Yaşları 25-30 arasında olmalıydı. Toplam beş kişiydiler. İkisi erkek, ikisi kadındı. Beşincinin uzun düz saçları ve yüzünde birkaç günlük sakalı vardı. Ama hareketleri ile konuşması erkekten çok bir kadını andırıyordu. Hepsinin de kulağında küpeler vardı.
Gülüyorlar ve birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Neşeli halleri ve şamataları olmasa belki de kimsenin dikkatini çekmeyeceklerdi. Ama parkın içinde hızlı hızlı yürüyerek spor yapan, sakallı ihtiyar dahil herkes onlarda "farklı" bir şeyler olduğunu algılamış, göz ucuyla da olsa izlemeye almıştı.
Erkeklerin sırtında ağızları iple bağlanmış farklı büyüklükte iki beyaz torba vardı. Birisinin elinde de bir sopa gibi sapından tuttuğu bir enstrüman vardı.
Daha önce görmediğim bir müzik aletiydi bu; gitar gibi gövdesinin ortası boğumluydu ama ondan daha küçüktü. Ancak arka bölümü gitarınki gibi düz değil, ut gibi bombeli yapılmıştı; sapı ise saza benziyordu, ince uzundu.
Omzunda torba olan diğer erkekle, kızlardan birisi, küçük boyda, iki tarafına sap kondurulmuş küçük bir varil taşıyorlardı. Varil kesilip kenarları kıvrılarak sanki bir mangala benzetilmişti. Yüksekliği aşağı yukarı 40-50 santim kadardı.
Parka girince topluca bir kenara geçip durdular. Varili ortalarına koydular. Torbaları ve enstrümanı da yere bıraktılar. Varili ortalarına alarak çevresinde halka oldular ve ceplerinde ne varsa, bir tiyatro oyunu oynarcasına ortalarındaki varilin içine atmaya başladılar.
İlk önce cep telefonlarını gördüm ellerinde. Pillerini ve sim kartlarını çıkarıp teker teker varilin içine attılar. Sonra her biri bir yerlerden birer cüzdan çıkardı. İçlerini açıp kredi ve banka kartlarını çıkardılar, sonra onları ortalarından kırıp yine teker teker varile attılar.
Ardından her biri bir farklı yerlerden fotoğraflı kimlik kartlarını bulup çıkardı. Onları da aynı biçimde elleriyle parçaladılar, parçalayamayanlar da kartları ortalarından büküp yine varile attı.
Sonra kadınsı hareketleri olan erkek eğildi ve yerde duran torbayı karıştırıp içinden bir metal bir tas çıkardı. Sonra kalçalarını abartılı bir şekilde kıvırtarak birkaç adım atıp, sırayla teker teker diğerlerinin önüne gelip tası onlara uzattı. Ötekiler de tasın içine cüzdanlardaki ve ceplerinden çıkardıkları kâğıt ve bozuk paraları koydular. Cüzdanları boşalınca, boş olduğunu birbirlerine gösterip onları da boş halde varile attılar.
Sonra her biri giysilerinin ceplerini yoklamaya ve boşaltmaya başladılar; pantolonlarının arka, gömleklerinin yaka, ceket ve yeleği olanlar da onların ceplerinde, sigara paketleri ve tütün torbaları, kâğıt mendiller, ıvır zıvır ne var ne yoksa hepsini çıkarıp varilin içine attılar.
Onlar kimseye aldırmaksızın bunları yaparken, çevrede durup onları izleyenlerin sayısı arttı ve meraklı büyük bir kalabalık oluştu. Kalabalık kendiliğinden, giderek düzene girdiler ve bir halka oluşturdu. Sanki bir sokak tiyatrosu izler gibi onları ve yaptıklarını izliyorlardı.
Ama onların kalabalıkla herhangi bir ilişkileri yoktu. Çevrelerinde kimse yokmuş gibi kendi hallerinde ve rahat davranıyorlardı. Şaşırdığım yanlardan birisi de izleyen kalabalığın hiçbir tepki vermeden olacakları izlemesiydi. Bir an çantamdaki video kamerayı çıkarıp kaydetmeyi düşündüm ama rahatsız etmemek ve kalabalığa örnek oluşturmamak için vazgeçtim.
Örtülen örtüler ve çıkarılan giysiler
Sonra erkeklerden birisi torbaların büyüğünün içinden büyük bir çarşafa benzer bir örtü çıkardı. Ellerini iki yana açıp yukarı kaldırdıktan sonra kollarını salladı ve katlanmış örtü açıldı. Kenarları aşağı yukarı üç-üç buçuk metre kadar olan kare şeklinde bir örtüydü. Önce yere yayacağını düşündüm ama sonra örtünün ortasının delik olduğunu fark ettim. O sırada kızlardan birisi ona yardımcı oldu ve örtünün diğer iki ucundan tuttu.
Açık kahverengi, bir çuval gibi kalın ancak gevşek dokunmuş örtüydü. Ortasındaki delik de yaklaşık 30-40 santim çapında vardı. Kızla oğlan örtüyü yukarı kaldırdılar, diğer erkek eğilerek örtünün altına girdi, tam ortaya geldi ve başını delikten geçirip dışarı çıkardı. Örtünün üzerinde başı görününce tutanlar örtünün uçlarını bıraktılar. Örtü tesettürlü kadınların çarşafları gibi ayak uçlarına kadar erkeğin bedeninin tümü örttü.
Diğer erkek yine torbaya eğildi ve torbadan ilkinin eşi başka bir örtü çıkardı. Kız yine örtünün ucundan tuttu ve yukarı kaldırdılar. Bu kez diğer kız önceki gibi örtünün altına girdi, başını geçirdi ve ayni önceki erkek gibi örtüyle sarındı. Üçüncü örtüyü kadınımsı hareketleri olan erkek sarındı. İlk üçü örtününce bu kez örtüyü ilk örtünen erkekle sonuncusu torbadan aynı örtüden iki tane daha çıkarıp, kendilerine örtü örtenleri aynı biçimde başları dışarıda kalacak şekilde "giydirdiler".
Sonra her biri bir kenara çekildi ve örtünün altında tuhaf hareketler yapmaya başladı. Bir süre sonra aslında örtünün altında soyundukları belli oldu. Çıkardıklarını ortadaki varilin içine dolduruyorlardı. Her biri üzerindeki giysileri çıkardıkça bir birlerine gösteriyor, sonra da varile atıyorlardı. Gösterdikleri giysilerden iç çamaşırları dahil olmak üzere giyindikleri ne varsa çıkardıklarını anladık. İzleyenlerden bazı homurtular ilk o sırada yükselmeye başladı, ama onlar yine bu seslere kulak vermediler.
İşini tamamlayan kenara çekilip bekledi. Hepsi giysilerini varile doldurunca, erkeklerden birisi yerdeki torbanın birinin içinden bir şişe çıkardı içindeki sıvıyı serperek varile boşalttı. Şişe yarılanınca şişenin ağzını kapattı ve yeniden torbanın içine koydu.
Saç tıraşı ve "Y" harfi
Elini torbadan çıkardığında bu kez elinde bir tıraş makinesi ve bir ustura olduğunu gördüm. Diğer erkek örtüsünün uçlarını altına alacak şekilde varilin hemen yanına yere oturdu ve başını hafifçe yukarı kaldırdı, sonra "hazırım" der gibi bir işaret yaptı.
Saçları omuzlarına uzamış hafif sakallı ve esmer yakışıklı bir adamdı. Elinde tıraş makinesi olan oturanın saçlarına ensesinden başlayarak kesmeye girişti. Birkaç dakika içinde o uzun siyah saçlardan eser kalmamıştı. Adamın üzerindeki örtünün üzerine düşen saçları elleriyle topladı ve varilin içine attı. Sonra tıraş makinesini kenara bıraktı ve daha önce oturanın yanına yere bıraktığı usturayı eline alarak ve boş olan elinin işaret ve başparmağıyla oturanın kafasının derisini gererek dikkâtli bir şekilde tıraş etmeye başladı. Usturayla oturanın başının tam arka kısmına bir parmak kalınlığında bir çizgi halinde kazımaya başladı. İşini tamamlayıp geri çekildiğinden makineyle kesilmiş kısa saçların arasında "Y" harfi şeklinde bir saçsız bölge belirdi.
Elini "işin tamam senin" der gibi oturanın başına vurdu ve onun hemen yanına, tıpkı onun gibi oturup başını kaldıran kızlardan kumral kısa saçlı olanın yanına geldi. Onun saçlarını da öncekinde olduğu gibi önce makineyle kesti, sonra onun da başının arka tarafına yine aynı şekilde ustura ile bir "Y" harfi yaptı.
Diğer ikisini de aynı şekilde tıraş ettikten sonra, bu kez varilin yanına tıpkı ötekiler gibi kendisi oturdu. Kızlardan birisi makineyi eline aldı ve onu aynı şekilde tıraş etti. Sonra da tıpkı onun yaptığı gibi usturayla başını yine aynı şekilde kazıdı ve bir "Y" harfi kondurdu. Üzerlerindeki bir örnek örtü ve "Y" harfi şeklinde kazınmış kısa saçlarıyla hepsi birbirine benzedi.
"Gemileri yakmak"
Farklı renklerdeki tüm saçlar varile atılınca, giysilerin üstü tümüyle kapanmış oldu. İlk erkek yerde duran torbanın içinden yine aynı şişeyi çıkardı ve içinde kalan sıvıyı saçların üzerine tümüyle boşalttı.
Sonra varili ortalarına alarak halka oluşturup yere oturdular. Bu kez torbaya uzanan hareketleri kadınımsı hareketleri olan erkek oldu ve torbadan elini çıkardığında elinde bir kutu kibrit olduğunu gördük. İşin şekli belli olmuştu. Etraftan yükselen sesler eşliğinde kibriti çakıp varilin içine atmasıyla varilde bir parlama oldu ve alevler yukarı doğru yükseldi. Hepsi aynı anda ellerini birbirine vurarak alkışladılar, ellerini kaldırıp birbirlerine vurdular ve farklı sesler çıkarıp çığlıklar attılar.
Sonra alev biraz daha yükselince kızlardan birisi kalktı ve hepsinin etrafında dolanarak tıpkı Kızılderililerin danslarına benzer bir dansa başladı.
O hoplayıp zıplarken, erkeklerden birisi o tuhaf müzik aletini eline aldı ve çalmaya başladı. Derinden gelen tuhaf bir sesi vardı. Herkes aletin sesini duyabilmek için daha bir sessiz oldu. Bildik bir ezgi değildi ama güzeldi. Ezginin bazı yerlerinde diğerleri ona ya alkışlarıyla ritim tutarak ya da küçük çığlıklar atarak eşlik ediyorlardı.
Hava kararmaya yüz tutmuştu ve alevlerin görüntüsü etrafa verdiği ışık ve oluşturduğu gölgelerle, varilin içindekilerin yanmasından kaynaklanan koku, sanki bir mabetteymişiz gibi mistik bir hava veriyordu.
Alevler kısalıp etrafta yanmış saç, giysi ve plastik kokusu yoğunlaşınca birikmiş izleyen kalabalık biraz geriye doğru çekildi. Erkeklerden birisi orada bulduğu bir sopa ile yanan giysileri karıştırdı, alev yeniden harlandı ve çıkan koku arttı. Varilin içindekiler yanıp bitene kadar müzik ve dans da sürdü.
Anlam
Varili sopayla karıştıran bir kez daha karıştırdı. Bu kez yalnızca küller uçuştu, varilden yukarıya. Varilin içindekilerin tamamen yandığına emin olunca diğerlerine varilde yanacak bir şey kalmadığına dair bir işaret yaptı.
Hepsi birden ayağa kalktılar. İkişer ikişer birbirlerini kucaklayıp yanak yanağa öpüştüler ve adeta birbirlerini kutladılar. Sonra tümü birden kucaklaştılar ve tek vücut haline geldiler. Yüzleri birbirlerine sönük olduğu için bizler yalnızca kafalarının arkasını görüyorduk; birbirlerine değen başların arkasında saçların ortasındaki "Y" harfleri birer testere dişi gibi ilginç bir görüntü oluşturuyordu.
Ben dayanamadım ve alkışlamaya başladım. Diğer izleyenler de beni izleyerek alkışlamaya başladılar.
Gençler sonra birbirlerinden ayrıldılar. Kızlardan birisi yerde duran içi para dolu tası eline aldı ve izleyenlere doğru ilerledi ve en yakınındakine tası uzatıp, "ihtiyacın olan kadarını alabilirsin, artık bize lâzım değil" dedi. Adamın utanarak tasın içinden bir tane bozuk para aldığını gördük.
O ana kadar ne izleyenler onlara, ne de onlar izleyenlere dönüp tek laf etmemişti.
Kız tası bana doğru uzatınca bu hareketinden cesaret alıp biraz da yüksek sesle "peki 'Y'nin anlamı ne?" diye sordum ona. Kız arkadaşlarına baktı, onlar da yüzlerini bana döndüler, ama hiç birisi soruma yanıt vermedi.
Erkeklerden daha uzun ve topluca olanı ikinci bez torbaya uzanıp içinden bir tomar kâğıt çıkardı bana doğru yaklaştı ve en üstte duran kâğıdı bana verdi. İzleyenlerden birkaçı daha elini, uzattı. Onlara da birer sayfa yazılı kâğıt verdi.
Kâğıda baktım, hepsi de "Y" harfiyle başlayan, ancak yazı karakterleri ve boyutları farklı bir dolu sözcük yazılıydı üzerinde. Şöyle bir göz attım "Y" harfiyle başlayan şu sözcükler sıralanmıştı:
"yaban, yabancı, yabani, yadsımak, yağmur, yakın, yakmak, yalan, yalım, yalın, yalnız, yalvaç, yamak, yamuk, yan, yanak, yandaş, yangı, yangın, yanık, yanılgı, yanılmak, yankı, yanlı, yanlış, yanmak, yansı, yansız, yapay, yapı, yapmak, yaprak, yar, yara, yaran, yarar, yaraşır, yaraşmak, yararlı, yaratı, yaratıcı, yaratmak, yardım, yaren, yargı, yargılı, yarık, yarılmış, yarım, yarın, yarmak, yas, yasa, yasal, yasadışı, yasak, yassı, yaş, yaşam, yaşamsal, yatak, yatmak, yatık, yatışmak, yatkın, yavan, yavaş, yay, yayan, yaygara, yaygı, yaygın, yayılma, yayım, yayın, yayla, yayma, yayvan, yazar, yazboz, yazgı, yazı, yazık, yazıt, yazmak, yedek, yedi, yeğnik, yek, yekûn, yel, yeltenmek, yemek, yemin, yen, yengi, yeni, yenik, yenilik, yenilmek, yer, yerel, yergi, yerli, yeşil, yeşillik, yetenek, yeterlik, yeti, yetim, yetişkin, yetke, yetki, yetkin, yetmek, yığılı, yığmak, yığın, yığınak, yıkamak, yıkanmak, yıkık, yıkım, yıkıntı, yıkmak, yıl, yılan yıldırım, yıldırmak, yılmak, yıldız, yılgı, yılgın, yılkı, yıllık, yırtık, yitik, yitirmek, yitmek, yoğun, yoğunluk, yoğunlaşmak, yoğunluk, yok, yokluk, yoksul, yoksulluk, yoksun, yokuş, yokülke, yol, yolcu, yolsuz, yonga, yontu, yontmak, yontu, yordam, yortu, yorum, yön, yöndeş, yönelme, yönetim, yönelti, yöntem, yöre, yöresel, yukarı, yumak, yumuşak, yunmak, yuva, yuvarlak, yuvarlanmak, yüce, yüklem, yüklü, yüksek, yükselmek, yükseltmek, yükümlü, yürek, yürekli, yüz, yüzleşmek, yüzmek..."
Ben "Y"lerle başlayan sözcükleri okurken, kız kâseyi dolaştırıp, içinde ne kadar para varsa hepsini oradakilere dağıtmış ve diğerlerinin yanına gelmişti.
Gezegensel Ütopya Tarihi
Erkeklerden birisi eliyle işaret etti ve yine varilin yanına birbirlerine dayanacak şekilde yere oturdular. O sırada parkın lambaları yanmıştı. Kızlardan birisi yine elini torbaya soktu ve turuncu renkli kapağı olan bir kitap çıkardı ve diğerlerinin karşısına oturdu.
Kitabın kapağını görünce kitabı hemen tanıdım:
Armand Mattelart'ın yazdığı "Gezegensel Ütopya Tarihi"adlı kitaptı.
Kız kitabı açtı ve ilk sayfasından başlayarak ancak kendilerinin duyacağı kadar bir sesle okumaya başladı. Diğerleri de pür dikkât onu dinliyorlardı. İzleyiciler gösterinin sonuna gelindiğini düşünmüş olmalılar ki yavaş yavaş uzaklaşmaya başladılar. Ben ise kızın okuduklarını işitmek için biraz daha yaklaşıp bir buçuk iki metre kadar uzağa yere oturdum. Birkaç kişi daha benim gibi biraz yaklaşıp yere çöktü.
Kız bizlere aldırmadan okumayı sürdürüyordu.
Ritimle okumasından kitabın başında yer alan Viktor Hugo'nun "Açık Deniz" adlı şiirini okuduğunu fark ettim. Dizelerin bazılarını anımsadım ve mırıldanarak ona eşlik ettim.
"Bir metin tiran gibi tutuyordu elinde tüzenin kılıncını; / Bir halkın yasası diğerinde cürümdü; / Okumak bir uçurum, inanmak bir dipsiz kuyuydu; / Krallar kale, tanrılar duvardı; / Bunca karanlık engeli aşmanın hiçbir yolu yok; / adım atmak istendiğinde hemen, engeliyle karşılaşılıyordu / Vahşi bir tarzın ya da barbar bir doğmanın / Ve, geleceğe gelince, oraya gitmek yasak."
Anladım onlar burada bir oyun oynamıyorlar, yeni bir "ütopya" yaratıyorlardı; ve ben o ütopyanın ne olduğunu okuyup dün bitirdiğim o kitaptan öğrenmiştim, biliyordum.
Bu yazı da o yüzden yazıldı. Çıkış noktamız da ortaklığımız o kitaptı... (MS/EKN)