İnternet haberciliği konusunda hâlâ önyargıların aşılamamış olduğunu Almanya'da dikkatimi çeken bazı gelişmeler ortaya koyuyor. Online medya ve dijital yayıncılık anlamında belki Almanya'yı pek örnek gösteremeyiz, doğru. Ancak gelişmişlik seviyesiyle belli bir yerde olan bu ülkenin online yayıncılığa yaklaşımı yine de ilgiye değer.
Gençlik elden gidiyor!
Yalnızca yayıncıları değil sendikaları ve kamu kurumlarını da bünyesinde barındıran Ulusal Basılı Medya İnisiyatifi (Nationale Initiative Printmedien), Berlin'de bir konferans düzenledi. Bu toplantıdan "Tezler" başlığı altında bir sonuç belgesi çıktı. İşte bu belgeden çarpıcı bir alıntı:
"Günümüzde gençler giderek daha az gazete ve dergi okuyor. Medya kullanımı daha çok elektronik ürünlerle sınırlı kalıyor. Uzun süreden beri gözlenebilen bu eğilim, beraberinde çocukların, gençlerin ve genç yetişkinlerin siyasi ve toplumsal sorunlara ilgisinin azalmasını da beraberinde getiriyor. Bu gelişme, uzun vadede demokrasiyi de olumsuz yönde etkilemektedir."
Demek gençlik elden gidiyor! Peki ne yapmalı? "Tezler" belgesinden okuyoruz:
"Gençlere gazete ve dergi okuma keyfini yeniden aşılamak ve basılı kelime ile profesyonel habercilik ürünlerinin değerine yeniden inanmalarını sağlamak göreviyle karşı karşıyayız. Daha karmaşık bir hal alan gündelik hayat ve medya karşısında anne-babalar ve öğretmenler bu görevin üstesinden gelmekte giderek daha fazla zorlanıyorlar. Devlet, medya çalışanları ve sahiplerinin diğer sosyal kurumlarla birlikte bu noktada devreye girip fiilen yardım etmeleri gerekiyor."
"Tezler" belgesinde özetle şu ana fikir savunuluyor: "Basılı medya gazeteciliğin temelidir. Ciddiye alınır ve etkilidir. Online gazetecilik hâlâ kendi başına bir mecra olarak kabul görmüş değildir. Genç kuşakları olumsuz etkilemektedir."
Wikileaks gazetecilik için bir tehdit mi?
Hiç fazla uzağa gitmeye gerek yok, Türkiye'den bianet örneği bu tezi yalanlıyor. Dünyada adını duymayan kimsenin kalmadığı Wikileaks bu çerçevede aklıma gelen bir başka örnek. Kuşkusuz bianet ile Wikileaks'i faaliyet tarzı ve üretimleri itibariyle doğrudan kıyaslamak zor. Ancak her iki yayın da hiç kimsenin cesaret edemediği ufuklara yelken açarak öncü olmak gibi bir ortak özelliğe sahipler.
2007'de, Kenya'da dönemin devlet başkanı Daniel Arap Moi'nin yolsuzluk skandalıyla perdeyi açan, Guantanamo'dan Scientology tarikatına pek çok dosyayı gündeme getiren Wikileaks'i gazetecilik için bir tehdit olarak görenler de var. Oysa Avustralyalı gazeteci Julian Assange'in yönettiği Wikileaks, Irak savaşına ilişkin belgeleri açıklamadan 10 hafta önce aralarında New York Times, The Guardian ve Der Spiegel'in de bulunduğu saygın kuruluşlara verdi. Sonuçta belgeler, profesyonel gazetecilerin süzgecinden geçip öyle kamuoyuna yansıdı.
Wikileaks internet gazeteciliği yapmıyor, ama misyon ve teknik imkânları itibariyle gazeteciliği değiştiren bir platform konumunda. Tür olarak "data driven Journalism" adı verilen bir sınıfa giriyor, ama bu ayrı bir yazı konusu... Sıradan internet kullanıcısı Wikileaks'e girdiğinde belki okuyacak bir şey bulamaz. Ama Wikileaks'in Irak'taki kayıp tutanakları bir gazeteci tarafından incelenip haberleştirildiğinde, grafiklerle, hareketli görüntülerle zenginleştirildiğinde ortaya bambaşka bir malzeme çıkar.
"Karşı devrim" ihtimali
Kurumsallığın getirdiği rehavet, ticari çıkarlar ve siyasi nedenlerden ötürü geleneksel medya kuruluşlarının uyduğu tabuları Wikileaks yıkıyor. ABD'li teknoloji yazarı Dan Gillmor, Wikileaks olayını dört ana noktada değerlendirdiği bir yazısında, özetle şu görüşleri savunuyor:
"Elinizde hiçbir yerde yayımlanmamış gizli belgelere sahip olmanız, bunları İnternet'te herkese açık bir siteye yüklemeniz yetmez. Büyük medya kuruluşlarından belirlediğiniz isimlere belgeleri yayımlamadan önce götürmeniz şart. Belgeleri medyanın tamamına dağıtmanız gazeteciyi özel haberden, dolayısıyla medyanın ilgisinden yoksun bırakır. Wikileaks kamu hizmeti yapıyor ve demokratikleşmeye katkı sağlıyor."
Alman blog yazarı Michael Seemann, Wikileaks'i devrimin bir parçası olarak tanımlıyor ve şöyle devam ediyor: "Elitlerin devrilmesine artık alıştık. Kitlesel medya, film ve müzik üreticileri gibi denetimi elinde tutan muktedirlere şimdi de askerler, gizli servisler ve hükümetler eklendi. Bir yandan seviniyor, bir yandan da kendime sormadan edemiyorum: Kontrolü kaybedenler bunlara ne zaman cevap verecek, karşı devrim ne zaman başlayacak?"
İlk devletsiz medya
New York Üniversitesi öğretim görevlilerinden Prof. Jay Rosen, ayrıntılı bir Wikileaks analiziyle dikkat çekiyor. Rosen, Wikileaks'in Twitter profilinde, bulunduğu yer kısmına "Everywhere" (her yer) yazılmış olduğunu hatırlatarak, "dünyanın ilk ‚devletsiz' medya kurumuyla karşı karşıyayız. Wikileaks'de yeni olan bu" değerlendirmesinde bulunuyor.
Kurucusu Assange, Wikileaks'i "halkın istihbarat örgütü" olarak tanımlıyor. Wikileaks gazetecilikte geri dönülmez bir şekilde bir dönemi kapatmış, bir başka dönemin kapısını aralamıştır. Kapısını aralamıştır diye sınırlıyorum, çünkü hâlâ "eski dünyanın medya araçlarına" muhtaçtır. Wikileaks ve bu örneği izleyecek platformlar, aracıları ortadan kaldırıp milyarlarca insana doğrudan ulaşabilecek konuma ilerledikleri sürece başarılı olacaklardır. Bu çerçeveden bakıldığında Wikileaks olayı insanlığın demokratikleşme, saydamlık ve aydınlanma sürecinin teknolojik gelişmeyle ne kadar yakın bağlantılı olduğunu ortaya koymaktadır. (NH/EÜ)