*Türkçesi: Haticecik
Bugün size Nuriye Günaydın’dan söz etmek istiyorum.
Nuriye, genel geçer tabirle, toplumun tariflediği haliyle “sıradan bir kadın” diyeyim.
Doğup büyüdüğü Rize’nin Pazar ilçesindeki köyünden yıllar sonra İstanbul’a göç etmiş, altı çocuğunu büyütmüş. Yazları belli zamanlarda köyüne gitmiş sonra yeniden İstanbul’a dönmüş, yıllarını böyle geçirmiş.
Ama onu bu sıradan daha doğrusu birçoğumuz gibi yaşadığı bu hayattan sıyıran bir gelişme olmuş. Üstelik bu gelişme yine memleketine ve Laz kültürüne duyduğu hasretle ilgili.
İstanbul’a geldikten sonra memleketine olan hasretle Lazca hikâyeler, şiirler yazmaya başlayan Nuriye, bu yazılarını telefonundaki whatsapp grupları ile paylaştı. Yazdıklarına ilgi ve destek geldikçe yazmaya devam etti.
Yazdıklarına ilgi o kadar yoğundu ki İstanbul’daki Laz dernekleri ilgisiz kalamadı. Onların da desteğini aldı ve yazdıklarının bir kısmı öykü olarak yayınladı. Evet yanlış duymadınız Lazca öyküler. Öykülerinde yarattığı Laz kadın karakter sayesinde hem Laz kültürünü hem de Laz kadınların hayata bakışını okurla buluşturdu.
O bir köy kızı
Bir gün, Laz kültürü araştırmacısı Editör İrfan Çağatay Aleksiva Nuriye Günaydın’ın yazdıklarından haberdar oldu. Okudu, beğendi ve daha çok yazmasını istedi. Onu yazması konusunda cesaretlendirdi.
Bu kez de “Xat̆icena” karakterini yarattı Nuriye Günaydın ve ilk romanı ortaya çıktı. Romanında, Laz kadının yaşantısını anlattı yine. “Çay topluyor, dağlara gidiyor, dereye gidiyor…” diyerek “Xat̆icena”yı anlatan Nuriye Günaydın, “O bir köy kızı” diyor.
Memlekete olan aşkını yazarak bastırmaya çalıştığını anlatan Nuriye Günaydın, “Ateş yaktım günleri hatırladım. Köydeki günlerimi hatırladım. Köyden İstanbul’a geldiğimde ne kadar yarımdım. Orada olan şeyleri özledim ve oradayken hasretini çektiğim İstanbul’a hissettiklerim tersine döndü. Bu kez İstanbul’dan köye gitmek isteyen biri oldum” diyor.
Haber için bir araya geldiğimizde Laz bir felsefeci kadınla tanışmış gibi hissettim. Kitapla, defterle rutin eğitim sistemi ile değil de doğa ile hayatla kendisini yoğurmuş Laz bir kadın. Felsefeci yanına atıf yapacak çok cümlesi var, biri de şu:
“Benim çocuğum torunum tanısın. Benim onlara kalıcı bir şey bırakmam lazım. Düşünceler yaşar bu dünyada. Ben Tolstoy’u nasıl tanıyorum? Ben çok okumadım ama yazarım. Ben felsefeyi çok okudum. Felsefe nedir? Ben neyim? Ben de düşündükçe yazan biriyim. Dünyada bu kadar ağalar, paşalar, trilyonerler olmuş. Hiçbirinin adını bilmiyoruz. Ben de dünyaya bir iz bırakayım dedim, Lazca bir iz...”
Nuriye Günaydın, dünyaya Lazca izler bırakmaya devam edecek gibi görünüyor…
(EMK)