeşit iç hesaplaşma bu Feramus için.
Söyleyemediklerini söylediği, belki de duymak istediklerini duyduğu. Bu sahneler kasabanın gerçek olmasına rağmen gerçek değilmiş gibi algıladığımız tuhaf halleriyle paralel, onun için neden varlar diyemiyoruz. Ama belki zaten durum yeterince tuhaf olduğu için olmasaydı ne kaybederdik diyebiliriz.
Koşuşturmacası var Feramus'un, tapu dairesi, müdürle yapılan görüşmeler, memurlarla itişmeler. Sistemin çarkları ya yavaş ya yanlış dönüyor bu kasabada, tıpkı ülkenin genelinde olduğu gibi. Feramus zorlanıyor, bunalıyor.
Havaalanında çalışan Arif'in tanımı çok yerinde aslında. Bir daire burası diyor anlatırken önlerinde uzanan kasabayı. Kırıp da çıkmak zor, dönüp dönüp aynı noktaya geliyorsun, yoruyor bu Feramus'u. Kasabanın bunaltıcı havası ve Feramus'un elinde evraklar koştururken bir yandan mendiliyle sürekli terini silmesi de güzelce anlatıyor bunu seyirciye.
Bu anlarda acı da olsa bizi gülümseten sahneler, filmin genel anlamda mizah dozu yerinde. Böylece aslında ağır ve acı dolu bu hikâyeyi bunalmadan izleyebiliyoruz. Sonra kendisi gibi şehirden gelmiş ama imkansızlıkları yüzünden bu kasabada kapana kısılmış şehirli ve eğitimli yan komşusuyla tanışıyorlar. İki çocuğunu tek başına büyütmeye çalışan Betül'ün öyle bir yerde zaten çok zor olan tiyatro yapma çabası belediyenin tiyatro salonunu düğün salonuna çevirme kararıyla son buluyor.
Betül'ün kızı hasta, paraya, işe ihtiyacı var. Yakınlaşıyorlar, belki bir aşk doğar aralarında diye bekliyoruz ama hayat mı dersiniz adına yoksa o içinden çıkamadığımız daire mi bilmem hikâyeleri başlamadan biten kırık bir aşk hikâyesi olarak kalıyor. Betül bir türlü kurtulamadığı yoksulluğun kıskacında kendi kaderiyle yüzleşmek zorunda kalırken Feramus dairenin içinden hiç çıkmamaya karar verip kendisinin ve filmin sürpriz sonuna doğru yürüyor.
Fatih Al, Nazan Kesal ve özellikle de Erol Babaoğlu'nun başarılı oyunculuklarıyla, gayet yerli yerinde sistem eleştirisiyle, karakterlerin iç hesaplaşmalarıyla Daire filmi hem büyük şehirde yitirdiklerimizi hem de büyük şehirde yaşamanın uğurunda geride bıraktığımız köklerimizi, oralarda özlediklerimizi ve yeniden döndüğümüzde bulacaklarımızı derli toplu anlatan, izlenmesi gereken bir film. (GÖ/HK)