Belgeselde izlediğimiz kadarıyla köy nüfusunun büyük bir kısmı kadınlardan oluşuyor, erkekler azınlıkta! Xalko'dan göç etmiş yönetmen Sami Mermer'in orada kalmış ailesinde çoğunluğun kadınlardan oluştuğu zaten kesin. Ev işlerinin tümünü yerine getirdikleri gibi inek, koyun, keçi veya kazlarla ilgileniyorlar, onlardan elde ettikleri ürünleri satarak geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar. Bazıları baharda papatyalarla kaplı düzlüklere yayılarak hâlâ "Seviyor, sevmiyor…" oyunu oynayacak kadar muzip.
Köydeki az sayıdaki çocuğun en sevdiği eğlencelerden biri eşeğe binmek.
Bu arada kangal köpekleri birbiriyle dalaşıyor.
Güneşli mevsimler, sisli günler ve geceler, rüzgârın tozu dumana kattığı dönemler, karın ortalığı huzurla kapladığı mevsimler geçip gidiyor.
Yakın veya uzak şehirlere, Avrupa ülkelerine şu veya bu sebepten fazlasıyla göç vermiş bir coğrafyada, gidenlerin geride bıraktıklarını hüzünle izliyoruz. Bölünmüş aileler, babalarını pek hatırlayamayan çocuklar, gurbette verilen hayat mücadeleleri ve evde onları belki hayat boyu bekleyen kadınlar. Filmde başka diyarlarda kendini yeni hayatlara kaptırmış, kumar batağına saplanmış, köklerini unutmuş hayırsız adamlardan da bahsediliyor; dervişlere danışılarak kaderin değişmesi için teşebbüslerde de bulunuluyor.
Geçtiğimiz ay Montreal Uluslararası Belgesel Festivali RIDM'de yer alan Xalko adlı Kanada yapımı seyirciyi ilk andan itibaren sıcaklığıyla kuşatıyor. Yönetmenliğini Sami Mermer’le Hind Benchekroun'un paylaştığı estetik film 100 dakikalık süresine rağmen asla sıkmıyor. Bizleri Xalko köyünün dünyasına, yavaş akan zamanına zarafetle dahil ediyor, ayrıca Kürtçe'ye olan özlemimizi bir nebze de olsa gideriyor.
Kürt kimliği
Türkiye'de Kürt olma duygusunu derinden, bağırıp çağırmadan, içten içe yansıtan bir yapısı var Xalko'nun. Orta Anadolu coğrafyasında azınlık olmanın ne kadar meşakkatli bir dinamik olduğunu da birebir hissettiriyor başarılı belgesel.
Kimliksizleştirme adına tepeden inme bir kararla köyün adının birçok yerleşime verilmiş bir adla değiştirilmiş olması bile yeterli değil mi?
Baskı gören coğrafyada göç etmek birileri için kaçınılmaz bir hal aldığında bunun bedeli geride kalanlarla paylaşılıyor, izleri nesilden nesle aktarılıyor. Kadınlar ne kadar güçlü olsa da hayatları bir şekilde sekteye uğruyor, birçoğu arzu edilenden epeyce uzak yaşamlara talim etmek zorunda kalıyor. Uzaklaşmış kişilerinin hayatı bir şekilde kurtulmuş gibi görünse de geride kalanların düzenlerini değiştirme şansı pek yok. Kadere sessizce boyun eğiliyor, isyan etmek nedense zor! Üstelik geleneklere uygun olarak kadının köyden birisiyle, görücü usulüne göre evlendirilmesine hâlâ prim verildiği düşünülürse.
Xalko ahalisi kadınla erkeğe mümkün olduğunca eşitlikçi muamele etmeye çalışsa da ataerkil statükoyla karşı karşıya olduğumuz kesin.
Kumara bulaşmış kişinin şeytana uyduğunu ifade edebilecek bağnazlıkta karakterler de var güçlü belgeselde. Ancak yeni neslin temsilcilerinden bazıları evleneceği adamı seçme hususunda ayak direyebiliyor.
Bu arada köyün nüfusu azaldıkça azalıyor, haneler boşalıyor, bazen kasvet, bazen içinden çıkılmaz durumun dayattığı ümitsizlik izleyicinin içini burkuyor…
Başarılı belgesel
Babası Apo ve annesi Zaxo'ya ithaf ettiği belgeselle Sami Mermer tecrübe çıtasını yükselterek insanın içine işleyen bir esere imza atmış durumda. Daha önce, yine Hind Benchekroun'la kotardıkları Callshop İstanbul'a göre çok daha derli toplu, duygusunu birebir seyirciye geçiren bir sinema yapıtı izliyoruz. Bunda Mermer'in köyüne, çocukluğuna, akrabalarına, kısacası özüne dönmesinin payı mutlaka vardır; film kahramanlarının kamera karşısındaki rahatlıklarının sebebi de bu kesinlikle. Fakat film seyirciyi zoraki bir duygusallığa asla sürüklemiyor; hatta bazı anlarda güçlü, inatçı ve başına buyruk bazı Kürt kadınlarının mizah dolu dünyasına dahil edip gülümsettiriyor, insanın kendiyle dalga geçebilmesinin güzelliğini bir kez daha ispatlıyor.
Filmin ışık yönetimine de diyecek yok. Arka planına sisin hâkim olduğu karedeki paslı, grafitili otobüs durağı ve önünde Xalko sakinlerinden bir kadının görüntüsü filmin fotoğrafik zirvelerinden sadece bir tanesi. Veya alaca karanlıkta bahçesindeki ateşin başında yemek hazırlarken izlediğimiz bir diğer kadın, arkasında koyu mavinin muhtelif tonları arasında batmış güneşten kalan son kırmızılık ve o anda ezan okunurken perdeyi inleterek çakmış şiddetli bir şimşek…
Filmin kahramanlarından bir kadının kocasına kavuşmak için Avusturya'ya gitme hazırlıklarına da tanık oluyoruz. Biri ufak olmak üzere iki kız çocuğundan en azından üç aylığına uzaklaşmak zorunda olması tabii ki üzücü; vize kuyruğunda karşılaştığı Kobane'den kaçmış Suriyeli mülteciler gibi gündemdeki mevzulardan birine de değinilmiş belgeselde.
Müzik eşliğine de epeyce özenilmiş filmin sonunda Feqiyê Teyran'a ait Ey Dîlbera Gerden Zerî'nin Sümeyra Çakır yorumunu dinliyoruz… Helal olsun! (MT/HK)