Polonya tarihi, özellikle yirminci yüzyılda büyük toplumsal acılara ve yıkımlara sahne olmuştur. Önce Naziler tarafından topyekûn yok edilmeye mahkum edilmişler ardından Sovyet orduları tarafından özgürleştirilmiş, daha sonra da sıkı bir denetimin olduğu yaklaşık kırk yıl süren yönetiminde yaşamışlardır.
Sinema bütün bu yıllar boyunca, Polonya halkının en büyük sığınaklarından biri ve yaşanan her şeyin görsel anlamdaki anlatıcısı olmayı sürdürdü. Andrzej Wajda, bu sinemasal mücadelenin en önemli mimarlarından hatta yaratıcılarından birisidir.
Sinemaya 1957'de 'Bir Kuşak' filmiyle başlayan Wajda, arka arkaya tamamladığı iki filmle aynı zamanda sinema tarihinin en ünlü üçlemelerinden birini de gerçekleştirdi. İkinci Dünya Savaşı'nın Polonya toplumunda açtığı yaraları ve komünizmin doğuş sancılarını dile getiren filmlerin ikincisi olan Kanal savaşın son günlerinde bir tünelin içerisinde yaşam ve direniş mücadelesi veren bir avuç vatanseverin dramatik saatlerini, etkileyici bir anlatımla sinemalaştırdı. Üçlemeyi tamamlayan ve geçtiğimiz yıllarda festivalde izlediğimiz Küller ve Elmaslar ise savaş sonrası dönemin karmaşasına ayna tutuyordu.
Wajda, 1960'lı yıllar boyunca farklı türlerde filmlere imza attı: Tarihsel epikler (Masum Büyücüler, Cennetin Kapıları), aşk filmleri (Yirmisinde Aşk) ya da uyarlamalar (Sibiryalı Lady Macbeth) gibi. Ancak 1969'da yaptığı ve çağdaş toplumun çürümüş doğasına sert bir tokat indiren Her Şey Satılık ve yine gözde teması olan savaş sonrası Polonyası'nı resmeden Sinek Avı ve Savaş Sonrası Manzaraları'yla etkileyici bir çıkış yaptı.
Ünlü bir romandan uyarladığı ve düğün atmosferi içinde toplumun ve bir tarihin çözümlemesini yaptığı Düğün (1972) bir başyapıt olarak kabul edilir.
Aynı yıl bitirdiği Kayın Ormanı ile savaş sonrası yıllarını, daha sonra çektiği Nobel ödülü kazanmış bir romandan uyarlanan ve hem kapitalist hem de sosyalist yönleriyle Polonya toplumunun oluşumunu destansı bir dille anlatan Vaatler Ülkesi ile bir sinema ustası olduğunu herkese kabul ettirdi.
Wajda kendisinin de belirttiği üç dönem yaşamıştır. 1950’ler ilk dönemi 70’ler ikinci dönemi olarak görülebilir. Bu iki dönemde de sosyalist bir yaklaşım sergileyen yönetmen önemli çalışmalara imza atmıştır.
“Sanatçının ilk dönemi, yakın ve uzak tarihin savaşlarına, bu savaşlar içinde Polonyalı ve de birey olmanın zorluklarına toplumcu bir bakış açısıyla bakan filmlerdir. Yer yer barok, düşsel giderek çılgın öğeler içerseler de genel tavırları gerçekçi olmaktır. Wajda şöyle diyor; ‘ Sinema yaşamım üç temel dönemden geçti. İlki Yeni-gerçekçilik yönündeydi. O dönemde halkın ve eleştirmenlerin çok etkisindeydim ve onların gösterdiği yönde gidiyordum. İkinci dönemim ise bu ilk dönemde edindiğim imajın daha da güçlendiği dönemdir.’ Wajda bu ikinci dönemde örneğin Her Şey Satılık gibi bir komedide bile yine çağdaş Polonya toplumu için duyduğu kaygıları dile getirdi.” (1)
Efsanevi filmi Mermer Adam, Wajda'nın sanatında ve sinemada bir doruk olduğu gibi, sosyalist toplum yaratma uğruna harcanan yaşamların hikayesi aracılığıyla sisteme yönelik ağır bir eleştiriydi de aynı zamanda.
1950'li yıllarda, sosyalist devrime layık bir kahraman yaratmak amacıyla yüceltilen, işlevi sona erince de acımasızca bir köşeye fırlatılan işçinin öyküsü, mermer kalıplara mahkûm edilen bir toplumun simgesiydi aslında.
Zamanla sinemasal söylemini giderek sertleştiren Wajda, sansürle ve devlet baskısıyla mücadele etmeye başladı. Çehovvari aşk filmi Wilko'lu Genç Kızlar'ı bir yana koyarsak, Uyuşturmaksızın, Gdansk tersanelerindeki direnişi dile getiren ünlü Demir Adam ve Fransa'da çektiği, bu ülkenin tarihinden bir kesiti ele alan, ancak ülkesinin politik gündemine göndermeler yapan Danton aynı zamanda onu sinemacı olarak doruğa çıkaran filmler oldular.
Danton filminden...
"Bunuel'e güvenirdim"
Üçüncü döneminde yönetime ve yaşananlara karşı eleştirel bir yaklaşım sergilemeye başlayan Wajda artık farklı bir göze sahipti.
“1980’lerin başında Wajda’nın başı yönetimle derde girdi. Mermer Adam’da ortaya konan sosyalizm eleştirisine henüz hazır değildi Polonya Komünist Partisi…” (2)
Sıkıyönetim döneminde bir süre gözaltına alınan ve sürgüne de gönderilen sanatçı, rejimin çökmesiyle milletvekilliğine kadar yükseldi ve saygınlığı iade edildi.
“Wajda, ‘Kendime bir usta seçmek gerektiği zaman en çok Bunuel’e güvenirdim’ diyor. Bunuel ile Wajda arasında gerçekten bazı ilişkiler bulabilmek mümkündür. Filmlerinde genellikle çarpıcı bir şiddet vardır. Fakat bu boş yere, gereksiz bir şiddet değildir. Wajda’nın kahramanları olağanüstü nitelikler taşımayan, olağanüstü tutkular peşinde koşmayan kişilerdir. Wajda, bu kişilerin olağanüstü durumlar karşısındaki psikolojisini inceler. İnsanlar bazı koşullara uymak zorunluluğu içinde biçim değiştirebilirler. Olağanüstü kişiler gerçekte yoktur, fakat şartlarla kişiler olağanüstü bir niteliğe bürünebilirler. Kişi bu tür koşulların elinde bir oyuncaktır.
“Wajda’da çıkışı olmayan bir durum durumların en dramatik olanıdır. ‘Şayet bir kişi bu durumlarla bir kurtuluş yolu bulabilmişse iyi ya da kötü hareket etmiş demektir. İyi hareket ediyorsa mesele yok, fakat kötü hareket ederse bunun üzerine film çevirmeye değmez’ diyor ünlü yönetmen.
“Wajda’nın kahramanları olanakları zorlayabiliyorsa, bu durumun aslında sonsuz olmasından gelmektedir. Wajda’nın evreniyle eski trajedinin evreni arasında bir ilişki kurulabilir. Ancak, Wajda’nın trajedi düzeninde ne tanrıların laneti, ne de kaderin araya girmesi vardır. Kişinin ezilmesi, eğilmesi, yoğrulması birtakım olaylardan gelmektedir. İnsan bilinciyle, analiz gücüyle bunların pekala üstüne çıkabilir. Filmlerinde daima insan sevgisi, gerçek bir aşk dikkati çeker.” (3)
İlerleyen yaşına rağmen üretkenliğini sürdüren Wajda, filmleriyle, Polonya ve Avrupa sinemasındaki ağırlığını ve önemini korudu. Savaşa Alman cephesinden bakan ama aynı insancıl tavrı bu fona da yerleştiren Almanya'da Bir Aşk; yine savaş atmosferinde geçen ve gerçek bir kişiliğin, bir avuç çocuğu toplama kamplarından kurtarmaya çalışmasını resmeden Korczak, Kartal Başlı Yüzük, Dostoyevski uyarlaması Ecinniler ve Kutsal Hafta, Wajda'nın tükenmeyen enerjisinin ürünleri oldular.
Sanatçının son çalışması Bayan Hiçkimse ise, fantastik öyküsü ve şiirsel estetiğiyle farklı ve özel bir film. Ülkesinin, tarihin ve çağın dikkatli bir tanığı olan Andrej Wajda, hem sorumlu ve çağdaş bir aydın hem de yaratıcı ve duyarlı sinemacı kimliğiyle, Avrupa sinemasının anıtlarından ve Polonya sinemasının mimarlarından biridir.
Kapitalist yaklaşımı esas alanlara göre ise “Wajda'nın filmlerindeki her şey sosyalist gerçekçi estetiğe karşı bir protestodur, film dilinin yapılandırılması, öykü ve başkahraman farklıdır. Yaklaşım iki karşıt yönlendirme tarafından paylaşılır biri ticari sanatı küçük görmektir ki bu kabalığın oyun bahçesi ucuz ve tatsız olarak görünür. Sinemanın bir endüstri olmasına ve oyuncunun eğlence işi yapan biri olarak görülmesine ve işin sanat değerinin piyasa değerleri ile ölçülmesine karşı olumsuz tepki verilir.”
Bunlar kapitalistler tarafından yapılan değerlendirmeler çünkü onlar için sinema bir şey anlatmak için değil para kazanmak ve bazı insanları hak etmedikleri halde dünyaca ünlü hale getirerek sırtlarından milyonlarca dolar kazanmaktır. Çünkü onlar için sinema sanat değil bir endüstridir ve burada amaç araba üreten bir fabrikanınkinden farklı değildir.
Wajda’nın kendini ve ülkesini nasıl değerlendirdiğini kendi sözleriyle aktaralım;
“Gençliğimde dünyanın değiştirilebileceğini –ve düzeltilebileceğini umuyordum. Sinema -20. yüzyıl sanatı- bunun en etkili silahlarından biri olacaktı. Farklı ırklardan, ülkelerden ve kıtalardan insanların tüm dünyaya ulaşan sinema aracılığıyla birbirlerini tanıyıp dost ve müttefik olacaklarını umuyorduk. Ama görünen o ki dünya ciddi biçimde hasta. Eline istediğimiz kadar yeni oyuncaklar –tıpkı bir çocuğa verir gibi- verip duralım, asla iyileşmeyecek.
“Sosyalist ülkelerin filmleri Batıdaki insanları hiç ilgilendirmiyor. Batılı ülkelerin seyircileri için bu filmler, Marx zamanında İngiltere’de sendikal haklar için verilen mücadele gibi eskimiş. Bizim Doğu Avrupa’da gösterdiğimiz çabalar, dünyanın bugün olduğu gibi kalacağına inanan bu insanlar için önemsiz. Ülkeyi terk etmeyi seçmiş yönetmenlerimiz, genç ve yetenekliyseler, Batıda geçirdikleri onca yıldan sonra dünyayı bir Amadeus’la hayrete düşürebilirler. Ama bizim burada, Doğuda yaptığımız benzersiz deneyimlerimizle etkilenecek bir seyirciyi onlar da bulamayacaklardır.” (4)
Bu anlamda sosyalist sistemin çözülüşü öncesi Varşova Paktı üyesi ülkeler ve diğer Avrupa ülkeleri arasındaki anlayış farkını ve kapitalist Batı’nın, Doğu Avrupa ülkelerine bakışını net olarak görüyoruz.
“Demirperde gereksiz: Dünya bugün iki kampa bölünmüştür. Ellili yılların bu dekor parçası hala ayakta.” (5)
Wajda bunları söyledikten bir süre sonra Demirperde ortadan kalktı ve kampın bir tarafı dağıldı. Ancak yaşananlar ve kapitalistleşme sürecinde birçok açıdan Doğudaki kültür yok olmaya, yerini ABD ve Avrupa’nın içi boş popüler kültürüne bıraktı. Bu anlamda gereksiz dediği ve kültürel anlamda değerli filmlerin üretilebildiği ve izleyici bulduğu ülkeler kapitalist yenilenme sürecinde “Dünyanın tek lideri ve jandarması” ABD’nin kültürsüzleştiren ‘kültürel’ ürünlerine mahkum edilmişlerdir. Bu anlamda yaşananlar sinema açısından da olumsuzdur. Çünkü önemli filmler ancak bazı festivallerde seyirciyle buluşmaktadır. Demirperde kalkmış ama Doğu Avrupa sineması da bu perdenin altında kalmıştır.
Wajda’nın sözleri ile yazıya son noktayı koyalım:
“Sartre'ın şu sözü: "Cehennem başkalarıdır!" benim hoşuma gitmiyor. Başkaları ve ben, yegane güç, yegane umut bizleriz. Sinema sanatının bir giz, izleyicinin ise sanatçıya kendini ifade etme fırsatı veren zorunlu bir bela olduğu görüşünü kesinlikle kabul etmiyorum.
Bu yüzden Solidarnosc (Dayanışma) hareketine katıldım. Ve onun ideallerine bağlı kalacağım, toplumun rahatını kendi mutluluklarına feda etmeye hazır, barış sözcüğünü kendilerinin rahat bırakılmasıyla eş anlamlı sayan insanlığı tehdit eden yalnızlığa, boşluğa karşı tek çözüm bence budur çünkü.” (6) (SÇ/YY)
Dipnotlar:
1- Atilla Dorsay, 100 Yılın Yönetmeni, sayfa. 341
2- Atilla Dorsay, 100 Yılın Yönetmeni, sayfa. 343
3- Penolope Houston, ) Çağdaş Sinema, sayfa. 126
4- Andrzej Wajda, Sinema ve Ben, sayfa. 149
5- Andrzej Wajda, Sinema ve Ben, sayfa. 149
6- Andrzej Wajda, Sinema ve Ben, sayfa. 150
Kaynakça:
Dorsay, Atilla (1997) 100 Yılın Yönetmeni, Remzi Kitabevi, İstanbul
Houston, Penolope (1966) Çağdaş Sinema, KLO Yayınları, İstanbul
Wajda, Andrzej (1993) Sinema ve Ben, Afa Yayınları, İstanbul
http://tr.wikipedia.org/wiki/Andrzej_Wajda
http://arsiv.hurriyetim.com.tr/fix98/festival/ustalar.htm
http://www.iktisatoyunculari.com/arastirma_yazilari_01.php#andrezej